Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

YENİ yılın ilk günü sabahı, önce şöyle bir gerineyim de kulunçlarım açılsın, yataktan öyle kalkayım dedim.
Gerinmek için iki kolumu açıp, sırt kaslarımı gerdim.
Gerinemedim... Kendimi yerde buldum...
Meğerse ben, yeni yılın ilk gecesini salondaki divanda geçirmişim.
Haliyle divan yatak gibi geniş değil, daha şöyle ağız tadıyla gerinemeden kendimi yerde bulmam o yüzden.
Sağıma soluma bakınıp; “Yahu ben neredeyim? Neden yatakta değilim?” diye düşünürken, salonun kapısı açıldı ve tahmin ettiğiniz gibi huzurlarınızda Dünyanın En İyi İkinci Eşi, Meltem Hanım.
- Günaydın, iyi seneler...
- Günaydın iyi seneler de, ben niye divanda uyudum?
- Hatırlamıyor musun?
- ?????????..
“Bak Canım” dedi, Dünyanın En İyi İkinci Eşi, eliyle salonun bir ucunda duran yemek masasını göstererek, “Ne görüyorsun?”
Çok güzel hazırlanmış bir masa, masanın tam ortasında nar gibi kızartılmış bir hindi dolması, mezeler, usulüne göre dizilmiş bardaklar, yemek tabakları...
Ama hiçbir şeye dokunulmamış!..
Sofranın tek eksiği, etrafına dizilmiş sandalyelere oturması gereken iştahlı ve aç insanlar...
- Ne oldu, dedim; neden yemedik dün akşam?
“Çünkü, canım...” dedi sevgili eşim, “Sen dün akşam eve geldin, sofrayı görünce çok keyiflendin. İyi ki evdeyiz” dedin.
-Eeee? Sonra?
“Sonrası canım, dolaptan bir şişe beyaz şarap çıkardın, açtın. Ben de eşe dosta birkaç telefon edip yeni yıllarını kutlayayım, sonra sofraya otururuz dedim.
Ben telefonları ederken sen bir kadeh şarap içtin.”
- Ben bir kadeh şarapla sızmam.
- Tabii sızmazsın, sonra bir kadeh daha içtin. Bu şarap harikaymış dedin, bir kadeh daha içtin, sonra da dur şu bacaklarımı uzatayım da keyfim tam olsun dedin. Divana uzanıp, şişeyi de eline aldın.
Benim telefon konuşmam bitip seni sofraya davet ettiğimde iş işten geçmişti...
- Horlamaya mı başladım?
- Yok canım, sen hiç horlar mısın? Melekler gibi uyuyordun...
- Uyandırsaydın ya!..
Dünyanın En İyi İkinci Eşi yüzüme öyle bir baktı ki, ne yaptıysa uyandıramadığını o saniye anlayıp, derin bir sessizliğe gömüldüm.
- Şimdi dedi, sabah kahvaltısını bu masada yapacağız, hindi biraz soğuk ama söğüş et olarak iyi gider, buyur...
İçimden sessizce, “Eh ulan 2010” dedim, “Giderken bile kazık attın, gidişin olsun da dönüşün olmasın inşallah...”
Soğuk hindi budunu hırsla ısırıp, 2011’e “Hoş geldin” dedim. Yeni yıl benim için büyük bir problemle başladı.
Bakalım gönlünü nasıl alacağız Dünyanın En İyi İkinci Eşi’nin...
Yani, aslında benim için en birinci olan Sevgili Eşimin.
Allah yardımcım olsun...


Yaşam kurtaran bilgi

Haberin Devamı

Bayanlar için tehlikeli olan erkekler için de tehlikelidir.
Arabanızda bulunduracağınız plastik su şişesindeki su çok tehlikelidir.
Plastik su şişeleri Sheryl Crow’un göğüs kanseri olmasının en büyük nedenidir.
Plastik şişeler özellikle Avustralya’da yüksek sayıda görülen
göğüs kanseri vakalarının en büyük nedenidir.
Annesine çok yakında göğüs kanseri teşhisi konulan bir arkadaşımıza doktor söyledi:
“Kadınlar arabalarda bırakılmış plastik su şişelerinden su içmemelidir.”
Doktor: Yüksek sıcaklık ve şişe plastiklerindeki belli kimyasallar göğüs kanserine neden olabilir.
Lütfen dikkatli olun ve arabada bırakılmış plastik şişelerden su içmeyin!..
Lütfen bu bilgiyi etrafınızdaki bütün bayanlara iletiniz.
Bu bilgi yaşam kurtarabilir.

VAH.. VAH..

Haberin Devamı

En gıcık kaptığım durumlardan biridir, “Neler çektik biz!” muhabbeti.
Çektikleri dayanılmaz acıları, yoksullukları anlatırlar.
Tren garında su satmış da, gevrekçilik yapmış da...
Biraz eli kalem tutanları, anılarından acıklı çocuk kitapları çıkarırlar.
Bunlardan birini tanırım.
Ömrü hayatında bir kere bile, trafik suçundan olsun karakola çağrılmamıştır.
Ama oturmuş ciltler dolusu baskılardan neler çektiğini anlatan mizah hikâyeleri yazmıştır.
Muzaffer bir komutan gibi gülümser çektiği acıları anlatırken.
Çekilen ısdırap da, tren garında su satmaktan ibarettir.
Bir başkası da “Engin” bilgisi ile övünür her daim, kendisi dışında herkes “Kırodur”...
Yılbaşı sabahı bir de baktım ki, o da çektiği büyük ısdırabı anlatıyor.
Yılbaşı gecesi hoşluk olsun diye evine ananas götürmek istemiş, ama ithal ananas o kadar pahalıymış ki alamamış...
Pek üzüldüm. Vah! Vah!..
Vah! Vah!; “Fransızca nasıl yazılıyor acaba?”


2011 yılı için İzmir falı
Sevgili şehrim, bi’tanem İzmir’imin 2011 falına baktım.
İzmir 2010 yılında;
“Gâvur” ve de “Aptal” unvanlarını kazanmıştı.
Yıl biterken de “Burnu akan, pis çocuk” ödülünü aldı.
Malûm 2011 seçim yılı, canımın içi İzmir’ime “cici” diyecekler, “Güzel İzmir” diyecekler, aslansınız, kaplansınız falan gırla gidecek...
Hazır olun...
Seçim bitip, sonuçlar açıklanınca da, “Şeyini şey ettiğimin İzmir’i” diyecekler.
Ama sıkmayın canınızı...
Bu bizim ve İzmir’imizin değişmez kaderidir...

Haberin Devamı

BAKIŞ
Bugün Pazar

Bugün pazar...
İster kış olsun ister yaz,
İster sonbahar, ister ilkbahar.
* * *
Ne iktidar,
Ne muhalefet,
Ne siyasi söylevler,
Ne de enflasyon.
* * *
Sevdiklerinizle geçirebileceğiniz bir gün.
Yeni bir yılın, yeni bir umudun ilk pazarı.
Mutlu olmak da sizin elinizde, mutsuz olmak da...
* * *
Zaman denen meçhul kavramı unutarak duygularınızla yaşayacağınız bir gün bugün.
* * *
Geçenlerde bir yerde okumuştum.
Ne yazanı biliyorum, ne söyleyeni.
Ama doğru olduğuna inanıyorum.
Çok zaman önceydi...
O kadar zaman önceydi ki, zaman diye bir şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.
Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün,
Öteki parçasına da yarın...
Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.
Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı.
Ama işin ilginç tarafı, tüm telaş ve pişmanlıkları,
Güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.
Farkında olmadan rezil etti bu gününü...
Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu.
Bir türlü çıkamadı işin içinden...
Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı.
Bu günü eline yüzüne bulaştırdı...
Mutsuz oldu insan.
Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı...
Ne yarın, ne de dün...
Kendinizi nasıl hissederseniz edin,
Kalkın, giyinin ve dışarı çıkın.
Yılın ilk pazarını sevdiklerinizle,
Yeni bir umuda koşarak geçirin.
Ne demiş düşünür: “Hediye paketinde olmasa bile, hayat yine de bir hediyedir.”

BAKIŞ SÖZÜ
İyi dostlar yıldızlar gibidir.Onları her zaman göremeyebilirsin...Ama oralarda olduklarını bilirsinANONİM

Dostlarıma
Ben dostlarımı ne kalbimle
Ne de aklımla severim.
Olur ya,
Kalp durur,
Akıl unutur.
Ben dostlarımı ruhumla severim,
O, ne durur ne de unutur.
Tüm dost ve okurlarıma, yeni yılın sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.