Biz NATO’nun -tabirimi bağışlayın- uyduruk tatbikat simülasyonlarında Atatürk ve Erdoğan’ın şahsında Türkiye’yi hedef alan komployla meşgulken, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Avrupa liderlerine bir uyarı mesajı veriyordu: Bir Rus işgaline hazır mısınız?
Bu seferki Rus işgali, Türkiye’nin altı vilayetini işgal ve boğazlarda üs edinmenin ötesinde, Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’ya ve Gürcistan’da Güney Osetya ve Abhazya bölgelerine müdahale gibi yakın zamanlardaki Rus emel ve eylemlerini aşan bir nitelik taşıyor. Rusya, NATO genel sekreterine göre, bütün dünya için bir tehdit oluşturuyor.
Tabii çıtayı yükseltmek gerekiyor çünkü Türklerin “daha dün denilecek bir zamanda Yeşilköy’e kadar gelmiş olan Rusların ne denli düşman olduğunu unutmaları” gibi, Avrupalılar Ukrayna olaylarını unuttular; Kırım’ı Rusya’nın toprakları arasında saymaya başladılar. Dışarıda Stoltenberg, “Dünyanın bir önceki kuşaktan bu yana, en tehlikeli dönemi yaşadığını”, bu tehlikenin “Rus işgali” ihtimalinden kaynaklandığını söylerken, içeride gazetelerimiz bu tehlikenin Türkiye için anlamını halkımızın iyi kavramasına yardımcı olmak üzere, Ruslarla 93 Harbi’nden tutun, Ayastefanos (Yeşilköy) Rus işgal anıtına kadar, mümkün olan bütün görsel bellek malzemesini ortaya döktü.
Daha önce Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde nasıl kökten değişiklik yapabildiğine bakarak, uçak olayından sonraki gelişmelerin doğrudan Türkiye’nin refah ve genel dengesine yönelik esaslı bir saldırı olduğunu biliyoruz. Norveç’teki müessif komplonun karşılığı olan adımın NATO’dan çıkmak olmayacağının farkındayız. Yani realist bir dış politika talebini “Rusçuluk” sayanların dolaylı ABD borazanlığına karşı uyanık olmak şart.
Rusya, itidali ve çatışmadan kaçınmayı tercih etmeseydi, AB ve ABD’nin yaptıkları Ukrayna tahrikleri, Kanada’daki Global Research Grubu’nun araştırmacılarından Marcus Godwyn’in ifadesiyle, Avrupa’da herkesi çoktan radyoaktif kül haline getirmiş olurdu. Rusya’nın her zaman itidalle hareket ettiği söylenemez ama hasımlarının hatasını tamir eder tarzdaki hareketini Suriye’de birkaç kez görmüştük. 2013’te Şam’ı bombalamaya hazırlanan ABD’yi Rusya’nın müdahalesi durdurmuş, binlerce masumu kurtarmıştı.
Son bir haftanın, dün Soçi’de zirvesine ulaşan hareketliliğini daha uzun zaman tartışacağız. Esad-Putin görüşmelerinin, genelkurmay başkanları arasındaki temasların ayrıntılarını öğrenmek zaman alacaktır. Moskova ve Soçi’de bu hafta yapılan görüşmeler Rusya’nın bir diğer zamanında müdahalesi sayılacaktır. İfade edilmesi gereken, Arap’ıyla, Kürt’üyle, Türkmen’iyle, toplam 24 etnik grubuyla Suriye halkının kalıcı bir barışa bir adım daha yaklaşmış olduğudur. Stoltenberg’lerin hayalet hikâyelerinden ve Ayastefanos anıtlarının tarih sayfalarında kalan anılarından korkmamaya, realist dış politikayı sürdürmeye devam etmek zorundayız.
Gerçek, insanı gerçekten özgürleştiriyor.