İnsan, acının ortasında iken, aklıselimi, sağduyuyu, hatta düz mantığı bile duymak istemez. Çocuğun düşmüş, dizi kanıyor, siz karşısına geçmiş “Yok bir şey... Acımıyor!” diyorsunuz.
Ama milletler çocuk değildir; halkın acısı ne kadar büyük olursa olsun, yılgınlığa hakkı yoktur; hele Türk milletinin tarihi, en yılgın, en çaresiz göründüğü anda sükûnetle, aklın çizgisinden sapmadığı, bu sebeple kazandığı örneklerle doludur.
15 Mayıs’ta, müttefik kuvvetleri İzmir’e getirip Yunan ordusunu bıraktıkları gün, bırakın İstanbul’u, Akhisar’da, Manisa’da halkın nasıl derlenip toplandığını hatırlayın.
O halde, 33 kahraman evladımızı Peygamber’in kollarına tevdi ettiğimiz (ve bu sayının artması ihtimali olan) bugün belki de soğukkanlı, sakin ve bir muhasebeci inceliğiyle durumu gözden geçirmemiz gerektiği asıl gündür.
Çünkü sabır, sadmenin geldiği an geçerlidir.
Biz neden İdlib’deyiz? Hatta daha geniş soralım: Biz neden Barış Pınarı’nı yaptık? Neden Zeytin Dalı’na başvurduk?
Bir cepheyi korumak, örneğin Irak ve Suriye ile 1300 kilometre sınırın herhangi bir noktasını korumak, bir noktada PKK teröristlerine, başka bir yerde Beşar Esad’ın Nusayri ordusuna ve açık ve seçik onun destekçiliğine soyunmuş olan İran menşeli teröristlere karşı, başka bir yerde kendini sözümona Sünni ordusu sayan HTŞ teröristlerine karşı savunmak, öyle sanıldığı gibi, 50 metre orada, 15 kilometre burada cephe teşkiliyle olmuyor, olamıyor. Bunun neden mümkün olmadığını esasen Gazi Mustafa Kemal Sakarya muharebe emrini verirken açıklamıştı. Modern çağda artık, bir hattı, bir çizgiyi korumak için, o çizginin önündeki ve arkasındaki alanın tümünü korumak gerekiyor.
Cizre’de hendek savaşı tehlikesine bir daha düşmek istemiyorsak, Kandil’in en ucundan, Karadeniz’e kadar bütün alanı korumak zorundasın. Kobani, Tel Abyad, Resulayn ve Münbiç karşısındaki iller, ilçeler ve köyler için bir tehdit unsuru olmasın istiyorsan, ABD’nin dönekliklerine, Rusya’nın ikiyüzlülüğüne aldırmadan, sınırlarını Suriye içlerinden 30 kilometreden başlayarak koruyacaksın.
Suriye’nin ülkemiz için bir İran üssü, bir Şia kalkanı olmasını istemiyorsak, Beşar Esad’ın ülkesindeki bütün Sünni halkı, sürüp Türkiye’ye sınır dışı etmesine engel olacağız. Suriye’nin toprak bütünlüğünün, bu ülkeyi üç ayrı terörist grup arasında üçe bölünmesine göz yumamazdık ve hiç zaman yumamayız.
Özetle, İdlib’deyiz ve orada olmaya devam edeceğiz çünkü Türkiye’nin güvenliği oradan başlıyor. İdlib’deyiz çünkü bölgeyi bizim bulunmadığımız masada yeniden tasarlamalarına izin veremeyiz.
Genç evlatlarımızı korumak, onlara zarar verilmesini önlemek için siyasetçi, iktidarı ile muhalefetiyle elinden geleni yapmalıdır. Genç evlatlarımız da ülkemizin milli birliği ve bütünlüğü için silah başındadır. İdlib’de bulunmamızın sebebi milli güvenliğimizi korumaktır.
Ne mutlu bize ki bunu gözünü kırpmadan sağlayan genç evlatlarımız var. Bizim millet olarak yılgınlığa düşmeye hakkımız yok. Sınırlarımızı, sınırların ötesinden korumaya başlayan sıradağlarımız var.