LE Monde Türkiye muhabiri Guillaume Perrier, referandum sonuçlarını değerlendiren “Türkiye Analizi” adlı bir makale yazdı.
Fransız gazetecinin ilginç tespitleri var.
Perrier, sanki İzmir seçmeninin, iktidara göre “yersiz korku” ya da “abartılı tepki” diye yorumladığı endişelerini dile getirmiş.
Bizler, “Evet”çi ya da “Hayır”cı cephe olarak, duygusal olabiliyoruz.
Fransız gazeteci bir yabancı gözüyle Türkiye’nin fotoğrafını çekmiş, yorumlamış ve bunu yazıya dökmüş. Bu makalenin özetini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Giriş cümlesi şöyle:
“Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.” Ve özeti:
“Bu ülke korkulduğu gibi, ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Bugün daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor; cumhuriyet boyunca süren ‘kültürel’ bölünme. Bu artık iyice keskinleşti.
Bir yanda, kadınları başı örtülü, erkekleri sokağa pijamayla da çıkabilen, kız çocukları tam bir baskı altında yaşayan, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, futbol izleyen, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç karı-koca birlikte yemeğe gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli, kalabalık, bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesi-kolej yelpazesinde eğitim görmüş, en azından bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan, müzik zevki pop şarkılarla, klasik müzik arasında dolaşan, kızlarının flörtüne göz yuman, kadınları modern görünümlü, kalitesinden pek anlamasa da, kadın-erkek bir arada içki içebilen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Batı standartlarına yakın bir grup var.
İki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden çok farklı. Hatta birbirine düşmanca.
* * *
Bu iki grup, siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü. Anadolu’da üretiyor, malını dış dünyaya satıyor.
Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup ise parasal olarak da kuvvetli değil artık. Mevcut iktidarın da baskısıyla giderek ekonomik kazançlarını kaybediyor.
Dış dünyayla iş yapan, büyük burjuvazi ve entelektüel kesim ile bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı, ikinci grubun arkasında.
Ve bu ikinci grup; siyasetle, demokrasiyle, iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından, siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.
Peki, darbe olursa ne olur?
Türkiye’de darbe olursa Dünya, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş, yeni bir oluşumla karşılaşacak.
Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İranla ortaklık kurmak isteyecek.
Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Ama Rusya-Türkiye-İran bloku dünyanın bütün dengelerini değiştirir. Ortadoğu’nun kontrolünü tümüyle ele geçirir.
Böylece, Türkiye’deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar. Eğer 3. Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.
‘Asla böyle bir şey olmaz’ diyebilirsiniz...
Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.
Ama, ya olursa... Ki... bana çok mümkün geliyor. O zaman ne yapacaksınız?
Türkiye’de yaklaştığı görülen bu çatışmanın, bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil...”