Başbakan ikide bir, “Ana muhalefet hep eleştiriyor, hiç yapıcı bir öneride bulunmuyor” diye yakınıyor. Oysa CHP Genel Başkanı Baykal birkaç hafta önce kendisine krizle ilgili katkıda bulunmayı önerdi. Ama duyulmadı bile. Biz de karınca kararınca krizden az hasarla çıkmanın reçetesini verelim. En azından Başbakan ileride basın ya da bilim dünyasını suçlayamaz.
Birincisi, dış kaynak bulmak şart. 2009 yılında Türkiye ekonomisi en az 25 milyar dolar dış açık verecek. Bunun yanı sıra, bankaların ve özel sektörün çok yüklü dış borcu var. Hem kısa, hem de uzun vadeli bu borçlar 191 milyar doları buluyor.
Özel kesimin kısa vadeli dış borçları ise 48 milyar dolar kadar. Bu kredilerde kısıtlamaların olduğunu sanıyoruz. Yani bunlarda daralma yüzde 50 olsa, 24 milyar dolara ihtiyaç var, demektir.
65 milyar dolar bulmak gerekebilir
Öte yandan 2009 yılında 40 milyar dolara yakın uzun vadeli dış borçların ödemesi var. Bunun yüzde 60’ının vadesi uzatılsa geriye 16 milyar dolarlık finansman ihtiyacı kalır. Demek ki, 65 milyar dolara yakın bir finansman sorunu görünüyor. Bunun tek aşamada döviz kurunun yukarı gitmesiyle sağlanması olanaksızdır. Bir daha makro dengeler yerli yerine oturmaz. Ekonomiyi çökertir. İşsizlik çığırından çıkar.
Para madeninin ilk adresi IMF’dir. Kendilerini sevmek gerekmez. Ama hükümet başka çare bırakmadı. Oradan yüklü bir para koparılmalıdır. Herhalde bu para bir referanstır. Bu da yetmezse, mutlaka AB kaynakları zorlanmalıdır. En büyük dış ticaret partnerimiz olan AB’nin artık elini cebine sokması gerekir. AB hep Türkiye’den istemeye alıştı. Biraz da tersi olsun. Alışsınlar. Ancak bu da yetmeyebilir. O zaman hükümet yetkililerinin aralarından su sızmayan Körfez sermayesine gitmesi gerekir. Araplarda petro-dolarlar birikti. Ancak bu konuda sektör spesifik olunmalı, yabancı sermaye ihracatçı ve istihdam sağlayan kesimlere yöneltilmelidir.
Hükümetin nafile kaynakları
Bunun dışında hükümet kaynak elde etmek için iki yola daha başvuruyor. Ama her ikisinin de nafile namaz gibi sevabı az, yani sonuçları sınırlı görünüyor. Bunlardan biri, Türklerin yurtdışı bankalardaki paralarının gelebilmesi için vergi kolaylığı sağlanması.
Tevatür muhtelif. Merkez Bankası’na göre yurtdışında 30 milyar dolar kadar para var. Bizim tahminimize göre, bu 60-70 milyar dolar. Fakat bunlar artık sadece defterde görünmekte. Diğer bir deyimle, o para yeniden dış kredi olarak içeriye girmiştir. Diğer bir deyimle, orada olsa olsa 30 milyar dolar kalmıştır. Bunun da en iyi olasılıkla 1-2 milyar doları gelir. Tabii hiç yoktan iyidir.
İkinci yol şu meşhur 2/B meselesi. Yani orman niteliğini yitirmiş araziler kullananlara (işgal etmiş olanlara!) satılacak ve kaynak elde edilecek. Birincisi, buradan dış kaynak elde edilmez. İçeride de bu sınırlı ölçüde döviz bozulmasını sağlar. Kaldı ki, kamu arazisini ücretsiz kullanan biri neden çıkarıp da para ödesin?
Dış kaynağın alternatifi elbette yok değildir. Ama çok sancılıdır. Döviz içeriden bulunulmaya çalışılır. Bu durumda kur inanılmaz düzeylere fırlar. O takdirde de hem enflasyon patlar, hem üretim çöker, hem de işsizlik inanılmaz boyutlara varır.
Dış kaynak bulunmazsa 2009 çok zor geçecek; uyaralım.