BAŞROLLERİNDE Audrey Hepburn ve Gregory Peck’in oynadığı filmin adıdır
“Roma Tatili...”
Gazeteci Gregory, Roma’ya gelmiş olan prensesle bir şekilde tanışır, onu Vespa motosikletinin arkasına bindirerek Roma’yı gezdirir. Tatlı bir romantizmi yansıtır film.
***
Birkaç günlüğüne eşim Canan’la birlikte Roma’daydık.
Ona takıldım.
“Gazeteci Güneri sana Roma’yı gezdiriyor”
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Libya’da ABD ve Batılı müttefiklerinin yaptıkları yanlışı, Suriye’de de tekrarlamaktan kaçınmaları gerektiğini” söyledi.
Libya’da çatışmaların “iç savaşa” dönüştüğü süreçte ABD’nin başını çektiği müttefikler “Günahsız siviller, çocuklar, kadınlar öldürülüyor” gerekçesiyle silahlı müdahalede bulunmuşlardı.
O zaman “Başbakan” olan Putin “sivilleri kurtarmak için yapılan bu silahlı müdahale ile daha da fazla sivilin ölmesine yol açılıyor” diyordu.
***
Ancak...
Libya dosyası ile Suriye dosyası arasında önemli iki fark var.
Libya’ya silahlı müdahale “BM Güvenlik Konseyi kararıyla” gerçekleşmişti.
Suriye’ye “Duma’da kimyasal silah kullanılarak, kadınlar, çocuklar, siviller öldürülmekte” gerekçesiyle toplantıya çağırılan BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya “veto” kullandı.
Dünya medyasında “Üçüncü Dünya Savaşı” kapıda mı başlıkları atılmakta.
İki süper güç ABD ile Rusya arasında karşılıklı tehditler uçuşuyor.
Gerçekten dünya nüfusunun yarısını yok edebilecek bir “dünya savaşının” daha eşiğinde miyiz?
...................
Birinci Dünya Savaşı yangını, Bosna’da parlayan bir “kıvılcımla” çıkmıştı.
Avusturya/ Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand o zamanlar devletinin egemenliği altındaki Bosna gezisindeydi.
Bir Sırp milliyetçisi ansızın arabanın önüne çıktı ve tabancasıyla veliaht prense ateş etti.
Bu suikast üzerine Avrupa karıştı.
İSTANBUL’un sahil semti Florya’nın eski adının “Fülürye” olduğunu biliyor muydunuz?
1917 ihtilalinden kaçan ve “Beyaz Ruslar” diye anılan çoğu saray soyluların İstanbul’a gelişleriyle gece hayatı renklendi.
Genç ve güzel asil Rus kızları içkili mekânlarda hizmet veriyorlar, müzik yapıyorlar, dans ediyorlardı.
O yıllara kadar İstanbulluların denize girip “yüzme kültürü” henüz oluşmamıştı.
Beyaz Ruslar sahilleri de değiştirdiler. Plajlar açıldı, zamanla kadın erkek birlikte plajlarda güneşlenmeye, mayolar giyip yüzmeye başladılar.
Çok sevdikleri bir semt de Fülürye’ydi.
Bugünkü Florya.
Önümüzde 3 seçim var.
Takvimde değişiklik olmazsa sırasıyla yerel seçimler, ardından -aynı gün- milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri.
Bugünden bazı notlar.
****
“Gençlerin oyu, AK Parti genel oylarının yüzde 10 altında...”
Nedenleri tartışılır.
Televizyon etkisi ve gençlerin sınırların ötesindeki yaşamlara ilgisi...
Ve liberalleşme trendi.
Dünkü yazımda Putin’in “bir taşra bürokratı, pek de parlak olmayan -eski- gizli servis yarbayı görevinden, ışık hızıyla Rusya Başkanlığı’na yükselişini” anlatan kitaptan (*) satırlar yansıtmıştım.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri öyle görünüyor ki daha da yakınlaşarak sürecek.
“Rusya’nın o tek adamını iyi tanımakta yarar olduğunu” vurgulamıştım.
Yazının sonunda ise Putin’in siyaset DNA’sı için “sadakat, vefa, güvenirlik” özelliklerini sıralamıştım.
***
Bu yazıdan sonra Türkiye siyasetinde izler bırakmış eski dostlarla konu açıldı.
Onlara göre zaten “bu 3 özellik lider alfabesinin ilk 3 harfi...”
Biraz yakın tarihi konuştuk...
Öyle görünüyor ki
“Türkiye-Rusya ilişkileri daha da yakınlaşarak” sürecek.
“Rusya, Putin’dir.”
Dünyanın diğer süper gücü “onun iki dudağı arasındadır.”
O halde Putin’in iyi analiz edilmesi gerekir.
“Vladimir Vladimiroviç Putin: RUSYA’YI AYAĞA KALDIRAN LİDER” adlı kitapta (*) şu satırlar dikkatimi çekti.
Putin, belki de seçimi kaybedeceğini bile bile açıkça, sağ kolu olduğu St. Petersburg Belediye Başkanı Sobçak’ı desteklemiş, hatta kaybetmesi halinde işleme konulacak istifa mektubunu yazdığını açıklamıştı....... St. Petersburg’un seçimi kazanan yeni Belediye Başkanı Yakolev’e “Putin’in geleceğiyle ilgili kararı beklediği”ni söyleyince Yakolev sinirlerine hâkim olamadı, ağzından “O pislik hakkında daha fazla bir şey duymak istemiyorum” sözleri döküldü.
Hemen ardından da sert bir şekilde
Akkuyu Nükleer Santrali’nin dün temeli atıldı.
Türkiye için “hayırlı olmasını” diliyorum.
Bundan 5 yıl önce konuyla ilgili “Nükleer santral konusunda tereddütlerim var” diye yazmıştım.
.....................
Aradan geçen 5 yılda Türkiye’de 2 nükleer santralin “yararlı olacağına” dair bir “evrim” geçirdiğimi belirtmeliyim.
Artık gerekli. (Çevre ve güvenlik duyarlıklarımı koruyorum.)
Nedenlerini yazının sonraki bölümünde yansıtacağım.
.....................