Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

27 Mayıs 1960 askeri ihtilalinden sonra dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye gazeteciler, “İhtilalin içinde misiniz?” diye sormuşlardı.
İsmet Paşa’nın cevabı, “İçinde değiliz ama dışında da değiliz” olmuştu.
CHP ile asker faktörü arasındaki “yakınlık algılamasında” bu söylem milattır.
Paşa, “CHP, ihtilali yapanlar arasında olmadı ama ihtilali yapanların gerekçesini de dışlamıyor” mesajını vermişti.
Bu söylemi son günlerdeki siyasi tartışmalar nedeniyle yansıttım.

Asker üzerinden siyaset
CHP  ve AKP birbirlerini “asker üzerinden siyaset yapmakla” suçluyorlar.
Karşılıklı “elini askerden çek” çağrısı yapıyorlar.
Özellikle “yandaş medya” AKP’nin yanı sıra, bu çağrıyı daha da vurguluyor ve CHP’yi -neredeyse- darbecilerle dirsek temasında gösterme çabasında.
Asker ilk kez 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle yönetime el koymuştu.
İktidar partisi DP’yi kapatmış, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı, Başbakan Adnan Menderes’i, bakanları, DP’li milletvekillerini Yassıada’ya kapatmıştı.
CHP’ye dokunulmamıştı.
O süreçte CHP’nin Genel Başkanı olan İsmet İnönü yazımın başındaki söylemle CHP’nin üzerine bir etiket yapıştırmış oluyordu.
Oysa... 27 Mayıs sonrası yapılan seçimlerde CHP, koalisyon hükümetlerinin büyük ortağıydı. İsmet Paşa da başbakandı.


Haberin Devamı
Siyaset ve kışla

İsmet Paşa iyi satranççıydı. İhtilallerde en kısa sürede demokrasiye geçiş için askere yakınlık gösterir, güvence verirdi. Böylece asker de, çok uzun süre yönetimde kalmadan kışlaya dönmekte tehlike görmezdi.

2 kez kendisine karşı ihtilal girişimi olmuştu.
Ayrıca... “girişime”,  yani “silahı alıp, tankları sürüp, radyoyu ele geçirmeye dönüşmemiş eylemin eşiğinden dönmüş ihtilal provaları” da onun döneminde yaşanmıştır.
Fakat “darbecilerle yakınlık etiketi” gene de kazınamamıştır.
Çünkü Demirel hükümetine karşı 12 Mart Askeri Muhtırası verildiğinde CHP Genel Başkanı olan İsmet İnönü “uzlaşmacı” olmuştur.
Askerler tarafından, CHP’nin parlamenteri olan Nihat Erim’in başbakan yapılması sürecinde destek vaadinde bulunmuş, yeni hükümete CHP’li bakanlar vermiştir.
Bu arada CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’in İsmet Paşa’ya ve 12 Mart Muhtırası’na tepki göstererek görevinden istifa etmiş olması da algılamayı değiştirememiştir.
Ardından 12 Eylül 1980 Askeri İhtilali gelmiştir.
Diğer bütün partilerle birlikte CHP de kapatılmıştır.
AP, MHP, MSP liderleri Demirel, Türkeş ve Erbakan’la birlikte CHP lideri Ecevit’in de gözaltına alınmaları ve sürülmeleri, partilerin tümünün kapatılması bile “askerle yakınlık algısını” -tam- değiştirmemiştir.

Siyaset ve kışla

27 Mayıs İhtilali’ni yapan cunta, albaylar, yarbaylar, binbaşı, yüzbaşı, üsteğmenlerden oluşuyordu. Birkaç generali ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Gürsel’i son dakikalarda ikna edebildiler.

Eşyanın tabiatı

ÇÜNKÜ... CHP, sistemin zaman zaman itelense de “mağruru”dur.
Eski DP, MHP ve Erbakan partileri ile o partinin gövdesinden aşılanmış AKP sürekli “mağdur” konumunda olagelmişlerdir.
“Askere tepki” bir tür siyaset rantıdır onlar için...
Temmuz 2009 Türkiye’sinde de siyaset kartları böyle dağıtılmıştır, böyle oynanıyor.
12 Eylül 1980 Askeri İhtilali’nde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da henüz lider olmadığı halde gözaltına alınmış ve Çanakkale’ye sürülmüş olması bile “bu partinin askerle dirsek teması geleneği algılamalarını”  silmiyor.
Bu durumda CHP radikal bir çıkış yaparak algılamayı değiştirmek istedi.
“Anayasa’yı değiştirerek, 12 Eylül 1980 İhtilali’ni yapanlara yargılanma yolunun açılması için” AKP’yi sıkıştırmaya yöneldi.
Bir taşla iki kuş vurmayı denedi.
“Hem imaj değişikliği hem de bu hamleyi yaparak AKP ile askeri karşı karşıya getirmek...”
Sonuca gitmeyecek ama Türkiye’yi daha da gerecek bu hamle, hem lüzumsuz hem de samimiyet özürlüdür. Her şeye rağmen CHP’ye oy verenleri gene uzaklaştırabilir.
AKP, asker üzerinden siyaset yaparken, onun önünü kesmek gene asker üzerinden siyaset yapmak olmamalı.