Geçtiğimiz Cumartesi gününden bu yana dünya maalesef başka bir çağda kalmış, başka bir yüzyıla ait görüntüler ile yeniden karşı karşıya kaldı. ABD ve Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği terör saldırısı ve meydana gelen katliamın ardından İsrail kuvvetlerinin buna askeri cevabı, diplomatik balede yapılan açıklamalar, tarafların gerilimi artırmaya devam ederek, birbirlerine karşı üstünlük sağladıklarını gösterme çabaları neticesinde şahit olduğumuz görüntüler artık dayanılması zor.
Biraz soluklanalım ki bu durumun yaşanmasına neden olan siyasiler ve 1995 yılından bu yana Ortadoğu’da yapılan hatalar üzerine odaklanıp, kahrolup, çaresizlik ve umutsuzluğa bürünmeyelim. Barış güvercininin kanatlanmasını savunmak için henüz çok erken gibi görünse bile, o güvercini düşünelim ki, kalbimizde, aklımızda, ruhumuzda kimseye karşı kin, nefret, düşmanlık tohumları filizlenmesin. Siyasilerin, terör örgütlerinin ve onları besleyen veya destekleyen ülkelerin yaptıkları değerlendirme hatalarının, yanlış kararların ve adımların yarattığı karanlık atmosferin girdabına kapılmayalım, etkisine girmeyelim. Biraz soluklanalım ve bu sayede dünyada benim gibi neredeyse 300 milyon üniversite mezunu bulunmasına rağmen, dünyadaki sorunların barışçıl bir şekilde çözülmesine katkıda bulunamamanın acizliğini düşünmeyelim. Yapay zeka, kuantum bilgisayarı ve her tür teknolojik gelişmeyi icat eden insanoğlunun akıl almaz davranışları sonucu birden asırlar gerisine, karanlık çağlara ışık hızıyla dönmemizin üzüntüsünü erteleyelim. Nefes alalım ve İsrail-Hamas çatışmasının Avrupa kıtasına sıçrıyor olmasından aşırı düzeyde kaygılanmayalım, soğukkanlılıkla, Fransa, Belçika, Almanya ile NATO’ya üye ülkelerin istihbarat ve kolluk kuvvetlerine güvenelim. Son 48 saatte Fransa’da meydana gelen radikal İslam kökenli saldırıları önlemek için seferber edilen 10 bin polis ve jandarmaya ek olarak 7 bin askerin görevlendirilmeleri geçici bir adım olsun.
Biraz soluklanalım ve 7 yaşında beyninde ameliyat edilemeyen ölümcül habis bir tümöre sahip olan Belçikalı Lucas’nın Fransa’da bulunan Gustave-Roussy enstitüsünün deneysel düzeydeki tedavisi sayesinde 5 yıl sonra normal hayatına kavuşup, ölüm riskini tamamen geride bırakarak hayata tutunmaya devam edebileceğine sevinelim. Umudumuzu kaybetmeyelim çünkü aslında her şey karanlık görünse bile, bazı ufak ışıltılar yok değil. Örneğin AB nihayet eski adıyla Twitter, yeni adıyla X’e sahte ve yalan haber yayma konusunda soruşturma başlatma kararı aldı. Keza Youtube’un da şiddet içeren propaganda, yalan haber ve dezenformasyon videolarını yayından kaldırmaları için emir niteliğinde bir tahkikat başlattı. Derin bir nefes alalım ve şimdiden telaffuz etmesek bile gözlerimizi kapatıp Ortadoğu ve dünyada barışı hayal edelim, neye benzeyebileceğini tahayyül edelim. Biraz soluklanalım ve evren içerisinde insanoğlunun yaşadığı bu dünyanın minik bir bezelye parçası, hatta karıncanın bir ayağı büyüklüğünde bir yer olduğunu hatırlayalım, hatta dünya üzerinde hala birbirleriyle geçinemeyen insanların kavgalarını neden Ay’a, Mars’a veya evrendeki başka gezegenlere taşımak istediklerini düşünelim, aklımızda şekillendirelim. Soluklanalım ve sağduyumuz ile soğukkanlılığımızı yitirmeyelim. Çünkü dünyanın şahit olduğu manzara hiç de parlak değil.
Türkiye, NATO ve bir haksız itham daha
Gün geçmiyor ki, kah bakanlar kah liderler düzeyindeki bir NATO toplantısında, Türkiye suçlanmasın. En son örnek geçen hafta NATO Savunma Bakanları toplantısında yaşandı. Dünyanın önde gelen bir haber ajansı, bir ‘Batılı’ diplomatik kaynağa dayanarak, Türkiye’nin NATO’nun Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlamasına karşı çıktığını iddia etti. Bu iddia tabii Ankara, Brüksel ve Washington’da geniş yankı uyandırdı. Oysa NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tüm müttefikler adına terör örgütü Hamas’ın saldırısını kınadıklarını çok açık bir şekilde söyledi. NATO Genel Sekreteri bu tür bir açıklamayı genel olarak kendi inisiyatifiyle yapmaz. Müttefiklerin nabzını önceden ölçer, sınar ve açıklamasını ona göre yapar. Bazen dilin inceliklerinden yararlanıp yoruma elverişli kelimeler de pekala kullanabilir.
Kolları sıvayıp bu hususta Kuzey Atlantik Konseyinden bir bildiri veya karar yayınlamak üzere herhangi bir çalışma başlatıp başlatılmadığını araştırdım. Normalde NATO’nun yazmanlığı veya müttefiklerden bir grup ülke taslak bir metin hazırlarlar. Bu metin daimi temsilci yardımcıları düzeyindeki komitede şekillenip üye ülkelerin onayına sunulur. Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği terör saldırısının ardından NATO Genel Sekreteri’nin kabinesi, NATO yazmanlığı veya Quad olarak bilinen ABD, Almanya, İngiltere, Fransa dörtlüsünün veya İtalya’nın da eklendiği Quint formatındaki 5 ülkenin NATO Savunma Bakanları toplantısında Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlayan bir taslak metin sunmadığı ortaya çıktı. Rivayet o ki, ‘böyle bir metin sunulacaktı ancak nasıl olsa Türkiye hayır diyeceği için müttefikler arasında çatlak ses görüntüsü vermemek amacıyla böyle bir çalışma başlatılmadı’. Bunun basbayağı bir niyet okuma, hatta niyet tellaklığı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira Türkiye, NATO nezdinde bu tür ifadelere itiraz etmiş olsaydı, NATO Genel Sekreteri’nin tüm üye ülkeler adına yapmış olduğu açıklamaya itiraz eder, açıklama yapıldıktan sonra da protestosunu dile getirirdi. Aslında olay, fırsattan istifade ederek Türkiye’ye çamur atmak. Ancak ‘bazı’ müttefiklerin Türkiye’ye yönelik bu tavrı ve tutumu son derece kaygı verici boyutlara ulaşıyor. Stoltenberg’in açıklamasına Türkiye asla itiraz etmedi. Gerisi hurafe.