GEÇEN hafta anlatmıştım.
Yılbaşı gecesi, akşam saat sekiz civarında uyumuş, yılın ilk günü sabahı da saat sekizde uyanmıştım.
Bizim gazetede yaş ortalaması oldukça genç. Yılın ilk iş günü, gençler işe başlamadan birbirlerine, geçirdikleri şahane yılbaşını anlatıyorlar.
Beni görür görmez, gülümsediler:
- Yeni yılın kutlu olsun abi...
- Teşekkürler, sizin de, sağlık içinde geçirin inşallah,
- Abi, dediler, sen yılbaşı gecesi erkenden uyudun ya,
- Eeee?
- Artık bütün seneyi uyuyarak geçirirsin...
- Valla yengem de gerçekten dünyanın en iyi eşiymiş, bu kadar sabır, bravo vallahi...
Baktım işi uzatacaklar, ”Beyler dedim, haydi bakalım işinizin başına...”
Artık nasıl baktım, nasıl bir ses tonuyla söyledimse, biber gazıyla miting dağıtan polis ekibi görmüş gibi dağıldılar.
* * *
Masama geçtim. Zırr telefon!
- İyi yıllar...
- İyi yıllar?
- Abi ben okuyucunuzum. Pazar sabahları kahvaltıdan sonra, keyif çayı içerken sizin pazar yazılarını okuyorum...
- Teşekkürler...
- Üzülme abi...
- Anlamadım?
- Yılbaşı gecesi uyuyup kalmışsın ya, onun için üzülme, ben sabaha kadar ayaktaydım, vallahi TV programlarında hiçbir şey yoktu, keşke ben de erkenden yatsaydım.
Kendinizi yalnız ve çaresiz hissettiğiniz anlar vardır. İşte o anlarda bir dost eline ve size yardımcı olmaya çalışan bir çift dost göze ihtiyaç duyarsınız.
Sanki onları bulduğunuzda bütün sıkıntılarınızın o an biteceğine inanırsınız.
Geçenlerde bir dostumun torunu gece rahatsızlanmış. Bir hastanenin acil servisine götürmüşler.
Doktorlar çocuğu almışlar ve aileye “Siz dışarıda bekleyin” demişler.
Aile perişan. Aradan iki saat geçmiş hiç kimse bir bilgi vermiyor. Aile telefonlara sarılıyor ve eşe dosta soruyor: “Bu hastanede tanıdık var mı?” diye.
İstedikleri; çocuklarının neyi olduğunu öğrenmek için “sadece iki kelime.”
Ama kimse bilgi vermiyor.
O ailenin durumunu düşünebiliyor musunuz?
Ne hissettiklerini, çaresizliğin nasıl acımasız olduğunu?
Bunu neden yapıyoruz?
Neden insanların en sıkıntılı anlarında “Bir eziyet de bizden” diyoruz?
Sadece iki kelimeyi onlara çok görüyoruz.
Bunu anlamak çok zor...
* * *
Biz bilgilendirme özürlüyüz.
Uçak rötar yapar, bilgi yok:
Bekleyin...
Yollar kapanır, polise sorarsınız “Ne kadar bekleyeceğiz?”, bilgi yok:
Bekleyin...
Kentte her gün geçtiğiniz yol, bir gün aniden kapanır. Yetkililere sorarsınız?:
Bilgi yok...
Televizyonlarda, gazetelerde açıklanır. Acil durumlarda arayın diye bilgi hattı numaraları verirler. Ararsınız,
Cevap yok...
O zaman, “Kendimize biz neyiz, kimiz?” diye sormalıyız.
* * *
Sadece iki kelimelik bir açıklamayı çok görenlerin başına aynı sıkıntılar geldiğinde acaba ne yapıyorlar?
Ama o kadar duygulardan yoksun hale geldik ki, birçok soruna sırtımızı dönüp gidiyor veya unutuyoruz.
Eğer kendimizi bu toplumun bir parçası hissediyorsak; gördüğümüz yanlışlığı bıkmadan, usanmadan, doğru bildiğimiz ilkeler çerçevesinde savunmalı ve her platformda sorunu anlatmalıyız.
Eğer toplum, insana değer vermeyi bilmiyorsa;
Adil olmak,
Saygı duymak,
Sevgiden bahsetmek;
Sözden öteye gidemez.
O zaman da Anayasa’daki ve doğal hayattaki bilgilendirme hakkı ortadan kalkar ki; bu da insanlık suçudur.
BAKIŞ SÖZÜ
İnsan iki dakika havasız,
İki hafta susuz,
Üç hafta gıdasız,
Bir ömür boyu sefalet içinde
yaşayabilir,
Ama bir an bile düşünmeden
yaşayamaz
Anonim
Hediye tepkileri
Sevgilinize hediye alırsanız; boynunuza sarılır, sizi öpücüklere boğar.
Çünkü onun için bu hediye ileriye dönük bir işarettir.
Nişanlınıza hediye alırsanız; yanağınıza bir öpücük kondurup, teşekkür eder.
Sonra da hediyeyi önce annesine, sonra ablasına, daha sonra da arkadaşlarına gösterir. Çünkü bu hediyeyi, ileride sizin iyi bir koca olacağınızın işareti sayar.
Yeni evlendiğiniz eşinize hediye alırsanız; boynunuza sarılıp teşekkür eder, sonra da teşekkürün devamı için yüzünüze bakıp, manâlı manâlı güler.
On yılı aşkındır evli olduğunuz eşinize hediye alırsanız; teşekkür eder.
Sonra da hediyenin değiştirme kartı olup olmadığını sorar.
Yirmi yıldan fazla evli olduğunuz eşinize hediye alırsanız; önce hediyeyi inceler, sonra fiyatını öğrenir, sonra da hediyeyi iade edip parayı geri alıp-alamayacağını sorar.
Sevgiliniz için...
Çiçek solar,
parfüm uçar.
Kalıcı ve değerli olan, pırlanta tek taştır.
Gülümseyin:)
Üç Yahudi genç kardeş zengin birer adam olmuşlar ve yaş gününde annelerine aldıkları hediyeleri anlatarak böbürlenmişler.
Birincisi demiş ki:- “Ben anneme kocaman bir ev aldım.”
İkincisi:- “Ben bir Mercedes aldım ve bir de şoför tuttum.”
Üçüncüsü:- “Benim hediyem hepinizden güzel. Annemin Tevratı okumayı ne kadar çok sevdiğini ama gözleri bozuk olduğu için okuyamadığını biliyorsunuz. Ona bütün Tevratı ezbere bilen büyük kahverengi bir papağan gönderdim. 12 haham 12 yıl boyunca uğraşmış. Bu papağan için Havraya 20 yıl boyunca her yıl 1 milyon dolar bağışlayacağım ama buna değer.
Annem sadece bölümün adını söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak.”
Kısa bir süre sonra anneleri üçüne de birer teşekkür mektubu yazdırmış:
Birinciye: “Milton, bu ev çok büyük. Bana bir tek odası yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kalıyorum.”
İkinciye: “Marvin, yolculuk etmek için çok yaşlıyım, arabayı kullanmıyorum ve şoför çok kaba.” Üçüncüye: “Canım Melvin’im, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladım sensin. Tavuk çok lezzetliydi, teşekkür ederim:)