BAŞBAKAN büyük bir gurur ve kendisine has çalımla kürsüye geldi.
Grup toplantısıydı.
Kendisine Meclis’te olduğu gibi sataşan, söz atan, ortalığı karıştıran sonra da pis pis sırıtan muhalefet milletvekkilleri olmadığı için; Başbakan grup toplantılarında yaptığı konuşmalarda son derece güvende hissediyordu kendisini.
Rahat rahat esip gürlüyor, bağırıyor, çağırıyor sonra da, arada bir milletvekillerinin kendisini doya doya alkışlamaları için es veriyordu.
Yine öyle güzel anlardan biriydi.
İyice uzamış alkışlar önce tavsayıp, sonra da iyi bestelenmiş bir şarkı gibi gayet ahenkli bir şekilde kesildikten sonra Başbakan önce boğazını temizledi,kürsüdeki billuriye sürahiden kristal su bardağına biraz su koydu, bir yudum içip boğazını ve ses tellerini rahatlattı.
Hafifçe öksürdü.
Mikrofonu ağzına iyice yanaştırdı.
Güce teslim olmuş, ama bu teslimiyetten mutluluk duyan yüksek bir sesle,milletvekillerine; “Muhterem heyetiniz, yani siz, isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” deyiverdi.
Daha cümlenin noktası konulmadan salonun camları patlamalı ve şiddetli bir alkışla zangırdadı.
Milletvekilleri ayağa kalkıp Başbakanı çılgınca alkışlamaya başladılar.
Üç aşağı beş yukarı manzara aynen böyleydi.
Başbakan milletvekillerine; “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” demişti.
Hemen korkmayın canım, milletvekillerine, “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” diyen Adnan Menderes’ti.
Yaklaşık 55 yıl önce söylemişti.
* * *
Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar 103 yaşında vefat etti.
Özellikle yetmişli yıllardan başlayarak, vefat ettiği 1986 yılına kadar her kışın başında gazetecileri evine çağırır ve felâket haberini verirdi:
”Bu kış komünizm gelecek...”
Ardından ülke çapında komünist avı başlardı.
Komünizmle mücadele dernekleri vardı. Mücadeleyi şiddetlendirirlerdi.
* * *
Sonra Süleyman Demirel geldi.
“Yollar yürümekle aşınmaz” dedi.
1968’in en cav cavlı, en heyecanlı günleriydi.
Her sabah bir yürüyüş, bir isyan sevinciyle uyanırdık.
Yollar aşınmadı,12 Mart geldi, 12 Eylül geldi, yontulduk, törpülendik, yollar değil biz aşındık.
* * *
Bir gün önce gazeteler gece silahla taranan kahvehanelerde ölenlerin resimleriyle doluydu.
Afiş asarken öldürülenler.
Duvarlarda isyan yazıları.
Korku ölümle kol kola sokaklardaydı.
Sokaklar korkuya ve ölüme teslim edilmiş, herkes karanlık basmadan evine çekiliyordu.
12 Eylül sabahı her şey bıçakla kesilmiş gibi bitti.
Ne oldu, nasıl oldu anlayamamıştık.
İdamlar başladı.
Dünya durdukça durası Kenan Evren idamlara karşı mırın kırın edenlere tarihe notunu düşerek cevap verdi:
“Asmayalım da besleyelim mi?”
* * *
Hakkını yememek lâzım, tarihe not düşmede Demirel’e kimse yetişemedi.
“Yetmiş sente muhtacız” deyip Okyanus ötesinden ilk destek isteyen de oydu.
”Demokrasilerde çare tükenmez” diyen de.
”Sayın Başbakanım Demokrasi...” diye başlayarak soru sormaya kalkışan gazeteciye, “Dün dündür, bugün de bugün” diye harika cevabı vermişti. Sıkıştı mı, tarihe not düşer kurtulurdu.
Bence en güzel notu Nazlı Ilıcak Hanımefendi’nin eşi ve rahmetli komşumuz Nazire Teyze’nin kuruş kuruş biriktirdiği paraları alıp, Nazire Teyzeme de millete de televizyonlarını vermeden ortadan toz olan Mehmet Ali Ilıcak’ın babası Kemal Ilıcak’a değerli bir arsayı peşkeş çekip sonra da suçüstü olunca “Ne olacak; Verdimse ben verdim” deyivermişti.
* * *
Sonra Özal’lı yıllar başladı.
Tarihe düşülen notların bini bir paraydı.
Bence en önemlisi, “Benim memurum işini bilir” sözüdür.
Rüşveti meşrulaştırmıştır.
* * *
Erbakan Hoca’yı da unutmamak lâzım.
Sadık cemaatine, “Kadayıfın altı kızardı” demişti.
Biz o zaman bu sözü, bitmez tükenmez hükümet düşürme, hükümet kurma olaylarına bağlamıştık.
Bugünkü türban muhabbetine bakıyorum da meğer mesele öyle değilmiş.
“Sizler isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” sözünden “Kadayıfın altı kızardı” sözüne kadar tarihe düşülen notları alt alta koyuyorum ve şifrenin çözümüne yakın olduğumu hissediyorum. Bence şifre şu:
İlköğretime türbanla gitmeye kalkışan öğrenciler bugün için provokasyon bile olsa, tahminim üç vakte kadar “Kadayıfın üstü de kızaracak...”
Şifreyi çözmenin faydası da şu:
Bayanlar, fiyatlar tavan yapmadan ve şimdiden Burkalarınızı alıp hazır edin.
Bu da size kıyağım olsun...