Tarih tekerrürden ibarettir sözünü tarihçiler, uzun süre Atinalı general Tukididis’e atfettiler. Atina ile Sparta arasında yaşanan Peloponez savaşının anlatımı yapmasıyla ünlenen Tukididis, Herodot gibi hakiki bir tarihçi. Romalı hatip Cicero, Herodot’u 'pater historiae' yani tarihin kurucusu, hatta babası olarak adlandırır. Tukididis ile Herodot arasında ise bir fark vardır.
Herodot’un, gezmiş olduğu yerler ve seyahatleri sırasında tanışmış olduğu kişilerle yaptığı sohbetlerden esinlenerek tarihi biraz da bir tiyatro, hikaye gibi kişileri de biraz kahramanlaştırarak 'mübalağa' ile kaleme aldığı bilinir. Tukididis ise, tarihe 'gnomé' yani bilgi, akıl, bilgelik ve rasyonalite getirmiştir. Şehir efsanelerine inanmaz, belgeye, bilgiye ve kaynaklara dayanarak anlatımda bulunur. Peloponez savaşının anlatımındaki en büyük hüneri de bu.
Tarih tekerrürden ibaret sözünün de zamanla aslında Tukididis’in birebir söylenmiş olduğu bir söz olmadığı, daha çok kitaplarında yapmış olduğu tespitlerin yorumlanmasıyla ortaya çıkan bir 'apocryphe' olduğu belirlendi.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı açtığı savaşta, NATO, G7 ve Avrupa Birliği’nin Moskova yönetimine sergilediği tepki soğuk savaşın kaldığı yerden devam edip etmediği sorusunu da akıllara getirmiyor değil. Kimilerine göre, Rusya aslında Sovyetler Birliği’nin milliyetçi bir kimliğe bürünmüş hali. Zira Putin’i neo-Stalinist bir yaklaşım sergileyen bir lider olarak tarif ediyorlar.
Rusya’nın silahlı kuvvetlerinin hantal yapısı, zırhlı birliklerinin istenilen hızda ilerleyememesi de yine örnek olarak gösteriliyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, hem Brüksel’de yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısında, hem de Antalya’da yapılan ADF2022’de, Rusya’nın saldırısının dünyadaki 'yeni normali' tarif ettiğini söyledi.
Askeri açıdan soğuk savaş parametreleriyle düşünmek hatalı olur. Siyasi açıdan Putin’in soğuk savaş jargonu ve tekniğiyle konuştuğu kesin. Zira uzun süre unutulan Kremlinolojistler yeniden piyasaya çıktı. Putin, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Milli Savunma Bakanlığı Sözcüsü Tümgeneral İgor Yevgenyevich’in yaptıkları açıklamaların satır aralarından iyi haber çıkmıyor değil. Bu sayede Ukrayna işgaline katılan Rus ordusunda normal askerlik hizmetini gerçekleştiren ve profesyonel olmayan askerlerin yer aldığını öğrenmiş olduk. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Versailles’da düzenlenen olağanüstü ve gayri resmi AB Devlet ve Hükümet başkanları zirvesini noktalayan basın toplantısında Rusya’dan gelen iki mesajı aldığını, algıladığını ve dikkat edeceğini söyleyen bir beyanı oldu. Macron önce Rusya’nın Avrupa ve Batı tarafından aşağılandığı, kale alınmadığı ve küçük düşürüldüğüne yönelik olarak eleştirilerini hatırlattı. Ardından Versailles’ın simgesi olan ve 1.Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın Müttefikler tarafından aşağılanmasına neden olan 1919 anlaşmasını anımsattı. Ardından da Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın sona ermesi halinde, Batı’nın Rusya’yı Almanya’nın 1919 yılındaki durumuna düşürmemesi gerektiğini ifade etti. Ancak barışın, ateşkesin de tesis edilmesi gerektiğine de vurgu yaptı.
Aslında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla soğuk savaş kaldığı yerden devam etmiyor. Uluslararası ilişkiler, savunma ve dış politika alanında NATO Genel Sekreterinin dediği üzere yeni bir normal yaşanıyor. Rusya’nın konvansiyonel kuvvetlerinin eski hantallığını muhafaza ettiği ortaya çıktı. Ancak Rusya’nın silahlı kuvvetlerini küçümsemek için maalesef yeterli değil. Bu yüzden NATO müttefiklerinin Rusya’nın Ukrayna’daki performansına kanıp, yan gelip yatmamaları gerekiyor.
Ayrıca Rusya’nın propaganda ve algı yönetiminin oluşturduğu tuzaklara da düşmemelerinde fayda var.
Rusya Dışişleri Sözcüsü Maria Zaharova, Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov olsun, Vladimir Putin ve Lavrov, propaganda ve algı yönetimi ile siyasi söylemi karıştırıyorlar. Propaganda söylemi, siyasi söyleme bürünüyor, ve bu yüzden de kendi propagandalarına inanmaya başlıyorlar. Zaman zaman Avrupa’daki ülkelerde de bu sorunsalla karşı karşıya kalıyoruz. Oyla soğuk savaş döneminde propaganda sadece düşmana yapılırdı. Özgür dünyada siyasiler halklarına yönelik olarak propaganda veya algı yönetiminde pek bulunmazlardı. Yeni reklamcılar, halkla ilişkiler ve siyasi pazarlama uzmanları, kullandıkları tekniklerde sanki biraz algı yönetimi, biraz da siyasi söylem ile propaganda karışımı bir yönteme başvuruyorlar.
Bu demokrasilerde çok tehlikeli sonuçlara neden olabilir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’in da Türkiye aleyhindeki söylemi, Zaharova veya Peskov’u aratmıyor. Bu tür söylemler bir NATO müttefikinin başka bir NATO müttefikine söyleyeceği sözler değil. Gelinen noktada, Rusya’nın Ukrayna’da nihai emeline ulaşması çok zor olacak. Ancak yeni normale yönelik olarak da NATO ülkeleri hazırlıklı olmaları gerekiyor.
Uzun bir aranın ardından AB ve KPK toplantısı
Adını unutmuştuk neredeyse. AB-Türkiye karma parlamento komisyonu. Göreve geldiği 2019 yılından bu yana henüz toplanamadı. Türkiye’nin İdlib bölgesine yapmış olduğu askeri operasyona yönelik olarak aşırı tepki gösteren birçok Avrupalı parlamenterler ve onların tepkisine tepki gösteren TBMM üyeleri iki kurumun temsilcilerini bir araya getiren Karma Parlamento Komisyonu’nun (KPK) toplantısını düzenleyemediler. Ancak KPK’nın Avrupalı eş başkanı Sergey Lagondsky önderliğinde önde gelim sorunu aşılarak toplantının yeniden yapılabilmesi sağlandı.
Nitekim konuya ilişkin olarak Milliyet gazetesinin sorularını yanıtlayan Sergey Lagodinsky “KPK’nın yeniden toplanması çok önemli zira iki parlamento arasında üç yıllık bir aranın ardından diyaloğu yeniden başlatacak. Bu sayede uluslararası iş birliği, bölgesel dış politika, ekonomik işbirliği ve geleceği yönelik yönelimleri ele alarak, yeşil mutabakat gibi konuları görüşebileceğiz. Temel hak ve özgürlükler, Türkiye ve AB’deki hukuk devletinin durumu gibi daha hararetli konuları da ele almak için vesile oluşturacak. Zira yaşanan türbülans ve siyasi gündemdeki eksikliklere rağmen, birbirimizin gözüne bakarak sorunlarımızı konuşup fırsatlarımızı birlikte Brüksel’de değerlendirme ihtimaline sahip olacağımızdan da mutluyum” dedi.
Avrupa Komisyonu’nun komşuluk ve genişleme komiseri olan Oliver Varhelyi de ansızın Türkiye konusunda uyandı. 30 aydan beri Türkiye konusunda elinde geldiğince sessiz kalmaya özen gösteren, Türkiye gazetecilerine görünmemek için önemli bir mesai harcayan Varhelyi sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla sessizliğini bozdu. AB-Türkiye ilişkilerinin jargonunu unutmuş görünüyor. Zira Türkiye AB’nin bir partneri değil, AB’ye aday bir ülke konumunda. Ancak yine de AB’nin Türkiye ile pozitif bir gündem yaratması gerektiğini, ekonomik yatırım ve KOBİ’ler ile dijital gündem konusunda çalışma yapmaları gerektiğini dile getiriyor olması iyi bir başlangıç.
Ukrayna-Rusya savaşı sayesinde saflar sıklaşıyor. Her ülke tarafını seçmesi lazım. AB de bu kriz sayesinde Türkiye’yi biraz hatırlamış oldu. Lagodinsky veya AP Türkiye raportörü Sanchez Amor pek unutmamıştı. Ama sair kurumların gündeminden düşmüştü.
Washington antlaşmasının 3’üncü maddesinin önemi
Rusya-Ukrayna savaşında NATO’dan sıklıkla bahsediliyor. İki ülke arasında yaşanan savaşta İttifak üyesi olmanın önemli bir kez daha ortaya çıktı. Ancak NATO’ya üye olmak sadece hak vermiyor. Sorumluluk da veriyor. Zira herkesin dilinde olan kolektif savunmayı sağlayan Washington antlaşmasının 5’inci maddesi sıklıkla gündeme getiriliyor. Ancak asıl olan husus Washington antlaşmasının 3’üncü maddesi. Hatırlanacağı üzere 3’üncü madde “Bu antlaşmanın amaçlarına daha etkin biçimde ulaşabilmek için taraflar, tek tek ve ortaklaşa olarak, sürekli ve etkin öz-yardım ve karşılıklı yardımlarla, silahlı bir saldırıya karşı bireysel ve toplu direnme kapasitelerini koruyacaklar ve geliştireceklerdir”. Bir başka deyişle NATO’nun kolektif savunma imkanlarından yararlanmadan önce ülkeler kendilerini savunma için imkan ve yetenek geliştirmeleri ve satın almaları gerekiyor.
Rusya’nın Ukrayna’da sergilediği kötü askeri performansa kanmamak gerek. Bu çerçevede Madrid’de düzenlenecek olan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde İttifak hem yeni tehditlere karşı hazırlıklarının niteliklerini değiştirecek, hem stratejik konseptini güncelleştirecek, hem de üye ülkelerin tehditlere karşı daha hazırlıklı olmaları için bir yol haritası düzenleyecek. ADF2022 forumuna katılmak üzere Antalya’ya giden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de NTV’den Deniz Kilislioğlu’na verdiği röportajda bu hususun altını çiziyor. NATO ülkelerinin, sivil savunma, askeri açıdan her tür ihtimale karşı hazırlık yapmaları gerekiyor. Ayrıca imkan ve yetenek geliştirmeleri şart. Geliştiremiyorlarsa da müttefiklerden satın almaları farz. Bu bağlamda da Suriye ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimden dolayı bazı NATO müttefiklerinin Türkiye’ye getirdikleri silah kısıtlamasını da gözden geçirmekte fayda yok değil.