ABD Başkanı Joe Biden’in 2024 yılında düzenlenecek olan seçimlerinde yeniden aday olacağını açıklaması Avrupa’da genel olarak memnuniyetle karşılandı. Kuşkusuz Biden’in sağlık durumu, çalışma kapasitesi, yaşı, akıllarda soru işaretleri oluşturmuyor değil. Zira ABD’nin en yaşlı başkan adayı sıfatına sahip olacak olan Biden’ın 2024-2028 yılları arasında dünyayı bekleyen önemli sorunlara çözüm bulabilecek enerjiye sahip olup olmayacağı merak ve endişe konusu. Öte yandan Demokrat parti, Biden’in iktidarı sırasında, ilerde onun yerini alabilecek potansiyel bir halefi göreve ve görücüye hazırlamadı.
Rusya-Ukrayna savaşı gölgesinde ABD eski başkanı Donald Trump’ın yeniden aday olma hayali, tekrar iktidara gelme ihtimali, Brüksel’i son derece tedirgin ediyor. NATO ve AB kurumlarında Biden’ın oldukça ılımlı bir politika güttüğü kanısı var. Zaman zaman Avrupa’yı dışlayan politikalara imza atsa bile, çevre, temel hak ve özgürlükler ve güvenlik alanında Avrupa ülkeleriyle oldukça uyumlu bir politika güdüyor. Biden hiçbir şekilde ABD’nin dünyadaki önder, kimilerine göre de hegemonik konumundan vazgeçmiş değil. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da bu hususa biraz beceriksiz, biraz da zamansız bir şekilde olsa da dikkat çekti.
Avrupa’yı kırmıyor
George Bush veya Donald Trump’ın aksine Biden, ABD’nin bu politikasını biraz daha yumuşak bir dille, kalpleri kırmadan hayata geçirmeye çalışıyor. Ekseriyetle de partnerlerinin, müttefiklerinin rızasını alıp en azından dayatıcı bir görünüm sergilememeye çalışıyor. Biden’ın bu tutumu asla ABD’nin stratejik odağını Pasifik ve Asya bölgesine yöneltme iradesini değiştirecek nitelikte değil. Ancak Avrupa’yı sevindiren hususlar arasında Biden’ın başkanlık seçimlerini yeniden kazanması halinde, 4 yıl daha Avrupa ile ABD arasındaki siyaset, dış politika, ekonomi ve ticaret alanlarındaki görüş ayrılıklarına diyalog yoluyla, kazan-kazan formülüyle çözüm bulabilme umudu. Avrupalı müttefikler ile ABD arasında daha uyumlu bir birliktelik, ayrıca kürtaj hakkı, azınlık hakları, kalkınma politikaları gibi toplumsal konularda daha uyumlu politikalar ve ABD tarafından kale alınmaya devam eden bir Avrupa ihtimallerini artıracak Biden’ın seçimi.
Öte yandan Avrupa kuşkusuz yekpare bir görüntü sergilemiyor. Giorgia Meloni İtalya’sı sanki Trump’ı tercih ediyor gibi. Ancak kendini yeni Avrupa’nın yükselen değeri olarak konumlandıran Polonya’da Biden veya Trump’ın iktidara gelmesi, Varşova yönetiminin atlantisist politikalarını olumsuz etkileyecek halde değil. Keza Çekya’nın yeni Cumhurbaşkanı Petr Pavel de Biden’ı tercih eder. Küçük Avrupa, yani AB’nin kurucu ülkeleri ve Danimarka, İrlanda gibi ülkelerin dahil olduğu çekirdek Avrupa ziyadesiyle Biden’ı yeğliyor. Nitekim Trump’ın dönmesi halinde, Avrupa’nın Washington tarafından kale alınmama ihtimali, ABD’nin dış politikasını Pasifik ve Güneydoğu Asya’ya keskin bir şekilde yönlendirmesine, Avrupa’nın da bu yeni coğrafyada söz sahibi olmamasına neden olabilir. Macron’un da “AB’nin ABD ve Çin arasında üçüncü kutubu oluşturması gerekiyor, ABD’nin gölgesinde ilerlememesi gerekiyor” şeklindeki görüşü belki bundan kaynaklanıyor. Ancak esastan çok usul ve zamanlama hatası yaptığı için, Macron’un açıklamaları tepkilere neden oldu.
Kuzey Denizi zirvesi
Belçika Başbakanı Alexandre de Croo, hafta başında, Kuzey Denizi’nde kıyısı olan ülkelerin liderlerini Oostende kentinde bir araya getirerek, ilk Kuzey Denizi zirvesini gerçekleştirdi. De Croo toplantının amacının “Kuzey Denizi’ni dünyanın en büyük yeşil enerji santrali yapmak” olduğunu söyledi. Bölgede 2030’a kadar 130 gigavat, 2050’ye kadar da 300 gigavat deniz üstü rüzgar elektrik üretim kapasitesi kurulmasını hedeflediklerini, bunun Avrupa’nın enerji bağımsızlığı için önemli olduğuna dikkat çekti. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen (VDL) de AB’de ilk defa gaza kıyasla rüzgar ve güneşten daha fazla elektrik üretildiğini söyledi. Ayrıca “Rus fosil yakıtlarına olan bağımlılığımızdan kurtulmayı başardık” dedi. VDL’in dikkat çektiği bir başka konu da Avrupa kıtasının kritik altyapılarına yönelik güvenlik tehdidi. AB’nin kritik altyapı saldırılarına müdahale konusunda hızlı adımlar attığını anlatan VDL, bir stres testi programı üzerinde çalıştıklarını da ifade etti. NATO ile birlikte çalıştığını hatırlatarak, NATO ile olası bütün tehditleri içeren ortak bir görev gücü oluşturduklarını söyledi.
Aynı gün Belçika askeri
istihbarat teşkilatı SGRS Başkanı Amiral Robberrecht de Belçika basınına ülkenin ilk askeri istihbarat değerlendirme raporunu sunarken, son 30 yıldan bu yana, Rusya ve Çin’den Belçika’ya ait kritik altyapılara yönelik tehdidin çılgın bir oranda arttığını açıkladı. Demeci verdiği günlerde de Eurocontrol siber saldırı teşebbüsü ile karşı karşıya kaldı. Ancak saldırı Avrupa semalarındaki uçuşları etkilemedi. En azından şimdilik. Siber ve kritik altyapılara yönelik saldırıların önümüzdeki dönemde artarak devam etmesi bekleniyor. Bir taraftan bunların engellenmesi, diğer yandan da saldırı halinde kritik altyapıya alternatiflerin olması son derece önemli.
Çinli büyükelçiden provokatif açıklama
Lu Shaye isminin Türkiye’de bilinmemesi çok doğal. Shaye, Çin’in Paris Büyükelçisi. Ancak provokatif açıklamaları, sosyal medyada agresif paylaşımları, büyükelçinin ününün Fransa sınırlarını aşmasına neden oldu. Fransız haber kanalı LCİ’nin konuğu olan Shaye, Rusya-Ukrayna savaşı ve ABD ile Avrupa’nın Tayvan konusundaki kaygıları hakkında Çin’in resmi görüşlerini paylaştı. Shaye sohbetin bir yerinde Tayvan ve Kırım’ın statüsünü karşılaştırırken, soğuk savaşın sonunda bağımsızlığını kazanan merkez ve doğu Avrupa ülkelerinin statülerini ve bağımsızlıklarını sorguladı. Yetmedi, bağımsızlık statülerinin henüz uluslararası hukuk tarafından tanınmadığını iddia ederek, birçok ülkenin tepkisine neden oldu.
Shaye’in açıklamalarının Macron’un Çin ziyaretinin hemen ardından gerçekleşmiş olması takvimin azizliğinden kaynaklanıyor, ancak kötü bir tesadüf oldu. Kısa bir sessizliğin ardından önce Fransa dışişleri bakanlığı büyükelçinin sözlerine açıklık getirmesini talep eden yazılı bir açıklama yayınladı, ardından da AB’nin neredeyse bütün ülkeleri, Shaye’in eski Sovyet ülkeleriyle ilgili ifadesini kınayarak, başta Estonya, Litvanya, Letonya olmak üzere, Türk diplomasi dilinde MEDAÜ olarak adlandırılan merkez ve doğu Avrupa ülkelerin bağımsızlıklarına sahip çıkan açıklamalarda bulundular. Pekin yönetimi de uzun bir aranın ardından büyükelçilerini adeta ters köşeye düşürerek, açıklamalarına katılmadığını, Pekin yönetiminin eski Sovyetler Birliği ülkelerinin bağımsızlıklarını tanıdığını ve statülerini sorgulamadığını vurguladı.