NECMETTİN Erbakan’ın başında olduğu ortak hükümetin İçişleri Bakanı Meral Akşener’le, Nazlı Ilıcak’ın evindeki bir yemekteydik.
Orada müthiş bir itiraf dinledim.
Aradan yıllar geçti ama hâlâ kelimesi kelimesine hatırlıyorum:
“İçişleri Bakanı olarak ben tavandan sallanan lamba gibiydim. Birileri düğmeyi çevirir, lamba yanar... Sonra... Gene birileri düğmeyi çevirir, elektriği keser, lambanın ışığı söner.
Sadece bana mahsus bir durum değil, bu gerçek bütün içişleri bakanları için de geçerlidir.
Lamba, ışık vermek ve sönmek için kendi iradesini kullanamaz.”
Laik ve demokratik düzeni yıkarak şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP hükümeti ve ona destek veren çeşitli kurumlar ile Fethullah Gülen Grubu başta olmak üzere radikal dini oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyunun desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir.
Ayrıca...
Albay Çiçek’in imzasını taşıyan bu yazıda, “terör örgütü gibi algılanması için Fethullah Gülen cemaati mekânlarına silah konulması” gibi yöntemler de öngörülüyor. Olayın üzerine “tavandan sallanan lamba” ışığında eğilelim.
Taraf’ın yayımladığı belge gerçek mi?
Genelkurmay sözcüsü Tuğgeneral Gürak, “Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na derhal bir soruşturma emri verildiğini” açıkladı.
Ne “gerçek” diyor, ne de “düzmece...”
Belgeyi biraz daha lambaya yaklaştıralım.
Ve... Bir “derin devlet” soru işareti daha: “Gerçek ya da düzmece... Bu belgeyi kimler servis etti? Ve niçin?”
Sosyal alanda bir tek sorunun cevabıyla yetinerek gerçeklere ulaşılamaz.
En az birbiri içinde üreyen 5 soru ve 5 cevapla köklere inmek “araştırma kuralıdır.”
Birileri düğmeyi çevirip, ışığı yaktı ama aslında amaç bir başka ışığı karartmak...
Devletin bütün mekânları MOBESE’yle donatılsa bu eller gene de görünmez olur.
ADAM GİBİ GAZETECİLİK
METİN Toker “Adam gibi yapılırsa, gazetecilik en güzel ve zevkli meslektir” derdi.
“Adam gibi gazetecilik” keyiflidir ama belalıdır da...
Metin Toker, gazeteciliği adam gibi yaptığı için saygındı.
Tadını çıkararak bir aşk ilişkisi gibi gazeteciliği yaşadı.
Gelelim “bela” boyutuna...
Adam gibi yazıları nedeniyle zaman zaman Ankara Hilton diye anılan Ulucanlar Cezaevi’nde yattı.
Hatta bir çocuğu o hapisteyken doğdu.
Bunlar Toker’i yıldırmadı.
Hapis süreçlerini, kamp ateşi gibi üzerinden atlayarak geçti.
Bunları, Milliyet ailesinden Nedim Şener’in “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” adlı kitabının yayımından sonra başının belaya girmesi bağlamında yazıyorum.
Şener için elbette karar yargının ama onun kalemine gelince... Adam gibi gazetecilik yapıyor.
Tadını çıkara çıkara...
“Bela” boyutuna gelince... Bu kitap için 28 yıl hapsi isteniyor.
Buna karşılık... Hrant Dink’e tetiği çekenler için öngörülen ceza ise 20 yıl. Cinayeti işleyen katilden, cinayetin anatomi analizini yapan yazar daha suçlu(!!.)
Kapkara bir mizah...
Kaldı ki... Nedim Şener’in öyle “devlet sırrını faaş etmek” gibi algılanacak bir satırı bile yok.
Hepsi daha önce yayımlanmış ya da internete düşmüş satırları, dikkatli bir araştırmayla, mantık dokusu sağlam bir bütünlük oluşturmuş.
İyi saatte olsunları rahatsız etmiş.
“AB’ye tam üyelik kapısına” kafamızı daha çoooooooooook vururuz.