Altemur Abi de (Kılıç) “görün-mezler gezegenine” göçtü.
Levent Camii’ndeki cenaze töreniyle uğurladık.
Nur içinde yatsın.
.....................
Tabutu Türk bayrağına sarılmıştı.
İki yanında tören mangası yer alıyordu.
Arkasında ise Silahlı Kuvvetler’in çelengi.
Altemur Abi yedek subaylığını Kore’de yapmıştı.
“Kore Gazisi” olduğundan, cenazesi için de askeri tören düzenlenmişti.
Altemur Kılıç “muvazzaf” subay kadar Atatürk’e inançlı, sağlam milliyetçi bir gazeteciydi.
.....................
Diplomasi görevi de yapmıştır.
1970’li yıllarda Türkiye’nin ABD ile arası gene soğumuştu.
TSK’nın Kuzey Kıbrıs harekâtı üzerine ABD, Türkiye’ye “yaptırımlar” uygulamaya başlamıştı.
Bunlardan en ciddi olanı “TSK’ya koyduğu silah ambargosuydu.”
“Yedek parçasına” kadar NATO konsepti içinde bütün silah tedarikini büyük çoğunluğuyla ABD’ye bağlamış olan Türkiye için gerçekten zorlayıcı bir durumdu.
O günlerde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Altemur Kılıç’ı Ankara’ya davet etti.
“Kılıç’a orta elçi unvanı verilerek New York’a atanacağı” haberi de ortak dostlar aracılığıyla duyurulmuştu.
......................
Altemur Kılıç ve Bülent Ecevit Robert Kolej’den arkadaştılar.
Fakat...
Yıllar içinde Ecevit’in “sola” kayması, buna karşılık Kılıç’ın “milliyetçi sağ” duruşu nedeniyle araları açılmıştı.
Daveti aldıktan sonra, Tarabya’daki evlerinde yakın dostlar bir araya geldik.
Altemur Abi kararını zaten vermişti.
Görevi kabul etmeliydi.
“Benim için asıl önemli olan, devletime ve milletime hizmet etmektir. Bunu iyi yapacağıma da inanıyorum” diyordu.
Bunu söylerken heyecanlıydı, sesi titriyordu.
.......................
Gerçekten...
Altemur Kılıç’ın Amerika ve Avrupa’da çok geniş yelpazede, gazetecilerle dostlukları, yakın arkadaşlıkları vardı.
Amerikan basınında Kıbrıs nedeniyle Türkiye aleyhine çıkan yazılar konusunda önleyici ve aydınlatıcı etkisi olabilirdi.
Zaten, Ecevit’ten böyle bir öneri gelmeden önce de kendi inisiyatifiyle Amerika ve İngiltere’deki gazetelere makaleler göndererek Türkiye’yi “aleyhte yayın salvolarına karşı” korumaya çalışmaktaydı. (Bunu yaşamı boyunca iktidarda hangi parti olursa olsun yapmayı sürdürdü.)
Bizi de -belki- “görevi kabul kararının” son sağlaması olarak çağırmıştı.
Gitti...
Çok da başarılı oldu.
........................
Milliyetçilik kökleri, Atatürk’ün en yakın çevresinden olan babası Ali Kılıç’a uzanır.
Kılıç Ali adını da Atatürk vermiştir.
Anlatayım:
Milli Mücadele yıllarında babası Süleyman Asaf Emrullah bir arkadaşıyla Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gelir. Atatürk’ün huzuruna çıkarılırlar.
Atatürk onları uzun uzun sorgudan geçirdikten sonra son sınamasını yapar.
“Asaf benim için her fedakârlığı yapar mısın?”
“Ölümüne yaparım Paşam.”
“O halde masanın üzerindeki şu gaz lambasının şişesini avuçla...”
Asaf hiç tereddütsüz uzanır yanmakta olan kızgın lamba şişesini avucunun içine alır.
Etrafa yanmış et ve deri kokusu yayılır.
Atatürk’ün gözü üzerindedir.
Bir süre öyle geçer.
Asaf’ın parmak ve avuç etleri erimektedir.
Sonunda Atatürk “Tamam bırak, kendini ispatladın” der.
Ve...
Genç Asaf’a İstanbul’da ikamet ettiği semt olan “Kılıç Ali” adını verir.
Yaşamı boyunca da onu hiç yanından ayırmaz.
Altemur Abi de kendini yakma pahasına vatanını, milletini, dostlarını kucaklayan kocaman bir yürekti.
Allah rahmet eylesin.