Bir düşünün; İsrail ile 240 kilometre sınırınız var; size emanet edilmiş Filistin toprakları İsrail işgali altında ve bunun uzunluğu da 100 kilometreyi buluyor. Altı yıldır Suriye’den ve Irak’tan “gelen” insanların sayısı 6.5 milyon. Bunların 600 bini mülteci olarak kayıtlı. İsrail işgali altındaki Filistin topraklarından gelmiş kişilerin sayısı 2 milyonu aşıyor. 2005’te 5 milyon olan nüfus, 2016’da 8 milyona çıkmış. Şöyle bakın: Türkiye’de kilometrekare başına 100 kişi düşerken, Ürdün’de bu sayı 90. Ürdün’ün yüzölçümü 90 bin kilometrekare. (Türkiye 783 bin kilometrekare.)
Türkiye’nin kişi başına ulusal geliri
20 bin doların üzerinde; Ürdün’de bu rakam, son sekiz yılda 3 bin 800 dolar’dan 3 bin 200 dolar’a düştü.
Ürdün, Kral Hüseyin’in 1994’te imzaladığı anlaşmayla İsrail ile barış yapmış tek Arap ülkesi. Buna karşılık Kral Abdullah, İsrail’in Filistinlilere karşı şiddetini, insanlık dışı uygulamalarını ve adım adım Kudüs’ü tümüyle işgal planlarını açıkça eleştiren tek Arap lideri. Bir ay kadar önce, 17 yaşında bir Arap’ın Amman’daki İsrail elçiliğinde eşya taşırken, İsrailli güvenlik görevlisi tarafından öldürülmesi olayında, Kral Abdullah sözünü esirgememiş ve ülkesine kaçırılan güvenlik görevlisini kucaklayarak karşılayan Başbakan Netanyahu’yu “provokatör”
diye nitelemişti. Kral, bu olayın ikili ilişkilerin kötüleşmesine sebep
olacağını da açıkça söylemişti.
Bütün bu zorluklarına rağmen Kral Abdullah, ülkesini dünyanın gelişen ekonomiler listesine sokmayı başardı. 1999’da vefat eden babasının yerine tahtı devraldığından bu yana, Ürdün’ün dış borç ve bütçe açığını azaltmak için çaba gösteren Abdullah, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın eğitilmiş bir işgücü ile mümkün olacağını bilerek, en büyük yatırımı eğitim alanında yaptı. Devletin ekonomideki payını azaltmayı hedef edinen Kral Abdullah, yerli ve yabancı sermayeyi kalkınma çabasında paydaşları haline getirmeyi başardı.
Filistin’e süregiden İsrail saldırısının birinci derecede etkilediği ülke olmasına rağmen Ürdün, bölgenin siyasal depremlerinden etkilenmemeyi de başarıyor.
Türkiye-Ürdün ilişkileri de bölgedeki siyasal depremlerden etkilenmeyen alanlardan biri. Amerika ve İngiltere merkezli düşünce kuruluşlarının sürekli yaymaya çalıştıkları olumsuz havaya rağmen, ikili ilişkiler, bakanların karşılıklı ziyaretleri, savunma işbirliğinden enerjiye, kadın haklarına, iki ülke için de önem taşıyan hemen her alanda yapılan heyet
ve komisyon görüşmeleriyle sürekli
yeni boyut kazanıyor.
Şu anda iki ülkenin önündeki en acil mesele, Astana’da kararlaştırılan “çatışmasızlık bölgeleri” planı gerçekleştirilirken, Ürdün ve Türkiye’nin Suriye’de iç barışın yeniden tesisi için atacakları ortak adımlardır. Ürdün-İsrail sınırına yakın bölgede konuşlandırılması muhtemel İran birliğine İsrail’in gösterdiği tepki de, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ürdün Kralı II. Abdullah ile günübirlik görüşmelerinde muhtemelen
söz konusu edilecektir.