Yaşamın tek amacı vardır: Mutluluk. Ekonomistler insanın mutluluğunu refahın artmasıyla sağlanacağını düşünür. Tabii mutluluk göreli bir kavramdır. Kimi insan küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenir. Kiminin ise dünyayı ayağına yıkarsınız bir türlü mutlu olamaz. Dolayısıyla, aslında ekonomistlerin işi zordur. Piyasanın bu işi kendiliğinden halledeceği sanılır.
Geçenlerde yakından tanıdığım bir delikanlı evlenmeye hazırlandığını söyledi. Heyecanlıydı. Gelin adayına şöyle teklifte bulunacakmış; “Günümüzde aşklar bile kredi kartı gibi kullanılıyor, benim aşkım geçmişin duygu selini içerecek! Beraberce yaşamı omuzlayacağız.” İçimden “Hadi bakalım” dedim. Bizim yaş kuşağımızın erkekleri duyguların dışa vurumundan hoşlanmaz. Duygusallığı hafiflik sayar. Ama ilişkilerimizin kredi kartı gibi işlev görmesini de istemeyiz. Mehmet’e şunu söylemek isterdim: “Mutlu olmak istiyorsan mutlu etmeye çalış. Hoşgörüye ve uyuma önem ver.” Fırsat bulamadım.
Mutluluk rejimi demokrasi
Aslına bakarsanız bir yaşam biçimi olan demokrasinin insan mutluluğunu azamileştirmesi de hoşgörüden kaynaklanır. Ekonomide refahın en üst düzeye ulaştığı Pareto optimalitesi de basitçe budur. Ortak bir paydada buluşmak...
Mutluluk yaşamın izafi bir tarafıdır. Yaşamın mutlak gerçeği ise ölümdür. Ölümü bilmeyen canlı yaşamın değerini de bilemez. Yaşadığı anın mutlu geçmesi gerektiğini idrak edemez. Ancak ölümü özümsemiş bir canlı, başkalarının mutluluğunu düşünür.
Ebedi mutluluğun bu dünyada gerçekleşmeyeceğini, fanilerin ancak öbür dünyada mutlu olabileceğini düşünenlere sözümüz yok. Biz bu dünyayla ilgileniyoruz. Özellikle de ülkemizin insanlarıyla. Peki, bu ülkenin ekonomistleri olarak biz, son 50 yılda kalkınmanın yahut da refah artışının hızlanması için doğru katkıda bulunduk mu? Ebedi mutluluğun en önemli etmeni olarak refahı görüyorsak görevimizin sorumluluğunu da sorgulamalıyız.
1960-1969 döneminde Türkiye ekonomisi yılda ortalama yüzde 5.4, 1970-1981 döneminde ise yüzde 4.1 büyümüş. 1981-1993 döneminde milli gelirdeki büyüme yılda ortalama yüzde 5.2, 1994-2005 döneminde de yüzde 3.6 olmuş. AKP iktidarının tüm performansını yansıtırsak da, 1994-2009 dönemi büyümesi ortalama yüzde 3.1 oluyor.
Vasat ekonomik performans
Kısacası, Türkiye ekonomisinin büyüdüğü doğru. Ama efsanevi değil, vasat. Hatta Çin, Hindistan, bir zamanlar Kore gibi ülkelerle karşılaştırılırsa düşük bir performans. Nüfus artış hızı, iç göç ve bulunduğu coğrafyanın getirdiği avantajlara bakılırsa, bu performans, ebedi mutluluğu getirmek şöyle dursun, ciddi bir katkı yapmaktan bile uzak.
Son 15 yılda çok ciddi 3 krizle karşılaşan ve ortalama yüzde 3,1 büyüyen (nüfus artışını çıkarırsanız yüzde 2 bile etmez) bir ekonomiye ciddi bir model öneremedik. 25 yıl sonra Türkiye ekonomisinin yapısı nerede olacak? Seda ile Mehmet dünyevi mutluluğun peşinde, ama işin içine ekonomi girmemiş. Bulamayan da haliyle uhrevi mutluluğu arıyor.
Unutmayalım, yaşlılar anılarını konuşur, gençler geleceğini planlar. Türkiye genç bir nüfus ama planı yok.