İnsan bazen Putin’in ayık kafayla gezdiğinden kuşkuya düşüyor. İran’ın kurnazca bir Farsi oyunu ile canlı yayınladığı zirvede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ateşkes” terimiyle adlandırdığı geçici çözüme eli silahlı 50’ye yakın grubun içinden sadece ikisini zikrederek, “Nusra ve DAEŞ bu masada yok!” şeklindeki nezaketten uzak hatta açıkça kaba yanıtı vermesi için Putin’in ‘amiyane tabirle’ o anda bir şeylerin kafasını yaşadığı kuşkusuz.
Türkiye, hiçbir gün hiçbir silahlı grubu, Cenevre ve Astana süreci üyelerinin bilgisi olmadan desteklemedi. Gerçi zirve sonrası bazı Rus ve Arap haber kaynaklarının Türkiye’nin “bazı silahlı grupları desteklediği satır aralarına sıkıştırılmışsa da bu, müsebbiplerini iyi tanıdığımız “MİT TIR’ları haberi” denen tezvir faaliyetinin ülkenin alnında bıraktığı izden ibarettir ve buna karşı ülkenin kendisini savunması bile gerekmez.
Elbette Suriye’de BAAS rejimine muhalif halkı tedhişle ve korkutarak, sindirerek kendi yanına çekmek isteyen, buradan derlediği gücü dünyanın başka yerlerinde terör için kullanan El Kaide, onun türevi El Nusra, PKK ve türevleri gibi terör örgütleri vardır. Bunlarla BAAS’a ve katil Esad’ın silahlı kuvvetlerinin saldırılarına karşı
Tahran’daki üçlü zirve dönüşü uçakta gazetecileri yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’de oldubittilere izin vermeyeceğini kanıtladığını söyledi. Erdoğan, ‘Sivillere saldırıları kabul edemeyeceğimizi ifade ettik’ dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’de oldubittilere izin vermeyeceğini kanıtladığını bu kararlılığı bir kez daha Tahran’daki üçlü zirvede muhataplarına ilettiklerini belirterek, “Nusra gibi unsurlar bahane gösterilerek sivillere yönelik saldırıları kabul edemeyeceğimizi ifade ettik” dedi. Erdoğan, silahların bırakılması noktasında “Putin’le, başa baş görüşmemizden sonra, bir kere daha ayrıca konuştum ayrılırken. Kendisinden bunu rica ettik. İnşallah inanıyorum ki sözlerinde duracaklardır” dedi. Diplomatik sürecin devam edeceğini Rusya Devlet Başkanı Putin ile tekrar bir araya gelebileceğini vurgulayan Erdoğan, “Ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda mutabakat önemli. Mutabakat, inşallah böyle bir şeyi getirir” dedi.
Erdoğan, zirvede sivillerin ve teröristlerin tahliyesine yönelik bir konuşma geçmediğini söyledi. Cumhurbaşkanı, Hollanda’nın ardından 2013’ten bu yana ilişkilerin maslahatgüzar seviyesinde sürdüğü Mısır’da elçilik
Satrançta bir tek kural vardır: Karşındakinin zihnini okumak. Yani senin nasıl oynayacağın değil, karşındaki kişinin nasıl oynayacağını kestirmek. Bazen rakibin umduğun, olacağını sezdiğin hamlesini yapmasına izin verirsin ki böylece araya sokacağın karşı hamleyle üç adım sonra yapabileceği öldürücü hamleyi kesmiş olursun.
İdlib’de kimine göre 3 milyon, kimine göre 4 milyon insan var. Bunun bir milyonu çocuk deniyor. Geriye kalanlardan silahlı muharip olmayan kadın ve yaşlıları çıkarırsak, 1 milyon savaşçıdan söz ediyoruz. Bunların arasında El Kaide’den emir alan “Cihatçılar”, Türkiye’ye bağlı ve tek amacı PKK teröristlerinin köylerini, kasabalarını ele geçirmesini önlemeye çalışan Türkmen ve Araplar ile bildiğimiz, yol kesen türden eşkıya var. Suriye’de rejime muhalif herkes silahlı terörist değil. Ama eğer elinize silah almışsanız, Beşar Esad ve Baas rejimi tarafından düşman ilan edilmişsiniz demektir.
Bir insanlık dramına, savaşçı olmayan binlerce kadın, çocuk ve yaşlı erkeğin katledilmesine yol açmadan, rejim aleyhtarı grupların etkisiz hale getirilmesi, hükümet kuvvetlerinin ABD işgal kuvvetleri ve onların silahlandırdığı PKK-bağlantılı teröristlerin elinden Suriye’nin doğusunu
Emekliliğe hazırlanan İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Gadi Eisenkot’un yerine aday iki komutan var ki, aşırı milletçi İsrailli yazarlara göre Netanyahu hükümetiyle açıkça savaş halindeler. Genelkurmay eski başkan yardımcısı Tümgeneral Yair Golan, 2016’da Almanya’da Nazilerin Musevi soykırımı anma töreninde yaptığı konuşmada, şöyle demişti:
“Bugün Holokost’u hatırlarken beni korkutan bir şey varsa, o da, general olarak Avrupa’da ve özellikle Almanya’da, 70, 80, 90 yıl önce olan şeylerin bugün burada, kendi aramızda olmakta olmasının kanıtlarını görmektir.”
General, bu imalarla dolu ve muğlak sözleriyle anladığı şekilde, İsrail’de İsrail yurttaşı Araplara karşı, Nazilerin Musevilere uyguladığı türden bir soykırım uygulandığı suçlamasından ibaretti. Nitekim, o günden beri aşırı milliyetçi, Siyonist yazarlar, Tümgeneral Golan’ı, İsrail’i Nazi Almanyası’na benzeterek, “antisemitik” olmakla suçluyor ve Genelkurmay Başkanlığı’na atanmaması için aktif kampanya sürdürüyor. Uluslararası Holokost Anma İttifakı isimli örgüt, İsrail’in herhangi bir politikasını Nazi Almanya’sına benzetmeyi antisemitizm saymış ve bu karar, ABD ile 31 AB üyesinden 21’i tarafından onaylanmıştı. Ayrıca bu
Trump’ın konuşmasını izlerken insanın içinden iki ayrı şiddetli dürtü kabarıyor: Ekrana bir şey fırlatmak ya da düğmeyi çevirip arkasını dönüp gitmek...
Rahip Brunson olayının bir seçim malzemesi olduğu, 6 Kasım’a giden günlerde Trump ve hükümetinden içinde bu şahsın adı geçen çirkin ifadeleri daha sık duyacağımızı biliyoruz. Hatta sadece ifadelerle yetinmeyecekleri, sadece ikili ilişkilerimizi değil NATO çerçevesindeki bağlantılarımızı da gözümüzde giderek daha da önemsizleştiren eylemlere, yaptırımlara başvuracaklarını bekleyenlerden birisiyim. Ama yine de bu ifadelerin her tezahüründe, bir devletin başkanı bile olsa bir kişinin ülkemle ilgili sözleri, seçtiği kelimeler, başvurduğu metaforlarla ortaya çıkan kafa yapısı karşısında irkiliyorum. TV’lerin minibüsün arkasına bisiklet gibi bağlanmış kız çocukları türü haberleri verirken kullandıkları, “Bu kadarına da pes!” ifadesi, sanırım ulusça ağzımızdan düşmüyor.
Son zorbalıklarından biri, Beyaz Saray’da yapılan bir Evanjelist rahipler yemeğinde konuşmasındaki “Türkiye ile Brunson konusunda savaşıyoruz” sözleriydi. Bu ifadenin içindeki “fighting” kelimesi savaşmak, kavga etmek, dövüşmek veya mücadele etmek anlamlarına geliyor. Ama
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ı çoğumuz, paramızın başına gelen ani değer kaybı felaketinin, ABD’nin kasıtlı bir eylemi olduğunu itiraf anlamına gelen tehditlerine kadar tanımazdık. Oysa bu zatın marifet listesi çok eskilere uzanıyor ve çok kabarık...
Çeşitli bakanlıklarda yüksek düzeyde görevlerde bulunmuş olan Bolton, Siyonizm’i ırkçılık olarak niteleyen BM Genel Kurul kararını geri çevirttiren Dışişleri Bakan Yardımcısı idi. BM’ye ABD temsilcisi olarak atandığı kısa dönemde İsrail’i kınayan kararlarıyla tanınan İnsan Hakları Komisyonu’nun kaldırılmasını sağlamıştı. Washington’daki dışişleri ve savunma bürokrasisinin nefretini ideolojisi ile üzerinde toplamış olan, Clinton-Obama yıllarında kenara itildikten sonra, Trump tarafından yeniden sahneye çıkartılan Bolton, Suudiler ve onların şürekası körfez emirlerini İsrail ile barışa ikna etmek için stratejiler geliştiren kişidir. Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı da onundur. İşgal altındaki Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı Bolton’ın fikridir; bu sırada yaptığı konuşmaların
yazarı da bizzat Bolton’dır.
Şimdi anlıyoruz ki TL’nin Trump’ın Twitter mesajlarından sonra dünyanın dört
Öyle anlaşılıyor ki, Trump nasıl başkanlık yapıyorsa, başkanlığa da öyle hazırlanmış: ilkesiz, kazanmak için her şey mubah havasında bir seçim kampanyası yürütmüş. Oğlunu, emlak alışverişi vesilesiyle tanıdığı Ruslara gönderip, rakip Demokrat Parti ile Demokrat aday Hillary Clinton hakkında siyasal çamur derlemesi için Rus Mafyası ile iş birliği imkanlarını aramış. Hükûmetin adaylara verdiği kampanya desteği paralardan Trump’ın evlilik dışı ilişkide bulunduğu kadınlara sus payı ödemek gibi usulsüzlükler, hırsızlıklar yapmış.
Başkan seçildikten sonra ABD’yi babasının çiftliği gibi yönetmek, istediğini bakan atayıp, onlara müttefiklerine karşı aklına gelen yaptırımı ilan ettirmek mümkün; ama başkanlık kampanyası ve propaganda, yasaya aykırı-bırakın yasaya aykırılığı- usullere aykırı olması mümkün olmayan süreçlerdir. Halkın bağışları ile toplanan paralar, hükumetin yardımları, tek-tek, kuruş-kuruş belgelenmek zorunda.
Kampanya usulsüzlüklerini, özellikle Rusya ile seçime hile karıştırmak için iş birliği imkanları arandığına dair Federal Araştırma Bürosu FBI’ın kuşkularını soruşturmak üzere görevlendirilen özel savcı Robert Mueller’ın raporunu iki haftaya kadar açıklayacağı tahmin
Avrupa Birliği, ABD yaptırımlarının sarsacağı ekonomilerine, bir de mesela yeni göçmenler gibi ekstra krizlerin eklenmesini istemiyor. Bunun için de bir ön önce Türkiye’ye karşı eteklerindeki taşı dökmeleri gerekiyordu. Döküyorlar!
Türkiye’nin, Rusya ve İran ile ortaya koyduğu Suriye sorununu süratle çözme iradesi de AB için önem taşıyor. Bu sebeple Astana ve Soçi Süreçleri sarsılmadan devam etmeli; Trump’ın “hedef gözeterek konulan yaptırımlar” listesine giren bu üç ülkenin yaptırımların olası kötü etkisinden korunması gerekiyordu. Koruyorlar!
Eğer Trump, keyfi ve tek taraflı kararla aldığı İran yaptırımlarına riayet etmeyen şirketlere cezai yaptırımlar uygulayacak olursa, bu karara karşı direnecek cephede Türkiye gibi bir ülkenin boşluğu olmamalıydı, bunun için safları sıkıştırmak gerekiyordu. Sıkıştırıyorlar!
Avrupa Parlamentosu Türkiye Forumu (veya Türkiye’nin Dostları Forumu) geçen hafta içinde yayınladığı bildiride, Trump’ın Türkiye’den ithal edilen çelik-alüminyum vergilerini iki katına çıkartmasına karşı çıkan ifadelere yer verdi. Bu Forum, Avrupa Parlamentosu’nu temsil etmiyor ama Brüksel kaynaklı bir kuruluşun desteği, kadirşinas milletimizin elbette hoşuna gitti.
Hollanda