Geçen hafta temel besin maddelerinin en önde geleni olan süte yapılan hilelerden bahsetmiştim.
Yazı o kadar ilgi gördü ki, hala soruları yanıtlıyorum.
Yazı sonrası insanların gıda tüketimi konusunda şaşkın olduklarını, bu konularda bilgiye gereksinim duyduklarını, bilgilendirilince de duyarsız kalmadıklarını gördüm.
Bu nedenle gıdalar konusunda sahadan alıp, çek ettikten sonra köşeme taşıdığım hileleri yazmaya devam edeceğim.
Her ne kadar hile yapanları kızdırsam da, bir yanda sağlığı bozulan insanlar, diğer yanda adaletsiz bir şekilde haksız kazanç sağlayan hilebaz firmalar ve bu işten mustarip olan dürüst firmalar bulunuyor.
Haksızlığa uğrayanların haklarını savunmak gerekiyor ve benim yaptığım da bu aslında.
Türkiye’nin ana gündemi terör, işsizlik, yüksek gıda fiyatları ve Katar krizi.
Bu gündemi konuşan-yazan çok.
Bunların dışındaki konuların da gerek yazılı gerekse görsel basında dile getirilmesi gerekiyor.
Özellikle çevreye zarar veren ve verecek olan yeni projeler, zeytincilik yasasının değiştirilme girişimi ile gıda terörü bu anlamda önem arz ediyor.
Sanki sesinizi duyar gibi oluyorum.
“Türkiye’de insanların önemli bir çoğunluğu gıda yardımları ile geçinirken, asgari ücret alan diğer çoğunluk da ucuz gıda tüketmek zorunda kalırken şimdi gıda hile ve tağşişlerini (bir şeyin içine başka bir madde karıştırma) konuşmanın sırası mı?” diyorsunuz belki de.
Ancak bizim ana görevlerimiz arasında toplumu aydınlatmak bulunuyor.
Biz yazmazsak ya da söylemezsek gıda hilebazları gözümüzün yaşına bakmadan her türlü güvensiz gıdayı bize yedirir.
İçinde bulunduğumuz hafta (5-11 Haziran) aslında Çevre Koruma, daha doğru bir ifadeyle söylemek gerekirse “çevre koru’ma” haftası.
Çünkü, çevreyi koruma anlamında gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde yeterli bir duyarlık bulunmuyor.
Daha çok meslek odaları gibi sivil toplum kuruluşları ile çevreci örgütlenmeler duyarlı bir pozisyon alıyorlar.
***
Örneğin, Çevre Koru’ma haftasında, Ege ve Marmara’daki zeytin alanlarını maden ocağı, taşocağı, sanayi tesislerine açacak olan “zeytincilik yasasının” değiştirilmesi Meclis gündemine taşınıyor.
Hemen hemen her köyün “pardon mahallenin” yanına zeytincilik yasasının arkasından dolanılarak, gelecekte bu ülkenin güvensiz gıda tüketimine neden olacak şekilde, taşocakları açılıyor.
Nükleer santrallerin yapımı konusunda Rusya ve Japonya ile görüşmeler hızlandırılıyor.
***
İzmir’de kurulan ve kurulduğu günden itibaren diğer iller tarafından örnek alınan “İzmir Tarım Grubu” bundan yıllar önce “Tarım önemlidir” sloganı ile yola çıkmıştı.
Çok çabalamasına rağmen 2011’deki, başta olmak üzere yapılan seçimlerde Meclis’e tarımcı milletvekili sokamadı.
Bugün başkanlığını Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük’ün yaptığı oluşum, tarımın önemini her platformda anlatıyor.
Ancak siyasilerin gündemi farklı olduğundan bu konu yeterince ilgi görmüyor.
Halbuki geçenlerde İtalya’nın ev sahipliğinde toplanan ve ABD, Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya, Kanada’dan oluşan “G 7” yani dünyanın en gelişmiş 7 ülkesi tarımı konuştular.
Afrika’dan gelen mülteci göçünden en fazla mustarip olan ev sahibi İtalya’nın patronlar kulübünden talebi, Afrika ülkelerindeki gençlerin doğdukları topraklarda kalmalarının bir formülünün bulunmasıydı.
Bu formül de ağırlıklı olarak tarım tabii ki.
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) uzmanları geçenlerde Suriye’den göçün önlenebilmesi için ülkenin tarıma acil dönüş yapması gerektiğini açıkladılar.
Türkiye gelecekte, güvenli tarım ürünlerini kendi halkına yediren, arta kalanı da ihraç edip dünyaya güvenli gıda tükettiren bir ülke mi olacak, yoksa her köye taşocağı kurdurup, taş cehennemi bir ülke mi olacak?
İşte buna karar verilmesi gerekiyor.
Şu sıralarda tarım alanlarını en çok tehdit eden yatırımlar, taşocakları.
Hemen hemen her köyün yakınına, sanki bu kadar taşa gereksinim varmış gibi, doğayı kirletecek, tarım ürünlerine zarar verecek, halkın güvensiz gıda tüketimine sebep olacak derecede vahşice taşocakları kuruluyor.
Örneğin dünyada kirazıyla ünlü İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde 850 hektar, yani 8 bin 500 dekar alan, taşocakları için tahsis edilmiş.
Yani neredeyse tarım yapacak alan bırakmamışlar.
Yine Kuşadası Yeniköy’de etrafı zeytinliklerle çevrili alana köylülerin karşı çıkmasına rağmen taşocağı yapılmak isteniyor.
Ortalama 8 kilo sütten 1 kilo peynir üretildiği varsayıldığında, 2016 yılında peynir için yaklaşık 5 milyon ton süt ayırılmış. Bundan 634 bin peynir elde edilmiş ve 4,3 milyon ton peynir suyu açığa çıkmış.
Yapım yöntemine göre değişiklik göstermekle birlikte, 1000 litre sütün işlenmesiyle yaklaşık 150-200 kg peynir elde edilmesine karşın, 800-850 kg peynir suyu atık haline dönüşüyor.
Peynir suyu bileşiminde yüksek oranda lor proteinleri ile süt şekeri (laktoz) bulunuyor. Şöyle bir hesap yaptım... Geçen yıl Türkiye’de peynir üretimi sırasında açığa çıkan peynir suyuyla birlikte 9250 ton süt yağı, 41 bin ton kaliteli protein ve 220 bin ton da süt şekeri oluşmuş.
“Peynir suyundan bu besin maddelerinin elde edilmesi konusunda Türkiye’de neler yapılıyor, bunlar peynir suyuyla birlikte kanalizasyonlara gidiyor mu?” sorusu tam da burada önem kazanıyor.
Tam anlamıyla ironi...
Bu besin öğelerinin önemli bir kısmı maalesef değerlendirilemiyor. Gelişmiş ülkelerde peynir suyundan protein, süt şekeri, süt asidi, mineral maddeler, peynir suyu tozu ve çeşitli vitaminler elde ediliyor, Türkiye’de ise birçok firma maalesef bunu kanalizasyona döküyor. Bazı firmalar ise lor elde etmede
Gıdalara yapılan hileleri duyunca insan hayretler içerisinde kalıyor.
Hilebazlar müthiş teknikler kullanarak, dur durak bilmeden, tam gaz hilelerine devam ediyorlar.
Birkaç önemli örnek vereyim.
Son zamanlarda don yağı ithalatı arttı.
İthalat; ABD başta olmak üzere Avustralya, Arjantin ve Brezilya’dan yapılıyor.
Büyükbaş, küçükbaş kasaplık hayvanların iç yağlarından elde edilen don yağı, normalde sabun ve kozmetik sanayinde kullanılıyor.
Özellikle sabunun en önemli hammaddesi konumunda.
***
Yazın sıcaklığı, yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı.
Hele İzmir gibi bir kentte yaşıyorsanız, sıcakla başınız dertte demektir.
İzmir sıcağında içinizi ferahlatacak en iyi içecek ayran ya da kefir, en iyi tatlı da dondurma olabilir.
Bu nedenle bu haftaki yazımı dondurmaya ayırdım.
***
Dondurma, her ne kadar tüketiciler tarafından tam olarak bilinmese de içerdiği besin maddeleri nedeniyle önemli bir enerji, mineral ve vitamin kaynağı.
Süt, şeker, glikoz şurubu, salep, süt yağı, vanilya, meyve püresi, çeşitli kuruyemişler, çikolata veya kakaodan yapıldığı için de besleyici değeri oldukça yüksek.
Dondurmada protein, karbonhidrat ve yağın yanı sıra A, B, C, D, E ve K grubu vitaminleri bulunuyor.