1978'de Ecevit gene Başbakan'dı ve gene bugünkü gibi sıkıntılar yaşıyordu.
Demirel, Başbakanlığı Ecevit'e devrettikten sonra Güniz Sokak'taki evinde söyleşirken şöyle demişti:
"Bülent Ecevit, çıkmaz sokağa girdi.
IMF'yle anlaşmak zorunda. Kemerleri öyle bir sıktıracak ki, siyaseten tükenir.
IMF ile anlaşma yapmazsa, bu kez döviz darboğazlarında gene tükenir...
Bu Hükümet, 1 yılı zor götürür."
Gerçekten de... IMF ile anlaşma yapılmış, çok ağır koşullar kabullenilmişti.
Ve Demirel'in öngördüğü gibi, Ecevit Hükümeti 1 yılı zor çıkardı.
1979 ara seçimlerinde CHP ağır yenilgiye uğradı.
Ecevit, Başbakanlık'tan istifa etti.
Demirel, azınlık hükümeti kurdu.
Türkiye'nin yazgısını değiştiren 24 Ocak kararları böyle alındı.
Aradan 20 yılı aşkın süre geçti...
Ecevit, gene Başbakan...
Ve gene öyle bir ekonomi devraldı ki... IMF ile anlaşmak, bir kez daha "olmazsa olmaz" bir zorunluktu.
Anlaşma oldu. İlk aylarda gidiş olumluydu.
Fakat... Önce, nispeten hafif atlatılan Kasım krizi...
Sonra... Türkiye'nin üzerinden silindir gibi geçen ve hala acıları giderek şiddetlenen Şubat krizi...
Ve IMF ile 1 yılda 3. anlaşma...
Deli gömleğinin büsbütün sıkılaşması...
Bunlar Ecevit'in koalisyon hükümetini çok zorluyor.
Toplumdaki tepkiler dalga dalga vurmakta.
Kamuoyu araştırmaları, ortaklar için yüzde 10'lu ilk rakkamları hatta yüzde 10'un altını göstermekte.
Bu, IMF ile anlaşmış her hükümetin zorlu sürecidir.
Sadece dişini sıkabilenler açmazı aşar.
Bütün bunların üzerine psikolojik baskı katsayısını da eklemek gerek.
IMF'nin uzaktan kumandasıyla ekonominin yönetilmesi... Sanki "IMF'nin komiseri"ymiş gibi görünen ekonomiden sorumlu bir bakan... "Acıların Washington'dan dayatmayla topluma çektirildiği" ve "Hükümet olarak bunun çaresiz uygulayıcısı olmak" iddialarının verdiği rahatsızlık...
O psikolojiyle "IMF'yi dövemeyenler, Derviş'i dövüyorlar."
Oysa... IMF ile anlaşmak için başvuran ve neredeyse bir "mesih" gibi ekonominin başına bakan olarak Derviş'i ABD'den getiren bu Hükümet değil mi?
"Ona tam destek verdiklerini" açıklamış değiller mi?
Son ekonomik krizle birlikte çökmüş olan ekonominin ve siyasi iktidarın, Derviş güvencesiyle ayakta kalabildiği yadsınabilir mi?
Her defasında aşılsa bile ardarda krizler, Türkiye'nin "güvenirlik" puanlarını aşağı çekiyor.
Pamuk ipliğindeki bir siyasi istikrar ve ona teğel dikişi ile eklenmiş ekonomiye dışarıdan yatırım ve kredi gelir mi?
İçeride kim önünü görüyor ki yatırım yapsın!
IMF dayattığı için direnmek rolüyle, ekonomik programı ucundan ve kerhen tutmak, büyük yanlışlıktır.
Tam tersine... IMF'nin ya da Dünya Bankası'nın öngördüğünden daha ileri önlemleri, kendiliğinden gerçekleştirmek... Daha sıkı bir programı, çok daha kısa sürede sonuç alacak şekilde uygulama politikası benimsenmeliydi.
Böylece... IMF, Dünya Bankası hatta Amerikan Hazine Bakanlığı tarafından sürekli uyarılarla "ulusal onurun zedelenmesi" gibi duyarlıklar yaşanmazdı.
Dışarıya "ciddiyet ve kararlılık konusunda güvence" verilirdi.
İçeride de döviz dalgalanmaları olmazdı... Borsa depremleri yaşanmazdı. Bankacılıkta sarsıntılar çok daha hafif geçebilirdi.
Ekonominin çarkları dönerdi.
İyileşme süreci de hız alırdı.
IMF ile anlaşma yapan her hükümet, çıkmaz sokakta değildir.
Sokağın sonuna ancak kendi hatalarıyla duvar örer...
"Çıkmaz" hale kendi getirir...