Neşe, acı, zevk, afrodizyak kaynağı sebzelerin geçmişten günümüze ilginç bir tarihi var
Günümüzde sağlıklı ve nitelikli beslenmede bütün yollar sebzeye çıkıyor. Oysa çok değil birkaç yüzyıl önce sebzeler yemekten bile sayılmazmış. Sebzeyle beslenmek fakirliğe işaret edermiş. Et ise zenginliğin sembolüymüş. Hatta oburlar, ağız ve diş temizleyicisi olarak görürmüş sebzeleri. Gastronomide de uzun yıllar dekor diye et-balığı süslemişler. Ancak zamanla tıbbi değerleri anlaşıldıkça, hak ettiği asalete kavuşmuş sebze.
Hatta fazlasına bile!
Mesela biber. Tüm dünyayı etkisi altına alan bu acı dalganın aynı zamanda bir antioksidan ve C vitamini deposu olduğu zamanla anlaşıldı. Ama çok önceden farkına varılan başka özellikleri de vardı. Evelyne Bloch-Dano’nun kaleme aldığı “Sebzelerin Efsanevi Tarihi”, biberin bazı coğrafyalarda neşe kaynağı olarak görüldüğünü söylüyor bize. Bunu, biberin içerdiği “capsaicine”in acı verici reaksiyonuna, beynin endorfin hormonuyla yanıt vermesine bağlamış Dano. Hatta bu acı ve zevk karışımı nedeniyle biberin bağımlılık yaptığına inanılıyormuş.
İletişim Yayınları’ndan çıkan kitapta, sebzelere dair başka ilginç anekdotlar da var. Mesela enginar. Ana yemekle tatlı arasında yenirmiş 16. yüzyılda. Rönesans sonrası enginara rağbet artmış, çünkü afrodizyak etkisi olduğuna inanılıyormuş. “Enginar kalpli” deyimi Fransızcada uçarı kişiler için kullanılırken, sosa batırıldıktan sonra emilen yaprakları ise başka zevklerin kehanetini sunuyormuş.
Fasulyeye kilise yasağı
Fasulye de Tötonlar ve Romalılara göre uyarıcıymış. Fasulye yaprakları cinsel zevki sembolize etmiş tarih boyunca. Hatta fasulye çorbası erotizmle ilgili öyle bir şöhrete erişmiş ki, 17. yüzyılda tahriklerden kaçınılması için Aziz Hieronymus rahibelerinin manastırında yasaklanmış. Ama üzücü olan şu ki 56 çeşidi varmış. Bugün ise sadece 4-5’inin tarımı yapılıyor.