BENİM İzmir’im neden bu kadar karanlık ve cansız?
Pazar günü yanımda Meltem Hanım, İzmir’i otomobille dolaşırken farkettim bunu.
Caddeler ıssız ve renksiz, meydanlar ışıksız ve mahzun.
Parklar, yeşil alanlar, kentin simgesi olan yapılar, heykeller simsiyah...
Bir kaç yanan firma ismi yazılı neon da olmasa...
Sanki İzmir’in üzerine “ölü toprağı” serilmiş gibi...
* * *
Üstelik, oldukça çalkantılı ve zor geçen bir yılı, 2010’u geride bırakmak üzereyiz.
Yirmiküsür gün sonra “yeni yıla” gireceğiz, 2011’e “hoşgeldin” diyeceğiz.
Bu kentte yaşayan hepimizin morale ihtiyacı var.
Aydınlığa, güzelliklere, caddeleri ışıl-ışıl, ağaçları neonlarla süslü, şu an kapkara olan elektrik direkleri ışıklarla donatılmış bir kent görüntüsü, eminim ki hepimizin daralan yüreğini ferahlatacaktır.
* * *
Çok ama çok mu zor Allahaşkına?
Her adımda ışıl-ışıl yanan bir yılbaşı ağacı, neon ışıklarıyla yanıp-sönen yeni yılın simgesi bir Noel Baba, rengarenk ışıklandırılmış palmiyeler ve yol boyundaki ağaçlarımız...
İzmir’in aydın görüş ve düşüncelerine yakışan aydınlatılmış bir kenti yaratmak çok mu zor?
Hiç mi bu yöneticiler gidip, İstanbul’u, Ankara’yı ya da Antalya-Bursa, Adana’yı görmüyorlar.
Ya da yeni yıla girecek bir batılı kente hiç mi özlem ve kıskançlık duymuyorlar?
“Işıksızız bu kentte”; dedikçe, bizi daha bir karanlığa mahkum etmek, adeta onlara keyif veriyor!...
Beyler, koskoca palmiye ağacına bir yeşil lamba takıp, “Yılbaşı süslemesi yaptık” demek, kandırmacanın Allahıdır.
Işık şelaleleri, ışık kümeleri, rengarenk yanıp yönen, renk renk dans eden ışıklar istiyoruz bu İzmir’e...
Pırıl pırıl aydınlatılmış bulvarlar, caddeler görmek istiyoruz.
Geçin bir bakayım hava karardıktan sonra koskoca Cumhuriyet Bulvarı ve Atatürk Heykeli’nin önünden.
Utanırsınız...
Utanırsınız buradaki üç-beş cılız ışıktan.
Bu kadar mı içiniz, bu kadar mı ruhunuz karardı?
* * *
Işıklandır şu İzmir’i Sayın Kocaoğlu...
Kaç para, kaç para; bırak cimriliği ışıl-ışıl yap şu İzmir’i...
Yoksa, Büyükşehir olma unvanını alıp, ben de “İzmir Türkiye’nin en Büyük Köyü” diyenlere katılacağım...
Blog
FEVZİYE EMLEK: ‘Köşe yazarları sağlığa zararlı mı?’ diye sormuşsunuz. Zararlı kardeşim, hem de çok zararlı. Sadece köşe yazarları değil, o malum televizyonlara çıkan sözde adam geçinenler de zararlı. Şahsen benim çok sinirlerimizi bozuyorlar. Yalakalıktan başka işleri yokmuş gibi, onun- bunun avukatlığını yapıyorlar. Tansiyonum fırladığı için ne haberleri izliyorum ne de bu adamları. Sırf film izlemek için televizyonu açıyorum. Size de tavsiye ederim.
ŞERİF SÖKMEN: Lafı getirip, o köşe yazarı böyle, şu böyle demişsiniz. İnsanları fiziklerine bakarak sınıflandırmanızı hiç etik bulmadığım gibi, sizi de bu konuda kınıyorum. Adam şişman olur ama, köşe yazarlığı 10 numaradır. Yüzü asıktır ama, aydınlık bir beyindir, aydınlatıcı yazılar yazar. Peki siz hangi katagoriye giriyorsunuz?
SÜLEYMAN ATİK: Ertan Ülkü Bey’in yazısı ne kadar hoş. Umarım sık sık yazar. İzmir’in böyle olumlu bakış açısı taşıyan ve düşünen insanlara ihtiyacı var. Kendisini kutluyorum.