Küresel ünü ve saygınlığı olan, “Sapiens”, “21.Yüzyıl için 21 Ders”, “Durdurulamayan İnsanlık” ve bir dizi kitaba imza atan yazar/ tarih profesörü Yuval Noah Harari’nin Washington Post’ta
dehşet ürpertileriyle okunan şu satırları yayınlandı.
Nükleer savaşın teorik olarak belki sadece 24 saat uzakta
olduğunu göz önünde tutun; Hizbullah ve diğer İran müttefikleri tehdit ettikleri gibi İsrail’i 10 binlerce füzeyle vurursa, İsrail kendini korumak için nükleer silahlarını kullanabilir…
Harari bu cehennem senaryosunu işaretleyerek “tüm taraflar çatışmayı hafifletmek, barış ve uzlaşma tohumları ekmek için somut adımlara odaklanmalıdır” çağrısını yapıyor.
İsrail, bu silaha sahip.
………………..
“Allah korusun” diyerek bir önceki yazımı hatırlatayım.
……. küresel bir ajansın
analizinden şu cümleyle noktayı koyayım.
“En kötü senaryo ne olursa olsun daha da kötüsü olacak.”
Yani?.. Cevap bir sonraki yazıda…
İşte cevap Harari’nin “İsrail köşeye çok sıkışırsa nükleer silah kullanabilir” uyarısında.
“Tehdit, uyarı” ya da “alarm…”
Nasıl yorumlanırsa yorumlansın “teorik olarak sadece 24 saat uzakta olabilecek nükleer silah kullanımı” ifadesi bile akıl ve sağduyu zamanı olduğunun işaretidir.
NAKAVT
Harari “savaş, siyasetin başka araçlarla devamıdır” diyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e karşı gerçekleştirdiği katliam ve Gazze’de sayıları binlerle ifade edilen kayıplar, savaşın derin mantığını gizliyor.
Bu savaşı kim kazanacak?
Daha çok insanı öldüren, daha çok ev yıkan, uluslararası desteği daha çok kazanan taraf değil…
“Siyasi hedefine ulaşan taraf” kazanacak.
Hamas bu savaşı net olarak tanımladığı bir siyasi amaçla başlattı; “barışı önlemek…”
Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’le barış anlaşmaları imzalayan İsrail, Suudi Arabistan’la da tarihi bir barış anlaşması imzalamanın eşiğine gelmişti.
Bu anlaşma, Başbakan Netanyahu’nun tüm siyaset yaşamının en büyük başarısı olacaktı. İsrail’le Arap dünyasının büyük kısmı arasındaki ilişkiler normalleşecekti.
“Abraham anlaşması” diye anılan bu anlaşma dizisi Suudilerin ve Amerikalıların bastırmasıyla İsrail’in “Filistinlilere önemli ödünler vermesi, işgal altındaki topraklardaki milyonlarca Filistinlinin yaşamlarında maddi ve siyasi çıta yükseltmeyi” hedefliyordu.
Hedef “İsrail-Filistin barış sürecini yeniden başlatmaktı.”
Bu “barış ve normalleşme ihtimali” Hamas için ölümcül bir tehditti.
Hamas, kurulduğu 1987 yılından bu yana hiçbir zaman “İsrail’in var olma hakkını” tanımamış ve varlığını “uzlaşmaz bir silahlı mücadeleye” adamıştı.
1990’lardan itibaren Oslo barış sürecini ve sonrasındaki tüm barış
çabalarını sekteye uğratmak için elinden geleni yapmıştı.
O halde eğer Hamas’ın savaş amacı gerçekten de “İsrail-Suudi barış anlaşma sürecini rayından çıkartmak ve normalleşme ve de barışa yönelik tüm şansları yok etmek idiyse” şu sonuca varılabilir.
“Hamas nakavtla kazanıyor…”
Hamas’ın arkasında aynı zihniyete, yani “İsrail’in yok edilmesine odaklı İran da bu denklemin içinde.”
NEFRET TOHUMLARI
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun hükümetleri de 10 yılı aşkın süre boyunca Hamas’ın işine gelen çizgide yürüdü.
Daha ılımlı Filistin güçleriyle barış yapmaya hedefli her ciddi girişimden vazgeçti. Tartışmalı bölgeleri işgal etti.
“Şahin” politikalar benimsedi.
Hatta…
“Yahudi üstünlüğüne” dair aşırı sağcı Mesihçi fikirlerle beslendi.
……………………..
Hamas ise İsrail’le ilişkilerinde şaşırtıcı bir “itidal” içindeydi.
İki taraf “şiddeti de içeren bir arada yaşamanın huzursuz ama işlevsel” statüsünü sürdürdüler.
Ve…
Netanyahu hükümeti Suudileri de kapsayan bölgesel barış için tarihi aşamanın eşiğindeyken 7 Ekim’de Hamas saldırdı.
Acil amacı “İsrail-Suudi barış sürecini raydan çıkarmaktı.”
Uzun vadeli amacı ise “İsrail’deki ve Müslüman dünyasındaki milyonların zihnine nefret tohumları ekerek gelecek nesiller için İsrail’le barışı engellemekti.”
Hamas, kadın ve çocuklar dahil sivilleri öldürürken, yerleşim alanlarını basarken 200’ün üzerinde rehine alırken İsraillilere yaşatacağı acı ve öfkeyi hesaplamıştı.
“İsrail’in daha amansız bir misilleme yaparak Filistinlilere bir dünya cehennemi yaşatacağını” da öngörmüştü.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısına verdiği isim “El Aksa Tufan.”
İncil’deki kıyamet gibi “sel” anlamında.
Neredeyse “insanlığı yok etmek pahasına da olsa dünyayı günahlardan temizlemeyi” amaçlayan sel. (Bu “İncil’den esinlenen tufan” yorumu Harari’nin. G.C)
Hamas bu savaşın Filistinli sivillere de yaşattığı acıyı umursamıyor mu?
Harari’ye göre Filistin Kurtuluş Örgütü gibi “laik” hareketlerin aksine Hamas’ın motivasyonu bu dünyaya ait değil.
Hamas için “İsrail tarafından öldürülen Filistinliler cennette sonsuz mutluluğun tadını çıkaran şehitler.”
YAHUDİLER VE ALMANLAR
Harari’ye göre Natanyahu “18 gündür Hamas’ın onu çektiği bataklıkta.
Ve… Bu savaşı net siyasi hedefleri olmadan yürütüyor.”
Oysa…
“Bataklık” hem de “kanlı bataklık” apaçık gerçek olmakla beraber Netanyahu da tıpkı Hamas gibi “düşmanını yok etmek” hedefine odaklı. Hamas silahlı kaldığı sürece, hatta var olduğu sürece barış çabaları, her defasında torpillenecek.
Harari, “Hamas’ı silahsızlandırmayı başarırsa bu sadece bir askeri zafer olur. Siyasi değil” diyor.
Karşılıklı acılar, binlerce, belki on binlerce ölümün ektiği/ekeceği nefret tohumlarından arınmak nasıl mümkün olacak?
Holokost’tan 80 yıl sonra Almanlar ve İsrailliler artık dost.
Bu nasıl olabildi?
Acı dolu çığlıkları boğazlarına geri koyabilecek, dumanları toplama kamplarının bacalarına geri sokabilecek ve yakılan Yahudileri krematoryumlardan geri getirebilecek bir mucize mümkün mü?
Geçmiş kurtarılamaz.
Geleceğe odaklanılmalı.
Yeni yaralanmalara, derin acılara neden olmaktan kaçınmak için yollar bulunmalı…
Yollar yoksa açılabilmeli.