İnsanların bulundukları yere, çevrelerine ve hatta dünyaya düzen verme eğilimi çok eski olsa gerek. Antik felsefelerde yaşayan “Evrensel Düzen” anlayışı, İbrahimi dinlerdeki iki dünya nizamı inancı bunun kanıtıdır. Ancak bu "ilahi düzen" fikrinden seküler, siyasal, askeri ve ekonomik bir küresel düzen fikrine geçiş yenidir. Hele bu terimin başına “yeni” sıfatını ekleyerek kendisine ait bir oluşum fikri haline getirme girişimi, ABD’nin dünyaya ideolojik bir armağanıdır.
ABD Başkanı Woodrow Wilson, 22 Ocak 1917’de, Birinci Dünya Savaşı en kanlı ve ateşli evresindeyken, ülkesinin bu çatışmada tarafsız kalarak, savaş sonrası dünyaya yeni bir düzen getirmesi ve bu düzenin liderliğini yapması gerektiğini söyledi. Daha sonra gelen ABD başkanları Franklin Roosevelt ve Harry S. Truman, bu yeni düzenin işleyişinden, sorunlarından, ABD’nin liderlik rolünden sürekli söz ettikleri halde “Yeni Dünya Düzeni” terimini ifade etmediler. İkinci Dünya Savaşı sonrası, iki kutuplu soğuk savaş döneminde de terim çok kullanılmadı ama herkes, ABD’nin soğuk savaşı kazanarak, dünyada tek kutuplu bir düzen için uğraştığını biliyordu.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ile sonra gelen Batı liderlerinin, eski Sovyet müttefiki Doğu Avrupa ülkelerini birer birer Batı açısından yeni dünya düzenin aracı OLAN NATO’ya katmaları, bu çabanın sürdüğünü gösteriyordu. Bu yeni düzenin oluşumu sırasında dahi, Yeni Muhafazakârlık (Neo-Con) savunucusu bir iki ideolog dışında bu terimi kullanan olmadı.
Neden? Çünkü bu üç kelime, kapitalizmin iki asırlık vahşi sömürge düzenini temsil ediyordu. (Mevcut küresel parasal sistemin temelinin atıldığı 1944 Bretton Woods Konferansı’nda oluşturulan sisteme “Yeni Dünya Düzeni” adı verilmesi boşuna olmamıştı.
Bu terimden kaçınma hafta başında bozuldu. ABD Başkanı Joe Biden, ABD’li iş adamlarını bir araya getiren Yuvarlak Masa Derneği’nin toplantısındaki konuşmasında şöyle dedi:
“Dünyada bir kırılma noktasındayız. Bu her üç ya da dört nesilde bir oluyor. Şimdi yeni bir dünya düzeni kurulacak. Bu oluşuma biz liderlik yapmalıyız.”
Ne var ki Biden’ın bu ütopyasını, NATO müttefikleri arasında da AB ortakları arasında da distopya (her şeyin kötü olduğu bir durum) olarak görenler az değil. Hele böyle bir oluşum zorunluluk olarak ortaya çıksa bile buna ABD’nin tek başına önderlik yapması fikrini kabul ettirmek, zor değil imkânsız sayılabilir.
Rusya’nın çevresindeki “NATO kuşatması,” Ukrayna’nın bunun son adımı olarak örgüte alınmak istenmesi, Putin’in 15 yıl önce uyarısına rağmen, Batı’nın ülkeyi adeta deklare edilmemiş bir NATO üssü haline getirmiş olması, “Yeni Dünya Düzeni” fikrinin, adı çok edilmese de ortadan hiç kalkmadığını gösteriyor.
Ancak bu ütopya/distopya, bir iş dünyası toplantısında şöyle bir geçerken söylenecek kadar hafif olmasa gerek. ABD başkanlarının hiçbir sözü rastlantısal olamayacağına göre, Ukrayna savaşı bitse bile Rusya’nın soyutlanması bitmeyecek demektir.