Şeffaf Oda’da bu haftaki konuklarım; “Daha Bi’ Aşık” albümüyle Ayla Çelik ve Vuslat dizisiyle Kadir Doğulu...
İkisi de kendi alanlarında üst sıralarda...
Programa Ayla Çelik’in yeni albümünün çıkış şarkısıyla başlıyoruz; “Daha Bi’ Aşık...”
Şarkının nakaratını yansıtıyorum:
“Gece gece seni göresim geliyor
Olur olmaz gülesim geliyor
Öpe öpe öldüresim geliyor
Ordan burdan”
Sözlerine, müziğine ve tabii Ayla’nın yorumuna bayıldım.
Sezen Aksu da sihirli değneğiyle dokunmuş; “öpe öpe öldüresim geliyor.”
Şarkı birinci sıraya yerleşti bile...
Ayla “liste başı olmayı” iyi biliyor. “Bağdat” şarkısıyla girmişti hayatımıza...
“Türkan” da onun ses getiren şarkılarından... 14 şarkıdan oluşan “Daha Bi Aşık”ta da çok fazla “hit” adayı şarkı var. Yeni klip yolda...
Hangi şarkıya olduğu ise sürpriz.
....................
Ayla Çelik, “İkinci konservatuvarım” dediği Melih Kibar’la çalışma öyküsünü anlatıyor. Çok zor olmuş ama uzun yıllar birlikte çalışmışlar.
Belki de peşinden koştuğu tek erkek o. Bir başlangıç için ne büyük şans. Ama o kendi şansını kendi yaratmış.
....................
Kadir Doğulu çocukluğundan beri oyunculuğa meraklıymış. Annesinin “altın günlerine” katılır, skeçler yazar, oynarmış.
İlk seyircileri komşular ve akrabalarmış.
Genç yaşta çalışmaya başlamış. Restoranda bulaşıkçılık, garsonluk yapmış. Ardından şefliğe yükselmiş. Mekân açmaya kadar gitmiş bu sektördeki başarısı.
Gastronomi okumaya karar vermiş, bir süre Okan Üniversitesi’nde eğitimini de almış. Ancak “oyunculuk” yıllar sonra yeniden kapısını çalınca, oyunculuğu tercih etmiş. Şimdi milyonlarca kişinin alkışladığı sahneleri var...
Şeffaf Oda’da Neslihan Atagül’e “evlenme teklifini nasıl yaptığını” açıklıyor. Neslihan’ın ağlayıp, coşkuyla sarıldığını ve “evet” dediğini, “Şükür ki evet dedi, hayır da diyebilirdi Güneri Bey, bugün bunları konuşmuyor da olabilirdik” diye ekleyerek gözleri buğulu anlatıyor.
Ömür boyu mutluluklar...
SANATI TEHLİKE
MARİNA Abramovic bir “vücut sanatçısı.”
Kendini kırbaçlatmış...
Buz kütleleri üzerinde vücudunu dondurmuş...
Psikoaktif ürünler ve hafıza kaybına uğramasına yol açan kas kontrol ürünleri almış.
Alev alan bir perdenin altında boğularak ölme tehlikesine meydan okumuş...
Marina Abramovic Sabancı Müzesi’nde. Onu dinlerken bedenini sanat objesi olarak kullanmak için yüzünde yılanları, zehirli akrepleri dolaştıran, buzlarda kendini donduran bu zarif kadın mı diye düşünmüştüm.
..................
Sorabilirsiniz.
“Bu nasıl sanat?”
İşte cevabı.
“Tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor.
Dahası... İzleyenin gözlemi gösteri sırasında burada ve şimdi olmalı.
Dikkatini tehlikede toplamak, şimdi ki zamanın, şu anın merkezine kurulmaktır...”
New York MOMA’daki “The Artist in Present” adlı performansından bahsedeyim...
Bir oda içerisinde iki
sandalye ve ortalarında bir masa bulunmakta.
Marina, üç ay boyunca süren bu performansta sandalyelerden birinde sürekli oturmaktadır.
Ve karşısındaki sandalyeye -bu deneyimi yaşamak için- oturan yüzlerce kişinin gözlerine bakmaktadır.
Müzeye gelenlerin ilk karşılaştıkları şey ise dar bir koridorda kapı görevi gören iki çırılçıplak insandır.
Ziyaretçiler Marina’nın yanına gelebilmek için onların arasından ve mecburen iki çıplak insanla temas ederek geçmek zorundadır.
Sanatçı “Cehennemin ortasında bir durağanlık yaratmam gerekiyor” diyor.
Kimsenin yaşamadığı duyguları insanlara göstermek istemiş.
Üç ay boyunca Marina’nın 1 milyona yakın ziyaretçisi olmuş.
“Beden, politika ve sınırları zorlamak” onun sanatının ana temellerini oluşturuyor.
Eserleri dünyanın ünlü müzelerinin koleksiyonlarında yer almakta.
...................
Marina Abramovic onuruna haftanın başında Sabancı Müzesi’nde bir davet vardı.
Kürsüde onu konuşurken izleyenler herhalde çılgınca tehlikeli işlere imza atarak sanat yapan kişi “O olamaz” diye düşündüren bir görüntüdeydi.
Yakında sanatıyla da İstanbul’da olacak...
KANSERE KARŞI YOGA
DEĞERLİ bir kitap... Adı “İyileşme Mucizeleri...”
Dünyanın çeşitli ülkelerinden, ümitsiz hastalar gözüyle bakılan “kanseri yenmiş olanlarla” söyleşileri yansıtıyor. Tıbbın ötesinde hepsinin ortak nok-talarından biri “yoga...”
...............
DR. SUALP Tansan’ın, kurucusu olduğu klinikte, kanser hastalarından en çok “hayır duası alan” tıp adamlarımız arasında seçkin yeri vardır. Ekim, dünya “meme kanseri farkındalık ayı...”
Bu bağlamda Dr. Sualp Tansan ve kliniği mensupları bu farkındalığa katkı sağlayacak, çok özgün ve dikkat çekici bir etkinlik düzenliyor. Gelecek cumartesi İstanbul Maçka Parkı’nda “Yoga...”
Tansan doktorlarından, biyokimya uzmanı Dr. Ayten Can’ın bir özelliği de yoga eğitmenliği... Klinikte tedavi alanlara her cuma günü yoga dersi ver-mekte.
Dr. Ayten Can ile Tansan Kliniği’nin harika insanı Semra Aydın bu etkinliği gerçekleştirmek üzere Dr. Sualp Tansan’ın da katılımıyla Şişli Belediyesi ve Hindistan Konsolosluğu’nun da desteğini almışlar. Yoganın yurdu Hindistan’da Dr. Ayten Can eğitimler almış.
................
CUMARTESİ günü gerçekleşecek etkinliğin programını Burcu Kutlu yapacak.
Sonrasında 14.00-14.15 arası Dr. Ayten Can’la “nefes çalışması...”
14.15-15.00 arası Mahir Aydoğar ile “Vinyasa yogası...”
15.00-15.30 arası Siden Özkan ile “Yin Yoga/Gong eşliğinde ses banyosu...”
15.30-16.00 arası Neşe Akar’la “Meditasyon...”
...............
MODERN tıbbın yanı sıra yoga, özel beslenme, sezgi güçlendirmesi, inanç da “kanseri yenmenin” önemli unsurları...
Sadece meme kanseri olanlar değil, bütün kanser hastalarının ve yakınlarının bu çok değerli etkinliğe katılmasında fayda var. Sadece “şifa bulmak” değil, “önleyici” katkısını da yazın bir kenara..Başta Dr. Sualp Tansan olmak üzere, Dr. Ayten Can, Semra Aydın ve diğer katkısı olanları alkışlıyorum.
Kanserli hastaların hayır dualarının odağı TANSAN Kliniği’nde Dr. Sualp Tansan, Dr. Ayten Can, Başhemşire Semra Aydın ve tüm Tansancılar...
LEZZETLERLE DÜNYA TURU
İKİ Michelin yıldızlı İspanyol şef Paco Roncero yemekleri ve onun kreatif görüntüleriyle keyifli ve ilginç bir akşam yemeği...
14 kişilik uzun bir masa... Duvarlarda 360 derecelik video görüntüleri...
Hangi ülkenin özgün lezzeti sunuluyorsa o ülkeden görüntüler ortasında yemek keyfi.
Meksika, Japon, Fransız ve son yıllarda yükselişte olan Peru mutfağından seçmeler...
Dokuz ayrı özgün lezzet... Ve...
Dünyanın en ünlü şampanyası eşliğinde. Bu deneyimi İstanbul Zorlu Center’daki Raffles Hotel’de yaşadık.
Genel Müdür Christian Hirt “Bu özel sunum için kaç prova yaptık hatırlamıyorum artık. Bu sonuncusu
için sabah 5’te başladık” dedi.
Eski yemeklerin kaldırılması, aynı anda yenilerin verilmesi, ona eşlik eden görüntüler, servis edilen ve her yemekte değişen yıllara ait şampanyayla ilgili bilgiler, lezzetlerin şef Paco tarafından anlatımı... Hepsinin senkron içinde akması gerekiyor. Tek falso
sunumun iddiasına gölge düşürebilir.
....................
Paco Roncero’dan bahsedeyim.
Madrid’deki ünlü Terraza del Casino’da iki “Michelin yıldızı” ve üç “Duia Repsol güneşi” almış bir şef.
Kalıpları kıran yaratıcılığıyla tanınıyor.
“Moleküler gastronomi” dünyasının piri “Ferran Adria-Pioneer” ile çalışmış.
Ardından “avangard mutfağı” yeniden yorumlayarak kendi inovatif lezzetlerine açılmış.
Dünyanın önemli 10 restoranını yönetmiş.
İbiza’daki “Sublimotion” konserini yaratmış. Dünyada ses getiren etkinliklere imza atmış. Bunlar arasında Sir Elton John’un 2011’de Londra’da düzenlediği “kış balosu” da var.
....................
Serüven seçeneklerini de sunayım...
1- Lounge Alanı...
4 çeşit “à la carte” bir tapas menüsü.100 kişiye aynı anda servis.
2- Ana Yemek Alanı...
Pop-up restoranın kalbi olan “Ana Yemek Alanı”nda 6 çeşitten oluşan bir degüstasyon menüsü sunulmakta... Aynı anda 50 konuğa bu deneyim yaşatılabiliyor.
3- 14 kişilik sunum...
(Bunu da yazının başında anlattım.)
....................
Bu 3’üncü tadım kişi başına 2 bin 500 lira... Diğer seçenekler için farklı ve daha az ödemeli sunumlar var.
Bu parayı verenler var mı?
Rezervasyonlar çok sayıda.
Özellikle kurumsal rezervasyonlar...