Bülent Ecevit, Başbakanlık'tan çekilir mi?
Ecevit'in "sosyal demokrat gurusu" olduğu 1960'lı yıllardan itibaren yanında olan havarilerinden biri "hayır. Şu sıra tam sevdiği hava var. Kesinlikle ayrılmaz" dedi.
Hangi hava?
"Afganistan'a asker gönderiyor...
Kıbrıs için tavır koymakta...
Ecevit, böyle havaları sever."
Yani... "Kıbrıs Barış Harekatı'nın Karaoğlan Ecevit ruhu"nun 2001'de reenkarnasyonu mu?
Bu konuşmadan daha birkaç dakika önce, eski büyükelçi ve bakan - İstanbul Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik aramış, "Cem, Dışişleri Komisyonu'nda duyarlı bir konuşma yaptı" demişti.
Cem'in sözleri şöyle:
"Adadaki Türkler'in haklarının gözardı edilmesine izin veremeyiz.
AB ile ilişkilerimizdeki ciddi mesele, Güney Kıbrıs Rum kesimini, tüm adanın tek temsilcisiymiş gibi AB'ye üye alma hazırlığıdır.
Türkiye, buna karşı çok ciddi ve kökten bir hareket yapmak zorundadır.
Bunun bedel getireceğini de bilmeliyiz.
Yani...
Türkiye meydan okuyor.
Bedel ödetecek karar ne olabilir?
Denktaş'ın danışmanı Prof.Mümtaz Soysal'a göre; "Türkiye'nin AB ile ilişkilerini askıya alması..."
Bunun birkaç adım ötesi, Türkiye'nin KKTC ile önce ekonomik ve askeri bütünleşmeden başlayarak entegrasyona gitmesidir.
Son aşama ise ilhak.
Tabii... Bu durumda Türkiye, adanın ortasından geçen bir hatla "AB ile sınırdaş ve hasım" durumuna gelecektir. En küçük bir çatışma, Türkiye ile AB arasında sayılabilecektir.
"AB ile ekonomik ilişkilerin, kaynak katkılarının ve diğer olanaklarının da buzluğa konulacağını" görmek gerekir.
İşte bedel...
Türkiye, çok önemli tarihi bir rolü ıskalamadı.
Afganistan'daki Taliban'a karşı harekata, simgesel de olsa silahlı kuvvetleriyle katılıyor.
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin bu harekatta yer alması, hadiseyi "haç ve hilal çatışması"ndan çıkarmakta.
Ve dünya kamuoyuna teröre karşı bütün ırk ve dinlerin, yani "tümüyle insanlığın savaşımı" resmini çizmektedir.
İrtemçelik'in, bizim de katıldığımız önerisi şudur:
"İyi hareketlerinde başı okşandığı zaman mahçubiyetle gülümseyen uslu çocuk görüntüsü, yanlıştır.
Türkiye, bilinçli katkısının karşılığı olan beklentilerini açık ve net söyleyebilmeli... Ama elbette ölçüyü kaçırmadan.
Ekonomik katkılar... Türkiye'ye karşı mevzilenmiş etnik, ideolojik, dinsel dayanaklı örgütlerin Batıda yaşam olanağı bulmamaları... Türkiye'nin AB yolculuğuna hız kazandırılması... Kıbrıs konusunda AB'nin yanlış politikalarının durdurulması..."
Şimdi yapılmakta olanın bu olduğu yolunda işaretler var.
Türkiye, "hukuk devleti ve insan hakları gibi boyutlarda Kopenhag kriterlerini yerine getiremediği" gerekçesiyle AB'nin bekleme odasında tutuluyor... Buna karşılık... Tam üyeliğinin kimlik kartı hazırlanmakta olan Kıbrıs Rum kesimine bakınız...
NATO'nun eski komutanlarından General W.Clark'ın 14 Eylül'de CNN'e söyledikleri şöyle:
"Kıbrıs'ın güneyi, teröristlerin Avrupa ve ABD'ye geçişte kullandıkları başlıca transit merkezidir."
Eski CIA Başkanı J.Woolsey'in 19 Eylül tarihli İtalyan La Repubblica Gazetesi'nde yayınlanmış sözleri:
"Terör finansmanı aklamada en kötü şöhretli ülke, Kıbrıs Rum Devleti'dir."
Öcalan'ın Atina'ya ve Nairobi'ye girmesini sağlayan pasaportu Kıbrıs Rum kesimi vermişti. Sırp kasabı Miloseviç'in paralarını aklamıştı. Bin Ladin'e bankacılık hizmetleri sunmuştu.
Kopenhag kriterlerinde bunlar var mı?