Barış Pınarı Harekâtı’nın ilk gününden beri, ABD’den Avrupa’ya, Hindistan’dan Afrika’ya bir “Kürtlere karşı operasyon”, bir “Yerinden edilen Kürt halkı” anlatısı sürüp gidiyor. Yeni iletişim yapılanması, başındaki Prof. Fahrettin Altun’dan, geleneksel ve yeni medya sorumlularına kadar tümüyle bu kasıtlı kampanya ile başa çıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Televizyon teknolojisi cephedeki savaşları oturma odalarımızda icra edilir hale getirmişti; şimdi Internet tabanlı iletişim, bu savaşı bilgisayarlara, cep telefonlarına taşıdı.
Tırnakları ojeli, dudakları boyalı ve başına örttüğü eğreti yemeni ile rol yaptığı aşikâr genç bir kadın, elinde adeta oyuncak bebek gibi salladığı bir çocuğu kameralara uzatıyor ve bağırıyor: “Bu bebeği roketlerle öldürürken acımadınız mı?” Lakin afacan bebek öldürülmüş ve acınacak bir tarafı olmadığı için muzip bir edayla kameraya bakıyor, kafasını bir sağa bir sola çeviriyor. Tamam, bu ve benzeri senaryolu yeni medya çabaları bazen kötü oyunculuk ve kurgu hataları sebebiyle beklenen sonucu sağlamayabilir. Ancak bu kampanyanın hedefi olarak Türkiye ve askerimiz her zaman bu kadar şanslı olmayabiliriz. TSK’nın operasyonu kısa zamanda sonuçlanacak bir çaba değil; karalama çabaları da giderek artacaktır.
Internet ağlarında, yeni medya teknolojileri ile yürütülen bu operasyonlar karşısında, Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in çok bilinen tekniklerine ilişkiler sözlerinden birini hatırlamamız gerekir:
“En parlak propaganda tekniği bile bir temel ilke sürekli akılda tutulmazsa, sonuç vermeden kalır: Sadece bir nokta üzerinde yoğunlaşmalı ve bunu sürekli, ama sürekli tekrarlama-lısınız.”
Birinci haftası dolan harekâtın ilk saatinden beri, belirli bir çevrenin Internet’te ve televizyonlar-daki söylemi hiç değişmedi: “ABD Kürtlere ihanet etti.” İsrail’de açıklama yapan yedek subaylar derneğinin bildirisinde “Trump’ın ihanet ettiği Kürtleri yalnız bırakamayız” deniyor. Avrupa Birliği’nin yetkili-yetkisiz ne kadar elemanı varsa aynı ağızda: “Kürtlerin kaderine ilgisiz kalamayız.”
Belli ki Goebbels’den ders almış insan çok. Aynı mantıkla, söylenmesi gereken PKK ve PYD’nin Kürt olmadığı gerçeğidir. Daha da ötesi, PKK-PYD teröristlerinin Suriye’nin yerli Kürt halkı ile aynı diyalekti konuşmadığıdır. Irak Kürtleri gibi Suriye’nin yerli Kürt aşiretleri de diyalektleri farklı olmakla birlikte, dillerini Arap alfabesi ile yazıyorlardı. Türkiye’de de aynı uygulama vardı; ancak Türkçe yazım alfabe değişikliği ile Latin harflerine geçilince Kürtçe lehçeler de Latin alfabesine geçti. PKK-PYD teröristlerinin hemen hepsi Arap alfabesi bilmedikleri için aşiretleri Latin harfleri ile yazmaya zorladılar. Ele geçirdikleri bölgelerde okullara ABD’de ve Fransa’da basılmış Latin harfli kitapları zorunlu tuttular. Sadece bu bile PKK-PYD ile Suriye Kürtleri arasındaki farkı göstermeye yeter.
PKK işgalinin kalkması ile ortaya çıkacak bunun gibi ne kadar zorlama varsa, hepsini dünyaya Internet ile yaymak gerekir.