Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye tek olaya kilitlendi.
Bu akşamki Fenerbahçe - Samsunspor... Galatasaray - Trabzonspor maçlarına...
Bu bir "foto - finish" olayı.
Tıpkı at yarışlarındaki en son anda burun farkıyla yarışı kazanmak gibi...
Galatasaray - Fenerbahçe arasındaki ezeli rekabetin vurgulanması.
Matematiksel olarak şampiyon hala belli değil.
Ama... Şans ibresi Fenerbahçe'den yana...

Böylesine kritik bir maç için Fenerbahçe'liler Samsun'a akıyor.
Şampiyonluğu kucaklamanın coşkusu içindeler.
Galatasaray'da ise buruk bir hava var.
4 yıldan sonra sanki bir "veda..."
Şampiyonluğa...
Hagi'ye...
Emre'ye...
Okan'a...
Belki Fatih'e...
"Veda"
için Ali Sami Yen'e mi?
Hayır...
Tam tersine... Bu renklere, bu futbolculara "teşekkür" için Ali Sami Yen'e...
4 yıldır lig şampiyonluğu, Türkiye kupalarını, UEFA kupasını ve Süper kupayı, Türkiye'ye kazandıran... Yurtdışında herhangi bir dükkana girdiğinizde ya da taksiye bindiğinizde "Türküm" söylemi üzerine "ah Galatasaray" dedirterek en büyük tanıtıma imza atan bu takımı gözlerimizle, yüreklerimizle tribünlerden de kucaklamak için.
Galatasaray, bu akşam olsa olsa şampiyonluğa bir sezon için "veda" edebilir. Sonrası belli olmaz.
Ama ulusal ve uluslararası başarılarıyla Türkiye futbolunun "lideri"dir.
"Lideri selamlamak" için Galatasaray'lılar Ali Sami Yen'e sel gibi akmalılar.

Onlar arasında Hagi'nin bende başka bir yeri var.
Her İstiklal Marşı çalındığında sağ elini kalbinin üzerine koyarak dinleyen Türkiye'deki tek yabancı futbolcu...
O sahne hep uzasın, İstiklal Marşı hiç bitmesin isterim.
"Ayakları açık, kiminin eli cebindeki, duygusuzlara örnek olmalı" diye düşünürüm.
Galatasaray'ın bu başarısında Fatih Terim'den sonra ikinci büyük etkendir.
Antrenmanlara 4 senedir en önce gelip soyunan ve kendi kendine çıkıp tek başına ısınma ve topla hareketler yapan bir model futbolcu...
Zaman içinde gençler de Hagi gibi antrenman saatinden çok önce gelip onunla beraber ısınmaya başladılar.
Hagi, onlara trigonometrik vuruşlar öğretti.
Ve çalımlar, beklenmeyen hareketler, sahanın sağı ve solu arasında mekik dokuyarak markajdan kurtulmanın yöntemleri... Hırsı, gol atmak kadar attırmanın da önemini, ekip oyunu kültürünü...
Adelenin üzerindeki zeka katsayısını geliştirmeyi...
Maddenin üzerine çıkan manevi değerleri paylaşmayı...
Fatih Terim giderken "Hagi'yi tutun, bir de onun öngördüğü teknik direktör bulursunuz" önerisini yapmıştı.
Galatasaray eğer bu formülü uygulamasaydı, açık konuşalım, şu durumunun çok gerilerinde olurdu.

Daha önce bu köşede birkaç kez yazdım.
Ben Galatasaray'lıyım... Fakat Fenerbahçe'yi de seven bir Galatasaray'lı...
Fenerbahçe'yi Atatürk'ün takımı olarak severim.
Milli Mücadele ruhuna katkısıyla... İşgal kuvvetleri takımlarına galibiyetleriyle... Dereağzı tesislerinden Anadolu direnişine kaçırılan cephane ve diğer savaş malzemeleri için çabaları nedeniyle severim... Askeri lise ve Harp okulu öğrencilerine, subaylara, Fenerbahçe Stadı'na yıllarca ücretsiz bilet verilmesinin inceliği yüzünden severim. Renklerine aşık vefakar taraftarlarını severim.
Bu iki takım arasındaki futbola lezzet veren rekabeti severim.
Ve nihayet... İstiklal Marşı'nı saygı ve sevgiyle, dimdik, Türkçe söyleyen futbol ustası Revivo'yu bir başka severim.
Ve bugünün, sonuçları ne olursa olsun bir fiestaya dönüşmesi gerektiği inancındayım.
Hangisi kazanırsa kazansın, burun farkıyla yani "foto - finish"le galibiyettir.
Rekabet hep sürecek demektir.