Gündemde “Kanal İstanbul” tartışması...
Türkiye’nin siyaset tarihinde “hayır” tavırlarına ve sonrasında “mahcubiyete” örnek çoktur.
Renkli televizyona geçiş tartışmalarını hatırlayın.
İstanbul Boğazı’nda birinci köprü tartışmalarını da...
“Köprü, İstanbul’a değil, Zap Suyu’na yapılsın” itirazları yankılanıyordu.
İkinci köprü için de “Birincisi yeter. Ne gereği var ikincisine?” deniyordu.
Ama...
Üçüncüsü de yapıldı.
İzmir, İstanbul kara yolculuğunu 3 saate indiren Osmangazi Köprüsü ve Otoyolu için tartışmalar hâlâ sürüyor. Gerçi...
Finansman koşulları daha rasyonel olabilirdi ama bu, köprünün ve otoyolun gerekliliğini ve önemini görmezden gelmek nedeni olamaz.
......................
Kanal İstanbul için “karşı tavırlar” da bu sıraladığım örnekler grubu içinde mi görülmeli?
......................
İtirazların “çevre duyarlığı” gibi yaklaşımlara hangi açıklamalar getireceğini göreceğiz.
Çevre Bakanlığı Raporu görüldükten ve incelendikten sonra daha sağlıklı bir forum zemini oluşacak. Gerçekten bilimsel verilere ihtiyaç var.
Karakuşi söylemler artı ve eksileri havada bırakıyor.
Oşinografi biliminden tutunuz, deprem teorilerine, jeofiziğe uzanan çeşitli bilim ve disiplinlerin konusu.
.......................
“İstanbul’un su ihtiyacı için risk oluşturur mu?” sorusu da bir başka boyut.
Hatta tarihi bir derinliği de olan bir kara mizahı da var.
Şöyle ki...
Kemerburgaz’dan su kemerleriyle kente su taşıma projesi Mimar Sinan’a verilmişti. Sinan çalışmalarını yürütürken bir gün karşısında Kanuni Sultan Süleyman’ı bulur.
Kanuni’yi çevresinden “İstanbul’a bu kadar su gelirse, Anadolu’dan, Trakya’dan çok sayıda göç alırız. Böyle büyük ve ani nüfus artışını nasıl doyururuz, nasıl sağlık hizmeti verilir, nasıl barındırırız?” diye doldurmuşlardır.
Kanuni de kemerlere gelerek suyun kontrollü verilip verilemeyeceğini, inşaatı yapılmakta olan bentleri görmek istemiştir.
Mimar Sinan, gerekli bilgiyi sunar, Sultan’ı tatmin eder.
İnşaata devam kararını elde eder.
Kanal İstanbul için de “Hem su sorunu hem de en az iki milyon nüfus artışına neden olacak?” eleştirileri kaç yüzyıl öncesinde de aynı konuşmaların yapıldığını hatırlatıyor.
........................
Ancak...
Bunların ötesinde daha ciddiye alınması gereken düşünceler var. Ve...
Bu ülkenin en entelektüel komutanlarından biri olan ve Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı yapmış bulunan İlker Başbuğ’un dile getirdiği düşüncenin dikkate alınmasında fayda var.
“Kanal İstanbul’un Boğazların statüsünü düzenleyen Montrö Anlaşması’nın uluslararası tartışamaya açılması, hatta hükümsüz hale gelme tehlikesi” olabileceği başlıklı bir dosya niteliğinde ifade ettiği şeyler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kanal İstanbul’un Sevr Anlaşması’na ters köşe yapacağını” söyledi. Bütün bunlar çok ciddi ve gerçekten “beka” algısı üretmekte.
Böylesine önemli bir konuyu -sadece şehircilik boyutunda görerek- “Referanduma sunulsun, halk karar versin” formülüyle çözüme kavuşturmak çabası ise hatalı olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “kararlı...” Ancak...
Bu sakıncaları öngörerek uluslararası hukukun ve Montrö Anlaşması için doğabilecek sakıncaların giderileceği önlemlerle donatılmış bir büyük ve güvenli çerçeve oluşturulmalı.
Mühendislik projesinin siyasi ve uluslararası hukuk altyapısı da hayati önemde.
“Her büyük projeye HAYIR tavır geleneğini sürdürenleri” koyun bir kenara. Ama...
Uluslararası hukuk ve Türkiye güvenliğinin kilit taşlarından biri olan Montrö bağlamında iyi niyetli ve yapıcı uyarıların, bu büyük ve tarihi projenin geleceği ve çok daha güvenilir hukuk, siyaset ve dış politika ekosistemiyle bütünleşmesine katkısı olabilir.