Afrin’deki harekatın ve daha sonra yapılacağı artık hemen hemen kesinleşmiş olan Doğu Fırat operasyonunun, sadece Türkiye için değil aynı zamanda, İran, Irak ve Suriye için de yapıldığını anlamamak mümkün müdür? Belki Farsça’ya çevrilmedi, ama 2012’de Abdullah Öcalan adıyla yayınlanan “War and Peace in Kurdistan” (Kürdistan’da Savaş ve Barış) adlı kitapta, açık ve seçik Irak ve Suriye’nin “Dört parçayı birleştiren tek Kürdistan hayali” için harekete geçilmesi gereken ülkeler olduğu, bunu önce İran’ın sonra da Türkiye’nin izleyeceği yazılıyor. Bunu bilmek için bir terör örgütü kurucusunun kitap yazması da gerekmiyor. Sadece 1985’den bu yana PKK denen terör örgütünün nasıl geliştiğini incelemek yeterlidir. Bu örgütün nerelerde, ne tür örgütlenmelere gittiğine bakmak bile terör elebaşının “büyük planını” anlamak için gerekli tüm bilgileri sunabilir. Bu dört ülkede, ait oldukları geniş toplumun üyesi olarak yaşayan Kürt topluluklarının, istikbali olan gençleri nerelerde ve nasıl bir ölümün önüne ittiklerine bakmak, PKK’nın peşinde olduğu büyük tasavvuru açıklar sanıyorum.
Türkiye, Suriye’de oluşan kanton yapılanmasına karşı çıkmakla bu yapının Suriye’ye zorla dayatılarak, önce
Arap Birliği’nin (League of Arab States-Arap Devletleri Cemiyeti) varlığı 1945’e dayanır. 1944’te İngiltere’nin önderliğiyle, Arap ülkeleri arasında çatışmaları önlemek için imzalatılan 1944 tarihli İskenderiye Protokolü’ne taraf olan Arap ülkeleri güya aralarındaki anlaşmazlıkları görüşmeler yoluyla çözecekler ve ekonomik kalkınma amacıyla iş birliği yapacaklardı. Ama bunların hiçbiri gerçekleşmedi.
Bir iki yıl sonra İsrail devletinin temelleri atıldığında bazı üyeler desteklemeyi, bazıları karşı çıkmayı önerdiler. Kimi Birleşmiş Milletler’de İsrail’in kuruluşuna karşı çıkmayı, kimi sadece Arap topraklarının bölünerek bir de Arap devleti kurulmasını savundu. Ama ortak bir tavır alamadılar.
Pardon, ortak bir tavır aldılar! Türkiye’ye karşı ortak tavır aldılar. Türkiye’de işbaşındaki hükümet, Mart 1949’da İsrail tanıma ve diplomatik ilişkiler kurmaya karar verdiğinde Arap Ligi Türkiye’yi kınama kararı aldı.
Aradan zaman geçti; bu karara önayak olan Suudi Arabistan şimdilerde Arap ülkelerini İran ile ortak petrol ve doğal gaz sahalarını işletmek zorunda olan Katar’ı düşman ilan ediyor; diğer Arap ülkelerini, Katar’la ilişkilerini kesmeye, hatta ortak bir kuvvet oluşturarak, Katar’ı
Diplomaside söylenenler kadar, söylenmeyenler de önemlidir. Ve, şeytan ayrıntıda gizlidir; özellikle diplomaside kullanılan kelimelerin ayrıntılarında...
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Beyrut’ta ve Ankara’da YPG ile ilgili şeyler söyledi. Ve hatta, Ankara’da tercümeye ve ikiyüzlü siyasete kurban gitmez ise, Menbiç’te YPG’siz bir güvenlik çözümüne “evet” bile dedi. Dahası, Tillerson, Suriye’de yerleşim yerlerinin savaş öncesi nüfus kompozisyonuna geri gelmesi için Türkiye ile ortak çaba göstereceklerini de söyledi.
Tillerson, ne Beyrut’ta, ne Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak basın açıklamasında “Suriye’nin toprak bütünlüğü” kelimelerini telaffuz etmedi. ABD’nin Suriye tasavvurunu anlatırken, “... halkı ayırt eden ‘special demarcation’lar olmayan, demokratik, liderlerin serbest ve adil seçimlerle belirlendiği” bir ülkeden söz etti. “Sınır çekme” ve “sınır belirleme” gibi anlamı olan “demarcation” sözüyle ifade edilen bir bölümlemenin olmaması, Irak’taki gibi bir-iki tahrikle Kürtlerin bağımsızlık ilanına kalkışabildiği bir düzenleme olmayacağı anlamına da gelmiyor.
Sınır ilan etmeden, yerel KCK (PKK’nın üst yönetim kuruluşu olan Koma Civaken
Beyaz Saray’da son bir haftada yer alan istifalar, kovmalar, eşlerini dövmeyi âdet edinmiş konuşma yazarının basın-yayında sebep olduğu kepazelik ve yeni atadığı genel sekreteri kovmaya kalkıp bunu becerememesini liste olarak dökerseniz, Trump’ın dış siyasete, Afrin’e, Menbiç’e, Korgeneral Funk’un demeç ve fotoğraflarına bir saniye ilgi göstermeyeceği görülür. Aynı zamanda Savunma Bakanlığı’nda bu durumdan kendilerine vazife çıkartan generallerin nasıl bu kadar kolay fink attığı sorusunun da cevabı bulunur.
Başına bir petrolcü getirilmiş olan ABD Dışişleri’nin Savunma Bakanlığı’ndan farklı telden çaldığına ilişkin çok zayıf belirtiler görülmüş de olsa, Tillerson’ın bugünkü ziyaretinden sonra generallerden farklı şey söylemediği görülecektir:
“Afrin’e yaptığınız harekât, güvenlik açısından hakkınızdır. Ama ne yapalım ki bizim DAEŞ’e karşı iş birliği yaptığımız YPG, Afrin’deki Kürtleri kendi arkadaşları sayıyorlar ve onların yardımına koşmak için DAEŞ’e karşı oluşturduğumuz cepheden çekiliyorlar. Afrin’e girmeyin; DAEŞ’le mücadele zarar görmesin.”
Bu paragrafın önüne, arkasına “Siz bizim müttefikimizsiniz... Biz bu ilişkiyi sürdürmek istiyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye’dir...” ve
Bu hafta Ankara ve İstanbul, önemli ziyaretlere ev sahipliği yaptı ve yapmaya devam edecek. ABD Ulusal Güvenlik Başdanışmanı emekli General Herbert Raymond McMaster, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın ile hafta sonu bir araya gelirken, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Amman, Beyrut, Kahire ve Kuveyt’i kapsayan turu çerçevesinde bu hafta içinde Ankara’ya uğrayacak.
Ulusal Güvenlik Başdanışmanı McMaster, bir süreden beri Amerika’yı yöneten dörtlü cunta diye söz ettiğimiz emekli askerler grubunun üyesi. Tillerson ise Trump Yönetimi’nin yetişkinleri denilen ekibin mensubu. Trump’ın günlük ulusal güvenlik raporlarını bile okumadığını hatırlarsanız, bu zevzekliğin etkisini asgariye indirmek için bir takım olgun insanların dizginleri ele alması şarttı. Ne var ki, bu yetişkinler grubunda bir tarafta emekli ve muvazzaf askerler cuntası (ki buna CentCom ve Suriye için uluslararası koalisyonun komutanlarını da ekleyebilirsiniz) diğer tarafta Dışişleri Bakanı Tillerson’ın başını çektiği
siviller grubu yer alıyor.
Askerler grubunun fikriyatını daha çok efalinden anlamak mümkün. Resmi adıyla “Operation Inherent Resolve” (Öz Kararlılık Harekâtı) ama gerçek adıyla Suriye’deki Amerikan
Binghamton Üniversitesi, New York eyaletine ait (bizdeki devlet üniversitesi muadili) bir araştırma üniversitesi; Prof. James Petras ise üniversitenin ABD yönetimi, İsrail’in küresel etkisi, kapitalizm ve emperyalizm konularında 30’dan fazla kitap yazmış bir üyesi. Son kitaplardan birkaçının başlığını verirsem, Prof. Petras’ın araştırma alanı daha iyi belirebilir:
Arap İsyanı ve Emperyalist Karşı Saldırı (2011); Gazze’de Savaş Suçları ve Amerika’daki Siyonist 5’inci Kol (2010); Siyonizm, Militarizm ve Amerika’nın Gücündeki Düşüş (2007); ABD İmparatorluğu’nda Yönetenler ve Yönetilenler: Bankerler, Siyonistler ve Militanlar (2006).
Prof. Petras neo-kapitalizm adını verdiği yeni Amerikan imparatorluğunun, kendisini çöküşten kurtarmak için “globalizm” politikasını ortaya attığını yazdığı 2001 yılından beri, ABD’nin en çok okunan bilim insanlarından biri. Bununla birlikte, yazılarının New York Times ve Washington Post’ta yayımlandığını sanmayın. Ana akım medya kendisinden o kadar uzak duruyor ki Prof. Petras sonunda kendi web sitesini açmak zorunda kaldı (https://petras.lahaine.org).
Son yazısını Amerika’da işçilerin ve orta sınıf beyaz yakalı çalışanların içinde bulundukları uyuşturucu
İsrail kaynakları haritaları bile yayınlamaya başladığına göre, Suriye’yi üçe bölme planı üzerinde, kendisinde aleme nizam verme yetkisini gören güçler arasında konuşmadan sağlanan bir anlaşma var. ABD’nin “inandırıcı inkâr” siyaseti doğrultusunda, bakanlara veya Başkan’a değil de, sırasında “O da kim ki?” denilebilecek bir saha komutanının ağzından ABD kuvvetlerinin ve YPG ile ortaklık anlaşmasının devamına ilişkin açıklamaları sürüyor. Bu yoldaki her söze karşılık Rusya, Baas rejimi ile arasındaki ittifak anlaşmasına dayanarak yeni bir üs açıklamasında bulunuyor.
ABD’nin “DAEŞ bitince çekileceğiz” sözünü ciddiye almış olabilecek bir kamuoyunu tatmin amacıyla olsa gerek, bittiği ilan edileli (ve son terörist otobüslerinin Rakka şehirlerarası terminalinden ayrılışını gösteren BBC videosu yayınlanalı) iki aydan fazla zaman geçtiği halde, hiç beklenmedik yerlerde yeni DAEŞ bölgeleri ortaya çıkmaya, DAEŞ teröristlerinin yeniden örgütlendiği ve hatta saldırıya geçtiği haberleri servis edilmeye başlandı. Amerikan Merkezi Komuta Merkezi (CentCom) komutanı Orgeneral Joseph Votel’in ifadesiyle, YPG ile ABD’nin ortaklığı, bu teröristleri eğitme ve donatma, sahada askeri danışmanlık desteği
Amerikalılar ve tüm dünya dün Trump’ın ABD’nin bir yıl içinde kat ettiği mesafeye ilişkin raporunu ve önümüzdeki yıllarda alacağı biçime ilişkin vizyonunu kendisinden dinledi. Bir yıl önce Kongre’nin ortak oturumuna hitaben yaptığı konuşma Demokrat Partili 60 siyasetçi tarafından boykot edilen Trump’ı bu kez 11 Demokrat protesto etti. Trump, tarihin en uzun Birliğin Durumu konuşmasını da yapmış oldu; korkulduğu gibi teleprompter’da gösterilen önceden hazırlanmış metnin dışına çıkmadı. Dolayısıyla, “başkan gibi” göründü ve “başkan ciddiyetini” baştan sona muhafaza etti.
Trump, beklendiği gibi, pahalı doların getirdiği (ve kısa ömürlü olacağı tahmin edilen) ihracat gelirleri artışının sonuçlarını kendi çabalarına bağladı. Doğrudur; bir yıl içinde kendi çabasıyla Amerikalı iş adamlarının ve tüketicinin cebinde daha fazla nakit kalmasını sağlayan vergi indirimleri gerçekleşti; ancak bu tasarruflar bu yıl değil, gelecek yıl devreye girecek. Ancak gelecek yılki gelirinden tasarruf edilecek kısmın miktarı bile birçok iş adamını, bu yıldan istihdamı artırmaya sevk etmiş görünüyor. ABD’de son 20 yılın en iyi istihdam rakamlarına ulaşılmış olması bununla izah edilebilir. Uzmanlar bu