Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ARA sıra kafayı kırar mısınız?
Ben kırarım.
Kafayı kırdım mı, gayya kuyusunun dibine düşerim.
Gözüm dünyayı görmez, İsrafil’in borusu çalsa kulağım duymaz.
Dalar giderim.
* * *
En iyi ilâcım kendimi sokaklara vurmaktır. Yürürüm Allah yürürüm.
Kendime göre rekorlarım vardır.
Yürüdüğüm en uzun mesafe Konak’tan Zeytinalanı’na kadardır. Bir de, kafayı kırdığımda ayaklarımın beni tekrar tekrar götürdüğü yerler vardır.
Son yıllarda hep Kordon’a çıkarıyor.
İlk gençliğimde de her ne hikmetse, -hiç düşünmediğim halde- ayaklarım beni hep Şükran Lokantası’na götürürdü.
Rakının, muhabbetin, dostluğun harman olduğu efsane Şükran’a...
* * *
Geçen pazar günü yine heyheylerim gelmeye başladı. Evde dursam, hiç günahı yokken sevgili karıma saracağım. Onun da gününü berbat edeceğim.
“İyisi mi ben evden çıkayım” dedim.
Şöyle Kordon’da bir temiz hava alayım, kafamı toplayayım...
Dışarı çıkınca fikrim değişti. Kordon’a değil de Alsancak Pazarı’na gideyim, dedim...
Balıkçılara, yeşillik satanların tezgahlarına, sergilere bakarım. Satıcıların sesleri, pazara gelenlerin telaşları, serin hava beni kendime getirir diye düşündüm. Zaten bizim eve de üç adım.
* * *
Tam pazar sokağının köşesine geldim, arkamdan boğuk, çatallı bir ses; “Merhaba Hamdi Bey”, demez mi?...
Selâma karşılık vereyim diye döndüm, 70-75 yaşlarında, üstünde kendine çok bol gelen bir ceket, altında yine dökülen bir pantolon, yüzü güneş yanığı bir köylü amca, yanında da bir keçi.
“Merhaba” dedim.
“Beni tanımadın mı?”
“Tanıdım desem yalan olur, hele bir ip ucu ver.”
“Eee, beni tanımadın, keçimi de tanımadın mı?”
En iyi cevap “Tanıdım” demek, hatta “Bu keçi benim az önce kaçırdığım keçilerden biri diye haykırmak lazım ama, yutkumdum...
“Kusura bakma” dedim, keçini de tanıyamadım.
“Sen de yaşlanmışsın” demez mi?
Ya sabır!...
”Keçinle daha önce, ne zaman, nerede tanışmıştık?”
“Kemeraltı’nda, 1. Beyler’le 2. Beyler’in kesiştiği köşede, sen gençtin daha o zamanlar... ”
Keçiye baktım. Adamın yanında iyi eğitilmiş, sadık bir köpek gibi duruyor.
Olsa olsa bir yaşında...
Tamam dedim. Ben, ya yine rüya görüyorum, ya da kafayı tam kırdım!...
* * *
“Halüsinasyon” dedi doktor.
”Çok önem verme. Olur, bazen böyle şeyler.”
“Ben çok endişelendim” dedi sevgili eşim Meltem ve sordu:
“İlaç falan verecek misiniz?”
“Hayır” dedi doktor. ”Dinlenecek.
Bir müddet Ergenekon’la, Deniz Feneri’yle, Siyaset Meydanı’yla falan ilgilenmeyecek. Siyaset yazıları okumayacak. Bilhassa TV’lerde millete ayar veren liderlerin konuşmalarını kesinlikle dinlemeyecek.
Şiir, roman tavsiye ederim. Dostlarınızla buluşup siyaset dışı geyik yapın... ”
Sonra durdu.
”Sakın endişelenmeyin” dedi.
”Bu ülkede keçileri kaçırmadan yaşamak mümkün değil. Kaldı ki siz daha keçileri kaçırmamışsınız, şimdilik sadece halüsinasyon görmüşsünüz!...”

Hayat Üniversitesi
Aşağıdaki soru Hayat Üniversitesi mezuniyet sınavı sorusudur.
Doğru cevabı bilenlere ödül filan verilmeyecektir. Bileğinin hakkıyla KPSS’den çok yüksek puan alsalar dahi hiçbir işe alınmayacaklardır.
Aynen hayatta olduğu gibi, çalışıp çabalamaları yanlarına kâr kalacaktır.
Soru:
Aşağıdaki tanımlardan hangisi “yalaka” karakterini en iyi anlatmaktadır:
a) Yalaka; şirketin yıllık toplantısında karşılaştığı patronunun, karga burunlu, yoluk saçlı, ucube kılıklı, çaçaron karısına “Hanımefendi... Vallahi, ay parçası kadar güzelsiniz, salon sizin güzelliğinizin ve şıklığınızın ışığıyla aydınlanıyor” diyerek yaltaklanabilen kişidir.
b) Yalaka; patronun her yaptığı gafı, “Vallahi öyle demek istemedi, billahi şöyle demek istemedi” diye, eveleme geveleme, lâf çevirip, ahım-pohum diye diye ortalıkta dolanan fırdöndü elemandır.
c) Yalaka; gittiği her takımın formasını öperek gazetecilere poz veren, sorulan ilk soruya da, damarımı kessen kanım aha bu renkte akar diyerek sırıtan futbolcudur.
d) Yukarıdaki şıklardan hiçbiri yalakayı iyi anlatamamıştır.
Cevap ve analizi:
a, b, c şıkları yalakayı tam olarak anlatamamıştır. Bu nedenle doğru cevap (d) şıkkıdır.
Çünkü; yalaka, “Bir şey olabilmek gayretiyle, patronunun, liderinin, antrenörünün pilavını sıcak sıcak, dumanı üstündeyken kaşıklamaya hazır kişidir!...”

FIKRA
Kazma
Penaltıyı kaçıran futbolcu, antrenörüne “Saha çamurdu” diye özür beyan edince, antrenörü “Haklısın” dedi.
“Saha çamurdu, sen de kazma olunca attığın penaltı taca çıktı... ”

Derin Devlet
Öğretmen öğrencilerine; “Evinizi kim yönetir?” diye sordu.
Öğrencilerden biri şöyle cevap verdi:
”Evimizi babam yönetir. Annem her zaman babama hükümet gibi adamsın der.
Ama bana göre bizim evi annem yönetiyor. Çünkü annem, bizim evin derin devletidir.”

BAKIŞ
Konuşmak
Çağdaşlığın kriterleri arasında önemli yer tutar konuşarak anlaşmak, birbirimizi anlamak...
* * *
Birbirimizin duygularını hissetmek,
Hüzünle neşe arasındaki sıkışmayı çözmeye çalışmak,
Hüznün baskısını, neşenin yardımıyla kaldırıp bir köşeye koymak,
Gözlerindeki anlatım ile, gönlünden geçeni keşfetmek,
Aklından geçeni dilinden dökülenle eşleştirmek,
Bunların hepsini keşfetmek için önce kendini,
Sonra hayatı sevmek ve konuşmak gerekir,
* * *
Bağırmak, birbirimize üstünlük sağlamak; konuşmak değildir.
Konuşmak; birbirimize yaklaşmak, birbirimizi dinlemektir.
* * *
Eğer kendimizi gezegenin efendisi sayarsak, karşımızdaki ile konuşamayız.
Sadece hükmetmeye çalışırız.
Karşımızdaki ile konuşurken açık olmamız gerekiyor.
Futbolda, basketbolda topu saklamak diye bir terim vardır.
Karşınızdakine sayı yapmak için uygulanan bir oyun modeli.
Ama konuşmak oyun değildir.
Orada topu saklayamazsınız.
Orada karşınızdakine eşit olmanız gerekir.
Bunları neden yazıyorum?
Son zamanlarda ülkemizde toplumsal tepki kültürü gelişmeye başladı. Bu ülkenin yönetimine talip olanlar bu tepkileri konuşarak çözmek zorundadırlar.
Dr. Richard Carlson’un kitabından okudum. O da Stephen Covey’in “Çok Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabından alıntı yapmış.
Çok etkili bir analiz.
“Önce karşınızdaki kimseyi anlamayı hedefleyin” diyor.
Kendinize ve başkalarına yararlı olacak kaliteli bir iletişim kurmak istiyorsanız, önce başkalarını anlamak gerektiğini kabul edeceksiniz.
Karşınızdaki insanların nereden geldiklerini, ne yapmaya çalıştıklarını, neye önem verdiklerini ve bu gibi noktaları anladıktan sonra, sizin anlaşılmanız hiç bir çaba gerektirmeden, doğal olarak gerçekleşecektir.
Ancak, bu süreci tersine çevirmeye kalkarsanız (ki, çoğumuz çoğu zaman böyle yaparız) arabayı atın önüne koymuş olursunuz.
Karşınızdakini anlamadan kendinizi anlatmaya çalışırsanız, harcadığınız çaba, boşa gider.
İletişim sekteye uğrar, konuşma bir kişilik çatışması halinde son bulur.
Doğru bir analiz; değil mi? O zaman; konuşmaya ve birbirimizi anlamaya biraz daha gayret etmeliyiz...

ERTAN ÜLKÜ ertanulku@hotmail.com.
BAKIŞ SÖZÜ
Bağırarak konuşursan,
sadece sesini duyarlar.
Alçak sesle konuşursan
söylediklerini dinlerler
Tristan Bernard