Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üniversite yıllarımda Türkiye’nin hızlı kalkınmasının ve yoksulluğun kaldırılmasının yollarını öğrenebileceğimi düşünürdüm. Hatta Thea Sinclair diye Kalkınma Ekonomisi dersini veren bir hocam bir gün bana dönerek, “Siz gelişmekte olan ülkelerden gelen öğrenciler bizden ülkelerinizin çok hızlı kalkınmasının reçetesini öğreneceğinizi düşünüyorsunuz, ama böyle bir hazır reçete yok” demişti. Çok üzülmüştüm.
Sonralar, toprağı bol olsun, büyük iktisatçı Joan Robinson’un bir kitabının girişinde, kendisinin de bu mesleğe dalışında aynı güdüleri taşıdığını okumuş, ferahlamıştım. Tabii ki toplumlarda her zaman gelir farklılıkları olacaktır. Fakat yoksulluk biz iktisatçıların mücadele etmesi gereken en önemli toplumsal sorundur. Kimileri kalkınmayla beraber yoksulluğun ortadan kalkacağını, en azından salt yoksulluğun yahut açlığın son bulacağını düşünür. Onlara göre ekonomik büyüme sürekli kılınabilse sorun biraz olsun aşılabilir.

Haberin Devamı

İşsizliğin azaltılması gereği
Yoksulluğu besleyen ana etmen ise işsizliktir. Bir ülkede işsizlik çok yoğunsa, aile dayanışması olmadığında, bir de devletin işsizleri koruma sistemi gelişmemişse çok derin bir yoksulluk sorunu yaşanabilir. Ülkemizde bu konuda içimizi ferahlatan iki konu var. Biri işsizlik sigortasının (sınırlı dahi olsa) olması, ikincisi de aile dayanışmasının güçlü olması.

Krizin başında bile kentlerde açlık 3.5 misli artmış

2007 genel seçimleri öncesinde özel bir toplantıda Devlet Bakanı Ali Babacan bize gelir adaletini gösteren Gini eğrisinin iktidarları boyunca sürekli düzeldiğini, yani gelir dağılımının ciddi biçimde iyileştiğini göstermişti. Hatta bunu Başbakan Erdoğan’a da sunduğunu, onun da bu doğrusal gelişmeye şaşırdığını belirtmişti.

Babacan’ın övündüğü tablo
Bu hafta açıklanan 2008 yılına ait yoksulluk verileri, gıda yoksullarının yani açlık verilerinin ciddi olarak arttığını gösteriyor. Gerçi bu hâlâ 2003 düzeyinin çok altında. Üstelik genel yoksulluk verileri de pek yükselmemiş.
Fakat işsizliğin hızla artmaya başladığı 2009 verilerinde gerek açlık, gerekse genel yoksulluk verilerinin hızla bozulduğu görülecektir. İşte o zaman da Babacan’ın övünerek Başbakan’a gösterdiği Gini katsayısında önemli bir zıplama gözlenecektir.
Dikkatimi çeken bir husus da kent açlığının bir yılda 3.5 kat artması. 2007 yılında kentsel kesimde açlık yüzde 0.07 (yani on binde 7) iken, 2008 yılında yüzde 0.25 (yani binde 2.5) olmuş. Üstelik daha krizin başında. Kısacası, daha krizin başında bile yoksulluk azalma trendini terk etmiş ve açlık artmaya başlamış. 2009 yılının işsizlik olgusuyla bu konu elbette
daha belirgin hale geliyor.
Kuşkusuz yoksulluk olgusu sürdürülebilir bir büyüme yapısıyla aşılabilir. Ancak bu büyümenin sosyal açıdan farklılaşması, örneğin istihdam yaratması gerekir. Salt açlıkla mücadele için ise çeşitli sosyal politikaların tasarlanması ve uygulanması şarttır. Türkiye’nin de bu konuda pek bir şey yaptığı iddia edilemez.