Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir uluslararası yayın kurumunda çalışmış bir kişi olarak şunu kesinlikle biliyorum: Bu kurumlar ne kadar doğrudan bir bakanlık denetiminden veya istihbarat dairesinin yönlendirmesinden muaf olursa olsun sonuçta yayını finanse eden devletin sesidir; görüşüdür. Bu yayınların yönetmenlerinin, doğrudan hükumet müdahalesini kabul etmeyecek kadar demokratik batı normlarında ifade özgürlüğü anlayışına sahip olmaları da mümkündür. Britanya Yayın Kurumu BBC’nin Kuzey İrlanda’daki terörle ilgili yayınları 1988’de hükumet kararı ile kısıtlanmıştı. Ancak bu kararı protesto eden BBC genel müdürü istifa etti. 1985’de, İran’a gizlice silah sevk edip, kazanılan para ile Nikaragua’daki anti-komünist gerillalara yardım sağlandığı skandal sırasında, Amerika’nın Sesi (VOA) yardımı ile İran’a gizli mesajlar ulaştırıldığı ortaya çıkınca yönetim kurulu başkanının istifa ettiği de hatırlanabilir.

Haberin Devamı

Ancak bu istifalar o kişilerin bireysel mesleki ahlakı ve kişisel haysiyeti ile ilgiliydi. Uluslararası yayıncılarda bu gibi istismarlardan kaçınmayı zorunlu kılan bir meslek ahlakı kaldığını da söylemek zor olsa gerek. Devletler medyayı (kötüye) kullanarak, hedef dinleyici kitlesi üzerinde algı operasyonları yapmayı son derece meşru görüyorlar.

Ülkemizde bir süreden beri bir Kanada firmasının Çanakkale yöresinde altın madenciliği yapacağına ilişkin haberler üzerine bir takım çevre koruma kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve sonunda siyasal partilerin yoğun protestoları oluyor. Bu onların hakkıdır.

Bu durum haber artışını da beraberinde getirdi ve yurt dışından Türkiye’ye yönelik haberler yapan kurumların da konuya ilişkin yayınlarında artış oldu. Bu da normaldir.

Normal olmayan şudur: Bu kurumlar, örneğin Almanya’nın Sesi radyo ve televizyonu (Deutche Welle), yayınlarını sosyal medyaya da taşıyorlar ve orada belirli sosyal veya siyasal tutumları, siyasetleri ve grup görüşlerini yaymak, kitleleri bu çerçevede organize etmek için kullanılan etiketleri, sloganları (hashtag) haber başlıklarına ekliyorlar.

Haberin Devamı

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bir süre önce kapsamlı bir raporla, uluslararası yayınlarla sosyal ağlardaki partizanlık arasındaki ilişkilerin envanterini yayınlamıştı. Böyle bir raporun ilgili kurumlarda partizanlığa karşı bir hassasiyet uyarması beklenirdi. Ancak meselenin öyle olmadığı ve olmayacağı anlaşılıyor; hemen hemen bütün uluslararası yayıncılar, sadece istihdam ettikleri yayıncıların kişisel hesaplarından değil fakat kurumsal kimlikleri ile yayınladıkları mülakatı, derlemeyi, liseli-üniversiteleri gençlerin oluşturdukları, kullandıkları etiketlerle süsleyerek sosyal medyaya koyuyorlar.

Eskiden, yani ABD’nin kendisini var eden idealleri henüz ayaklar altına almadığı, Almanya’nın veya İngiltere’nin medya etiği denen belgeleri önemsediği yıllarda, ülkelerin dış yayınlara tepkisine önem verilir; yayıncılar elçilikleri tarafından uyarılırdı.

Galiba birçok şey gibi, bu hassasiyetlerin de devri geçti.