Yeni yıl.. Yeni umutlar

1 Ocak 2018

Yeni yıla büyük bir umutla (!) adım atmış olduk: Yangın İran’a sıçramak üzere.
Aralarında bulunduğum bazı gözlemciler, İran’da işbaşındaki yönetimin bölgenin meşru bir aktörü olabilmesi için Türkiye ve Rusya’nın ortaklaşa çaba gösterdiğine işaretle, İran hükümetinin Yemen’den Lübnan’a, koca bölgeye yeniden nizam vermeye kalkışmayı bir kenara bırakıp önce kendi evine çeki düzen vermesi gerektiğini ifade ediyorlardı. En acil ihtiyaçların başında, gençlerin katılımına izin vermeyen siyasal düzenin ıslahı geliyordu. İslam adına kurduklarını ileri sürdükleri siyasal sistem, ne İslam’ın “şura” fikrine yer veriyor, ne adalete dayanıyor ve ne de çoğulcu bir temsile dayanıyordu. İsteyenin
istediği gibi giyinmesine, gezmesine, eğlenmesine ve öğrenmesine tahammülü olmayan polis devleti, örneğin bilgisayar mühendisi ve programcı olmak isteyenlerin “yetkili makamlardan” izin almasını zorunlu kılıyordu. Bütün fabrikaları ve elektrik dağıtım sistemi, bilgisayar korsanlığı yoluyla taa Tel Aviv’den ve hatta Washington’dan çökertilen bir ülkenin, yoğurdu üflemesi yerinde olabilir. Ancak sorun bu “yetkili makam izni” sürecinin adil ve eşit olmamasından kaynaklanıyordu. Hemen her ülkede her türlü

Yazının Devamı

Trump’ın başını Netanyahu yiyecek

28 Aralık 2017

Bilmece gibi bir durum vardı. Aklı başında, şu kadar yıl Amerikan Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış bir emekli orgeneral ki Türkiye dâhil şu kadar ülkenin lobiciliğine soyunmuş, kanun bilir-nizam bilir bir kişinin, Rusya Devlet Başkanı’ndan, Hillary’nin bilgisayarına korsanlık yapılmasını istemesi mümkün müydü? Hayır, istenmez değil böyle bir şey çağımızda! Ama bunu ABD Ulusal Savunma Müsteşarı ve Başkan’ın güvenlik başdanışmanı olacak kişi, Rusya Büyükelçisi’ne telefonla -tekrar edelim: telefonla- söylemesi mümkün değildi.
O halde Mike Flynn, Rusya Büyükelçisi Sergey Kislyak’a ne demişti ve bunu FBI’dan saklamaya yeltenmişti de şimdi itirafçı olup, özel savcıyla anlaşma imzalamıştı?
Bilmece bu idi ve cevabı bu hafta başı Huffington Post ve Stratejik Kültür Vakfı yazarı araştırmacı tarihçi Eric Zuezze’un bir yazısıyla cevabını buldu. Tam cevap denir mi bilmem. Ama yazar, noktaları maharetle birleştiriyor ve bunu kaynaklarını göstererek yapıyor.
Özetle, Org. Flynn, Ruslardan Hillary Clinton hakkında seçim kampanyasında kullanılacak “pislik” istemiyor; o sırada BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) yapılacak İsrail’in Filistin işgalini kınayan karar tasarısını

Yazının Devamı

ABD laf dinlemiyor

25 Aralık 2017

Daha önceki Cumhuri-yetçi veya Demokrat başkanlar türünden bir siyasetçi başkan işbaşında olsaydı, BM Genel Kurulu’ndaki oylamanın ertesinde yapacağı konuşma, şöyle bir şey olurdu:
“ABD olarak biz dostumuz, müttefikimiz İsrail’in 1967’den beri elinde tuttuğu Kudüs’ün bu statüsünün tanınması ile İsrail ve Arap komşuları arasında barış yönünde bir adım atılacağını sanmıştık. Bazı Arap dostlarımızla son seyahatim sırasındaki görüşmelerde de bu kanım güçlenmişti. Ama dünya ülkeleri yanlış düşündüğümüzü ortaya koydu. Son konuşmamı yok sayın. Temaslarımıza baştan başlayalım...”
Kendisini, Sovyet-sonrası dönemin tek süper gücü de saysa, nüfusu 104 bin 937 olan Mikronezya Federal Devletleri’ne bile yılda 2 milyar dolar verecek kadar her bir milletin bugünüyle-yarınıyla da ilgilense (!), böyle bir diplomatik rota düzeltmesi, hiçbir ülkeyi küçültmez, alçaltmaz, onur kırıcı olmazdı. Tam tersine, ABD’yi artık eskisi gibi korkulacak bir süper güç saymayan halkların sayısının hızla arttığı bir dünyada, böyle bir esneklik, Kudüs’ün tapusunu İsrail’e veren açıklamasından sonra Trump’a itibar bile kazandırabilirdi.
Asıl alçaltıcı olanı, küçük düşürücü olanı, insanı yere baktırması gereken, BM

Yazının Devamı

Düşman yarat, kolay yönet

21 Aralık 2017

“İyimserlik geri geldi; güvenimizi kazandık, daha açık ve seçik düşünmeye başladık” diyor Trump ama sunduğu belgeden farklı konuşuyor. Belgede Rusya, “Amerika’nın güvenliğine ve refahına zarar vermek için çaba göstermektedir” deniliyor fakat konuşmasında buna değinmiyor. Rusya’yı “düşman” kelimesi yerine “hasım” kelimesiyle niteleyen (ve bunu 26 kere tekrarlayarak) açık şekilde düşmanlaştıran belgenin altında sanki kendisinin (8 santimetre uzunluğundaki) imzası yokmuş gibi, gülümseyerek hikâyeler anlatıyor: “Dün gece Putin aradı, bize teröristlere karşı yardımımızdan dolayı teşekkür etti. O bana dedi ki... Ben ona dedim ki...”

Trump’ın hafta başında açıkladığı ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinin, bürokratik oligarşinin gelenekselci kesimiyle Trump yönetimine hâkim olan “alternatif sağ” arasında güç gösterisine dönüşmesi bekleniyordu. Trump yönetimi, gerçekte Neo-Con’lar, Cumhuriyetçi Parti’ye rakip Tea Party’ciler, “Ah, Hitler sağ olacaktı ki!” diyecek kadar açık faşisti bir araya getiren Alt-Sağ ile gelenekselcileri temsil eden emekli orgeneraller ve büyük sermaye yöneticileri arasında bir koalisyondur. Nitekim strateji belgesi de bu iki kesim arasında bir tür

Yazının Devamı

Amerika’nın Ulusal Olmayan Güvenlik Stratejisi

18 Aralık 2017

Bugün, Başkan Trump, ABD’nin ulusal güvenlik strateji belgesini yayınlayacak. Son belge, Barack Obama imzasıyla, 2015’te yayınlanmıştı. Belgenin giriş bölümünde Obama, Irak ve Afganistan’daki 180 binden fazla askeri, ülkeye geri çekmekle övünüyor, son altı yılda sağladıkları ekonomik büyümenin sonucu olarak, Avrupa ve Asya’daki müttefiklerini daha iyi koruyabileceklerini, ABD’nin jeo-stratejik çıkarlarına daha iyi hizmet edeceklerini ifade ediyordu. Obama, “Mesele ABD’nin dünya sorunları karşısında hareketsiz kalıp kalmayacağı değil, bu müdahalenin nasıl yapılacağıdır” diyor ve müttefiklerine “kolektif eylem” sözü veriyordu. Obama, göreve geldiğinde yaptığı Kahire ve İstanbul ziyaretlerinde de “Amerika’nın artık dünya jandarması olmayacağı” sözünü vermiş; ancak bu sözünü hiçbir zaman tutmamıştı.
Irak ve Suriye konusunda kararları tek başına alan Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, başta Türkiye, Avrupalı müttefiklerini, Suriye’de bir türlü kendi beğenine uygun müttefik bulamayarak oradan oraya sürüklemişti. Sonunda bu belkemiksiz tutumdan bıkan müttefikler oyundan çekilmiş; coğrafi ve vicdani zorunluklarla sorunun dışında kalması mümkün olmayan Türkiye ile stratejik ve

Yazının Devamı

Trump’ın sonu yaklaşıyor

14 Aralık 2017

Kestirmeden söyleyeyim: 30 yıllık ikametim sırasında, Amerikan milletini birazcık tanıdıysam, hiç siyaset bilimine, anketlere, uzman görüşlerine gerek kalmadan diyorum ki Trump’ın sonu görevden azil veya istifadır. Kendisini yalan söylemekten yargıya sevk edecekler; ancak (pek çoklarına göre) Narsistik Kişilik Bozukluğu sendromundan muzdarip herkes gibi, bu istiskale dayanamayacak ve başkanlıktan istifa edecek. Yerini alacak olan Başkan Yardımcısı Mike Pence o akşam Trump’ı affedecek ve biz bir süre daha Trump’ın neler yaptığı, ne gibi haltlar işlediği öyküsünü dinleyeceğiz.

Yalnız olaylar o aşamaya varmadan önce, önümüzde bir büyük siyasal hadise daha var: Özel Savcı Robert Mueller’in kovulması!

Mueller, Cumhuriyetçi Amerika’nın örnek hukukçusu, model polisiydi. Vietnam Savaşı’nda görev yapmış, üç kahramanlık madalyası almış, federal savcılıklarda bulunmuş, Adalet Bakan yardımcısı olarak uzun yıllar hizmet etmiş olan Mueller, George Bush tarafından FBI yöneticiliğine atanmış, görevi Obama tarafından da uzatılınca bu kurumun 12 yılla en uzun görev yapan ikinci başkanı olmuştu. Rusya’nın, son seçimlerine Trump’ın kazanması için korsanlarla müdahale ettiği iddiasını soruşturmak üzere,

Yazının Devamı

Amerika Analizi - 2

11 Aralık 2017

"Amerika’da işleri bir askeri cunta yönetiyor” dersek, bu “27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi bir darbe-cunta yönetimi ele aldı” anlamına gelmez. Tamam... O zaman Trump’ın, örneğin Filistin’e ait fakat 1967’den bu yana İsrail işgali altındaki Kudüs’ün İsrail’e ilhakını tanımak anlamına gelen ve demokratik yollarla seçilmiş bir liderin, demokratik işleyişe sahip parlamentosu olan bir ülkenin alamayacağı bu karar nasıl alınıyor?

Bu soruya esas olan “Demokratik, yani halkın çoğunluğu tarafından alınan kararların hukuka ve evrensel bir vicdan (adalet) anlayışına aykırı olamayacağı” varsayımı sorgulanabilir. Halkların çoğunluğu her zaman en adil, en vicdanlı kararları vermezler; cunta fikrinin temeli olan teknokratlar da her zaman usul ve teknik açısından en doğru tercihleri yapmazlar.

ABD’nin iyi anlaşılması, liderlerinin attığı adımların iyi değerlendirilmesi ve atacakları adımların iyi kestirilmesi bakımından önem taşıyor. ABD’nin her eylem ve söyleminin, demokratik olmadığını tarih derslerinden hatırlıyor olmalısınız. Söz gelimi, ABD anayasasında, Afrika kökenli beş seçmenin oyunun Avrupa kökenli üç seçmenin oyuna denk olacağı kuralı, daha sonra ek madde ile hükümsüz kılınmakla

Yazının Devamı

Bir Amerika analizi

7 Aralık 2017

ABD’nin uluslararası adı NATO’dur ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin dünyaya çekidüzen verme çabasının özetidir.
21 yıl arayla para, zaman ve genç evlatlarını Avrupa’nın elitler arası boğuşmalarına kurban eden ABD, Büyük Savaş öncesi ve iki savaş arası uyguladığı izolasyon politikasının artık sürdürülebilir olmadığına karar verdi ve bunu realize etmenin yollarını aradı. İmdada o sırada “Atlanticism” fikri ve onun babası John Foster Dulles yetişti. Dulles, Başkan Eisenhower tarafından Dışişleri Bakanlığı’na atanmadan önce 1919 Paris Barış Konferansı’nda Amerikan heyetinde görev yapmıştı. Büyük babası ve amcası dışişleri bakanı, kardeşi CIA başkanı olan Dulles, Soğuk Savaş’ın ve dünyanın hemen her ülkesinde kurulan komünizm aleyhtarı STK’ların mimarı ve “Allahsız Komünizm” sloganının mucidiydi. 1953 İran hükümet darbesinden Vietnam Savaşı’na, NATO, CENTO ve SEATO’nun kuruluşuna 1950’lerin yıkım ve yapımına öncülük etmişti. Üst üste kurduğu bu “pakt”lar sebebiyle “Paktomania” diye bir akım bile başlatmıştı. Sovyetler Birliği’ne karşı “topyekûn misilleme” fikrinin mucidi olan Dulles, denir ki NATO içinde bir
gizli yapılanma olan Gladio’nun da babasıydı.
Doğrulanamayan

Yazının Devamı