BU benim, kendim için kendi kendime verdiğim hükümdür ve de temyizi yoktur.
Temyizi gayrı kabil olduğu için de kesin hükümdür. Net, açık ve kesin.
Ben adam olmam.
* * *
Böyle söyleyince genç arkadaşlarım hemen itiraz ediyorlar.
Geçenlerde gençlerden biri; ”Abi sen bizim için on numara adamsın” dedi.
Diğerleri de o genci desteklediler; “Senin gibi şahane adam bulunmaz abi” diyen de oldu, ”Abi sen, adam gibi adamsın” diyen de.
“Sağ olun çocuklar...” dedim,
“Ama ben kendimi biliyorum, bu saatten sonra da bir son saniye üçlüğü atıp durumu kurtaracağımı sanmıyorum...”
* * *
Üniversitede inşaat mühendisliği okuyordum. Bir yandan da gazetede çalışıyordum. Okul bitti. Bütün çevrem inşaat mühendisliği yapmamı, kısa süre sonra müteahhitliğe başlayarak köşeleri dönmemi bekliyordu.
”Ben gazeteciliğe devam edeceğim” dedim. Yanlış yolda olduğumu söylediler.
Gel okuduğun okulun hakkını ver, inşaat mühendisliği yap, dediler.
Baktılar ben de tık yok, gazetede muhabirlik yapmakta ısrar ediyorum.
Hüküm verildi: “Bu herif adam olmaz.”
* * *
Gazetecilik yapıyoruz.
Aşkla, şevkle. Vatanı kurtarmanın yolu gazeteden geçiyor.
Vallahi buna, yani vatanı kurtarmanın yolunun gazetecilikten geçtiğine, hakikaten inanıyorduk. Basın dördüncü kuvvet ya! Dünya umurumuzda değil.
Genciz, güzeliz, üç otuz paraya koşturup duruyoruz. Paraya para değil, el kiri diyoruz.
El kiri olduğundan elimize geçen parayı ne cüzdanımız görüyor, ne de cebimiz, anında akıp gidiyor elimizden.
Benimle birlikte gazeteciliğe başlayan aklı evvel bir arkadaş, “Bu böyle olmayacak” dedi. “Ben bırakıyorum gazeteciliği, ticaret yapacağım.”
Bana da, “Bırak bu işleri” dedi, “Gel ticareti ortak yapalım.” “Olmaz” dedim.
“Karın tokluğuna bile olsa gazeteciliğe devam edeceğim.”
Ayrılırken bana;
“Sen adam olmazsın oğlum” dedi.
Hakikaten aklı evveldi, bugünü otuz yıl önceden görmüş adama başka ne denir ki?
* * *
Köşe yazısı yazmaya başladım.
Rahmetli bir ağabeyimiz, “Dikkatli ol” dedi.
“Çok keskin yazma, lâfı ortadan dolandır. Yumuşak yumuşak yaz. Yoksa açılan tazminat davalarını gazete ödemezse perişan olursun...”
Eee? Hırsıza hırsız, uğursuza uğursuz demedikten sonra köşe yazmak iş mi?
Aleyhime tazminat davaları açılmaya başlandı. “Lâfı, ortada dolandır” diyen gazeteci ağabeyi gördüm.
“Ben sana, lâfı ortada dolandır, şu İzmir çukurunda çok dostun olsun dedim. Sen baltayı bırakıp, ormana elektrikli testereyle daldın. Ne diyeyim;
Sen adam olmazsın” dedi.
Ben ne diyeyim?
Üstadın teşhisi kesin:
Ben adam olmam.
* * *
Siyaset falan aklımda yok.
Gazetecilik yapıyorum.
DSP Genel Başkanı rahmetli Bülent Ecevit aradı.
Beni seçimlerde seçilebilir sırada milletvekili adayı yapacağını söyledi.
Allah’ın bildiğini kuldan ne saklayayım. Hoşuma gitti.
Vatanı birinci elden kurtarma şansı...
Ama gazeteciliği de bırakmak istemiyorum.
O tarihteki patronumla konuştum.
Seçilirsem yazmaya devam etmek istediğimi söyledim.
“Milletvekili olursan, yazdıramayız” dedi.
Düşündüm, taşındım. Kararımı verdim. Gazeteciliğe devam.
Milletvekili olma şansını geri çevirdiğimi gören eş-dost da aynı teşhisi koydu:
Sen adam olmazsın...
* * *
İnsan, “Ben adam olmam” diye başlık atıp “cemayüz-ül evvelini” anlatır mı?
Şükredeceğim de, neden şükür ettiğimi anlatayım diye yazdım bunları.
Ya gazeteciliği bırakıp da meselâ siyasete atılsaydım.
Ya beni bir mevkiye, makama, bakanlığa falan getirselerdi.
Maazallah, liderime, veli nimetime yalakalık yapacağım diye “Yok o öyle değil de, bu böyle değil de, esasen mesele şu da” diye açıklamalar yapıp sonra da bizzat velinimetim liderim tarafından bozum bozum bozulsaydım.
Çürüyüp bozulmuş kültür mantarı gibi çöp kutusuna atılsaydım.
Yaaaa!
Allah kimseyi çürütüp, patlıcan gibi morarttıktan sonra çöp kutusuna atılan “kültür mantarı” durumuna düşürmesin.
Yalaka
Padişah dalkavuğuna, “Bundan sonra patlıcana yalakalık yapacaksın” buyurmuş.
Dalkavuk hemen başlamış patlıcanı övmeye.
“Efendim patlıcan cennet taamıdır (yiyeceği). Cana can katar. Patlıcan yiyen tadına doymaz. Karnıyarığı şöyledir, imambayıldısı böyledir, salatasına can dayanmaz...”
Padişah bu yalakalıktan sıkılmış, ”Övme şu patlıcanı” diye buyurmuş.
Dalkavuk hemen lâfı değiştirmiş:
“Efendim bu patlıcan zaten odun misali bir sebzedir. Ağızda buruk bir tat bırakır. Çekirdeklisi mide bulandırır” demeye başlamış...
Padişah şaşırmış:
“Yahu patlıcan cennet taamıdır(yiyeceği) derken şimdi de mide bulandırır falan demeye başladın. Sen ne yapıyorsun?”
Dalkavuk; “Yalakalık yapıyorum Padişahım...”
Padişah; “Bu nasıl yalakalık, patlıcanı överken, birden sövmeye başladın?”
Dalkavuk; “Padişahım” demiş, ”Ben patlıcanın yalakası değilim, sizin yalakanızım. Size yalakalık yapıyorum.”
Kıssadan hisse: Her işin riski vardır. Yalakalığın bile...
BAKIŞ
Üniversite’lim
Atatürk’ün Bursa Nutku (1933) şöyle başlar:
“Türk genci, devrimlerin sahibi ve bekçisidir. Bunların doğruluğuna ve lüzumuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve devrimleri benimsemiştir.”
Nutkun devamını okursanız göreceksiniz ve çok etkileneceksiniz.
TV’lerdeki show programlarına katılan, gençliğinin bütün coşkusunu yaşayan üniversiteli gençlerle...
Yumurta atan, yerlerde sürüklenerek hak arayan üniversiteli gençler arasında ne fark var?
Bazen; gece ile gündüzü aynı anda yaşamamızı sağlıyor.
Böyle durumlarda zamanı durdurmak mümkün olmayabilir. Ama içini doldurmak mümkündür.
Peki, zamanın içini kim dolduruyor?
Zamanın içine geceyi ve karanlığı kim yerleştiriyor?
Aydınlık, coşkulu gençliği kim karartmak istiyor?
Biz, gençliği ile övünen, onun coşkusunda, heyecanında cumhuriyetimizi görüyoruz.
Onlarla cumhuriyetimizin değerlerini yaşıyoruz. Onlara geleceğimizi emanet ediyoruz.
80 öncesi karanlığa terk ettiğimiz o genç nesli hatırlayıp aynı hataları yine yapmamalıyız.
* * *
2.5 milyon üniversitelinin;
Barınma,
Burs,
Harç sorununu çözemiyorsak,
Üniversite sorununun bir sistem sorunu olduğunu kabul edemiyorsak,
Üniversite öğrencilerinin bizim halkımızın çocukları olduğunu unutuyorsak,
Gençlerimize bugün gereken değeri veremiyorsak,
Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın 10. büyük ülkesi olmanın ne anlamı var?
Bugün yok farz ettiğimiz o gençlik 100. yılda isteseniz de istemeseniz de bu ülkeyi yönetecek.
ERTAN ÜLKÜ ertanulku@hotmail.com.
BAKIŞ SÖZÜ
Gençlik; Bir kitabın çeşitli bölümlerinden biri gibidir.Onu anlamak için mutlakaokumak gerekir.
George Raymond
Ah şu kupa
Fenerbahçe bu yıl da Türkiye Kupası’na veda etti, milyonlarca taraftarını üzdü. Fenerliler de bizim kardeşlerimiz. Üzülmelerine dayanamıyorum.
Şimdi ben gazetenin Genel Yayın Yönetmeni olsam hemen kartondan bir Türkiye Kupası yaptırır, gazete ekinde Fenerli kardeşlerimize dağıtırdım. Maksat hizmet olsun. Hem Fenerli kardeşlerimizin üzüntüsü hafifler hem de 27 yıldır göremedikleri Türkiye Kupası nasıl bir şey görmüş olurlardı...