Tatil boyunca izlenimlerime göre Temmuz’un TT’si (Trend Topic) Ayasofya oldu.
Ayasofya ile başlayalım.
………………
24 Temmuz’da Ayasofya’nın tamamı ibadete açıldı.
Hayırlı olsun.
Peki neden “müze” yapılmıştı?
İstanbul’u işgal kuvvetlerinden silah kullanmadan diplomasiyle geri alan Mustafa Kemal Atatürk’ün bir amacı olmalıydı.
Önce bu “nedeni” ortaya koyalım.
LOZAN VE 2 HASSASİYET
İstanbul’un bir an evvel kurtarılması, -ileride düzeltiriz- düşüncesiyle iki önemli konuda hassasiyeti olan Lozan anlaşmasını 24 Temmuz’da imzalamıştık. O iki
Hassas madde şunlardı:
1 Osmanlı’nın borçlarını yeni Türkiye devleti ödeyecekti.
2 İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın Boğazlara yönelik tehditlere
karşı “garantör” olacağı bir “Boğazlar Komisyonu” kurulacaktı. Boğazlara Türk
askeri yerleştirilmeyecekti.
…………………
Önce Osmanlı borçlarının ödenmesini ele aldık. 1930’a kadar borçların bugünkü değerle 42 milyar dolarlık kısmını ödedik.
Aralık 1932’de “borçların geri kalanında indirim yapılmasını, aksi halde ödeme yapmayacağımızı” bildirdik.
Sonuç… Borçlarda yüzde 90,8 oranında indirim yapılması ve yüzde 7,5 faizle
20 yılda ödenmesini kabul ettirdik.
Geri kalan borç bugünkü değerle 225 milyar dolardı ve bunu 1944’te tamamen ödedik.
Yani… Vadesinden 10 yıl önce…
ZAMANIN RUHU
Bu “zamanın ruhu” kavramı Almanların bütün dillere hediyesidir; “Zeitgeist..”
“Boğazlara Türk askeri konulmaması” maddesinin Lozan’da kabulü de işte böyle değerlendirilmeli.
Osmanlı borçlar sorunu 1944’te son taksit ödenerek çözüldükten sonra sıra Boğazlara gelmişti.
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına tek nöbetçi asker bile koyamıyorduk.
Mayıs 1933’de Londra’da yapılan Silahsızlanma Toplantısı’na katılarak “Lozan Anlaşması’nın Boğazlar Komisyonu maddesinin iptal edilmesini” istedik. Kabul ettiremedik.
Bunun üzerine önce Sovyet Rusya ile görüşerek “Mussolini ve Hitler’in Boğazların güvenliğini tehdit ettiğini, Sovyet Rusya’nın güvenliği için Türk askerinin Boğazlara yerleştirilmesinin gerekli olduğunu” öne sürdük.
Ayrıca, Ortodoks Rusya’yı yanımıza çekmek amacıyla 24 Kasım 1934’te Bakanlar Kurulu Kararı ile -1453’den önce Ortodoks mabedi olan- Ayasofya’yı müze yaparak karşı atağa geçtik.
Lozan Anlaşmasında yapılacak değişikliği tüm imzacı ülkelerin kabul etmesi gerekiyordu.
Ayasofya kararı, imzacı devletlerden Ortodoks Yunanistan üzerinde de etkili oldu.
Milletler Cemiyeti’nin Nisan ve Eylül 1935’de yapılan toplantılarında “Lozan Anlaşmasının Boğazlar maddesinin iptalini” istedik.
Değişen dünya koşullarında “Mussolini ve Hitleri kastederek Türkiye’nin güvenliği konusunda endişe duyduğumuzu” vurguladık.
“AYASOFYA’NIN MÜZE OLMASI” ve baskı diplomasimizin etkisiyle, Sovyet Rusya ve Yunanistan delegeleri “Türkiye’nin talebinin makul olduğunu” belirterek bizi desteklediler.
Bunun üzerine Mussolini’nin İtalya’sı dışındaki diğer ülkeler de talebimizi makul bulunca 11 Nisan 1936’da “Montrö’deki (Montreux) Milletler Cemiyeti toplantısında Boğazlar konusunda yeni bir anlaşmaya hazır olduğumuzu” belirten bir nota verdik.
20 Temmuz 1936’da “Montrö Boğazlar Sözleşmesi” imzalandı. TBMM’de onaylandı ve Resmî Gazete’de yayınlanması bile beklenmeden 30,000 Türk askeri o gece yarısı İstanbul ve Çanakkale Boğazları’na konuşlandı.
Anlaşma 5 Ağustos 1936 günü Resmî Gazetede yayınlandı.
Görüldüğü gibi, Ayasofya
“bir amaç uğruna” Atatürk tarafından müze yapılmıştı.
TARİHİ TESCİL
Amaç hasıl olunca Atatürk Ayasofya’nın “müze” değil “cami” olarak tescil edilmesi emrini verdi. Çünkü Montrö imzalanmış, amaca varılmıştı.
Boğazlar, Türk askerinin elindeydi artık.
Montrö’den 5 ay sonra, 19 Kasım 1936 günü düzenlenen “Ayasofya’nın tapusu” şöyle:
‘Vasfı: Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseyi müştemil.
AYASOFYAYI KEBİR CAMİİ ŞERİFİ
Sahibi: Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı.
………………
Yani… Ayasofya Camii ve Fatih Sultan Mehmet Vakfına tescili de yüce Atatürk’ün iradesidir.’
VE 2020
Ve 2020’de “zamanın ruhuna” gelelim.
18 yıla yakın süredir devletin başındaki -deneyim birikimi olan- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Ayasofya’nın tamamını tekrar ibadete açarken stratejik nedenleri olduğunu/olması gerektiğini düşünüyorum.
İddia edildiği gibi sadece seçime yatırım olduğuna inanmıyorum.
Çünkü 86 yıldır “Ayasofya ibadete açılmalı” dileğini seslendiren kesim zaten AK Parti seçmeni.
Erdoğan “önce Sultanahmet’i dolduralım” dedi diye o kesim AK Parti’ye oy vermekten vazgeçmiş” miydi ki?
Elbette hayır…
Doğu Akdeniz’de, Libya’da hem Rusya, hem Yunanistan’ı kapsayan büyük satranç oynanıyor. Ayasofya da burada bir hamle miydi?
Örneğin…
Yunanistan’ın “Türkiye ile görüşmelere
hazırız” açıklaması, düşündürücü değil mi?
Ayasofya kararının olası getirileri, götürüleri bir başka yazıya.
……………….
Not: Bu yazıda sevgili Cüneyt Ortan’un gönderdiği bir makaleden de yararlandım. Kime ait olduğunu o da bilmediği için adını yansıtamıyorum.