BAHAR geldi...
Her dönemin baharı gibi şarkılarıyla Erol Evgin ve bahar güzelliğiyle Pelin Batu Şeffaf Oda konuklarım...
Erol Evgin’in raflardaki “Altın Düetler” albümü yağmur sonrasının nostalji kokusu gibi.
Programa Sezen Aksu ile düet yaptığı “İmkansız Aşklar” ile başlıyoruz.
Sezen, “Bu şarkı tam benim hayatımı anlatıyor” demiş. Erol Evgin “Şarkı söylemek bana uçmak gibi geliyor” diyor.
Onu dinlemek bizi de uçuruyor. Şarkılarıyla ilgili anıları da Şeffaf Oda’da...
“Bir de bana sor” şarkısının “Emniyette biten” öyküsü eğlenceli.
Onun “Altın Düetler” galerisinde dolaşmak isteyenlere not: 15 Nisan’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde konseri var. Bir de sürpriz... Konserde Deniz Çakır’la düet yapacaklar.
....................
“Şair, oyuncu, yazar, edebiyatçı, tarihçi Pelin Batu’nun 4 şiir kitabı var: Cam, Rüzgârlar Kitabı, Resim Defteri ve Kayıp Şeyler Divanı.”
Sırada bir roman ve
“ilham veren 20 kadının öyküsü” var.
Pelin duyarlı ve kırılgan.
“Haberleri izlerken ağlıyorum. Hislerim şiire, piyano tuşlarına, resme yansımakta” diyor.
AZNAVOUR’U KREMLiN’DE DiNLEMEK
BİR grup arkadaş Moskova’ya “Charles Aznavour konserine” gittik. Aznavour 93 yaşında. Sesinde bazı aksamalar olsa da hâlâ büyük. Rus göçmeni baba ve İzmir Ermenisi anadan, İzmir’de doğmuştu...
Fransa’ya göçtüler. Dünyanın en iyi ses
sanatçılarından biri oldu.
“La Bohème”, “Isabelle”,
“Hier Encore” “Il Faut Savoir”...
Ve daha nice unutulmaz şarkı...
..................
“Tarih için iddiaları” bir yana, olumsuz söylentilerin aksine, Charles Aznavour Türkleri ve Türkiye’yi severdi. 93 yaşında bir sanatçı ve 45 konserlik dünya turu... Doğaya meydan okuyor. Sahnedeyken bir şarksının sonunda sendeledi. Kulise doğru adımlar atarken de bir kaç kez düşer gibi oldu. Salondakiler nefeslerini tutmuştu. “Yere düştü düşecek” gibi bir durum.
Fakat o ne... “İhtiyar delikanlı” tam kulis perdesinin oraya yıkılırcasına vardığı anda bir balet gibi seri hareketle 180 derece döndü ve sahnenin ortasındaki mikrofona dans ederek, tempolu sekerek yürümeye başladı. Bize şaka yapmıştı... Tabii bir alkış seli koptu.
....................
Konserin bir özelliği de Rusya’nın
yönetildiği Kremlin surları içindeki
salonda düzenlenmiş olmasıydı.
Sovyetler Birliği döneminde bu salonda Komünist Partisi büyük kongreleri yapılırdı.
Kremlin surları içinde yürümek, Putin’in ofisine göz atmak ve bu salonda bilmem hangi Komünist Kongre büyüğünün koltuğunda oturuyorum diye düşünmek “tarihi koklamaktı.”
DÜELLO... PUŞKİN’İN SONU...
ÜNLÜ Rus yazarı Puşkin Arbat Sokağı’nda yaşamış. Eşi Natalia çok güzel ve Çar Sarayı’yla da iyi ilişkileri olan bir kadınmış. Aralarındaki yaş farkı nedeniyle Puşkin eşini çok kıskanırmış. Yaş farkı bir yana...
Puşkin’in babası Habeşistan (bugünkü ismiyle Etiyopya) kökenliymiş.
Yarı siyah rengi nedeniyle “sarı saç ve açık renk gözlüler ülkesi” Rusya’da melez görüntüsü de sanıyorum kıskançlığını tetikleyen psikolojik sorunuydu.
....................
Güzel Natalia’sının Fransız kökenli Dante adlı bir subayla ilişkisini
öğrendiği yazılmıştır.
Belki de bu Puşkin’in paranoyasıydı.
Her ne hal ise... Puşkin deliye döner.
Dante’yi düelloya davet eder. Düello kuralı, “silahı davet edilenin seçmesidir.”
Subay Dante savaşlarda bulunmuş bir “keskin nişancıdır.”
“Tabanca” der. Her iki silahta da sadece birer kurşun olacaktır.
....................
Puşkin’in hayatı da, silahı da ömür boyu “kalem...” Düello için 3-5 “tabancayla ateş etme” dersi alır. Sonuç... Dante’nin tabancasından çıkan tek kurşun Puşkin’in hayatına noktayı koyar.
Puşkin ise Dante’yi omuzundan -hafif- yaralamıştır. Shakespeare oyunu gibi bir son.
VERA VE NÂZIM
MOSKOVA’ya gidip de Nâzım Hikmet’in mezarını ziyaret olmaz mı?
Bütün Rus büyüklerinin mezarlarının bulunduğu Novodeviçi’deki Nâzım’ın mezarına -bilmiyorum- bu kaçıncı gidişim. Şiirinden esinlenerek iki Rus sanatçısının iri bir kayayı oyarak yaptıkları “Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam” çalışmasından bir kere daha etkilendim. Taşın üzerinde şairin el yazısıyla “Nâzım” oyulmuş.
“Rüzgâra karşı yürüyebilmek” sağlam karakter ve kendi doğrusuna, vicdanına, insanlığa inanmışlığın referansıdır.
Her kuvvetli rüzgâr önünde eğilmek “günü kurtarır” belki
ama akan yılların altında iz bile bırakmadan ezilip gitmektir kaderi.
Nâzım’ın mezarının önünde “sevgilisi, kadını”, onun yazımıyla “saçları başak sarısı, kirpikleri mavi” Vera yatıyor.
Büyücek bir doğal taş...
Üzerinde, el yazısıyla “Vera...”
Ne zaman gelsem Nâzım’ın mezarının üzerinde taze çiçekler vardır.
Bunun anlamı, ona gönül vermişlerin
hiç yalnız bırakmadıklarıdır.