Güldener Sonumut

Güldener Sonumut

ntvbenelux@gmail.com

Tüm Yazıları

Avrupa’da okullar açıldı. Avrupa Birliği (AB) kurumlarında da bir hareketlilik söz konusu. Geçen hafta da dile getirdiğim üzere konulardan biri, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in, 2030 yılına kadar Balkanların üye olmasını hedefledikleri yönündeki “önemli” açıklaması. Bu açıklamadan önce Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, düzenledikleri “gayri resmi Balkanlar zirvesi” sırasında Balkan ülkelerinin AB’ye üyelik sürecinin ivmelenmesine ilişkin önemli mesajlar vermişti.

Haberin Devamı

Michel, Türkiye açısından soru işaretlerine neden olan açıklaması, Slovenya’nın Bled kentinde düzenlenen Bled Strategic Forum’da yaptığı konuşma sırasında geldi. Nitekim Balkan ülkelerinin AB üyelik süreci konusunda yaşadıkları hayal kırıklıklarını vurgulayan, AB’ye üyelik sürecinin sadece idari ve hukuki bir işlem olmadığının altını çizen Michel, halkların da bu süreci arzulamaları ve kucaklamaları gerektiğine vurgu yaptı. Ancak maalesef Türkiye’den hiç bahsetmedi...

Aynı şekilde AB dönem başkanlığını 30 Haziran’da İsveç’ten devralan İspanya, Toledo kentinde, Gymnish olarak da bilinen gayri resmi bir AB Dışişleri Bakanları toplantısı düzenledi. Toplantıya Türkiye adına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı davet etme fırsatını maalesef değerlendirmedi.

Yararlı olabilirdi!

Oysa Gymnish toplantısının gündemi, Ukrayna’da barış süreci parametreleri, Rusya ile ilişkiler ve Afrika’ydı. Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ile birlikte Afrika, Orta Doğu, Rusya gibi konularda diğer AB dışişleri bakanları arasında kuşkusuz en bilgili ve tecrübeli bakan olan Fidan, Niger, Gabon, Burkina Faso, hatta Kameron gibi ülkelerde yaşananlar konusunda aydınlatıcı bilgiler paylaşabilirdi. Türkiye’nin bu coğrafyalarda Avrupa ülkelerine ne şekilde yardımcı olabileceğinin de ipuçlarını verebilirdi. AB ülkelerinin dışişleri bakanları, böylelikle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yarın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Soçi’de yapacağı görüşmeler ışığında, Tahıl Koridoru ve Ukrayna savaşı konusunda Türkiye’nin çabalarını dinleme, AB’nin de kaygı ve beklentilerini, görüşlerini ilk ağızdan aktarma fırsatını da değerlendiremedi elbette.

Haberin Devamı

Bu konuyu İspanya’nın diplomatik acemiliğine yazamayız, zira İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares ülkesinin eski Paris Büyükelçisi, önemli bir diplomat. Keza İspanyol olan ve Albares’le partidaş olan AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de aynı şekilde tecrübeli bir siyasetçi.

Avrupa’nın Afrika, Balkanlar, Ukrayna-Rusya savaşı ve Ortadoğu konusunda karşı karşıya kaldığı gerilimleri, durumları göz önünde bulundurduğumuzda, gerek Balkanların AB ve NATO yörüngesinde kalmaları gerek Afrika’da Transatlantik topluluğun çıkarlarını muhafaza etme gerekse de Rusya-Ukrayna eksenindeki savaşın etkilerini azaltma hususunda Türkiye’yi kaale almak, görüşlerini dinlemek ve stratejik iş birliği zeminini oluşturmak AB ülkelerinin de son derece yararına olur. Üstelik Türkiye ile yeni bir sayfa açmaya hazırlanan AB’nin, dış politika ve güvenlik ile ticaret alanında sağlayacağı iş birliği, Birlik’in de güvenliğini pekiştirip, istihdam sağlaması hatta rekabet gücünü muhafaza etmesine yardımcı olabilir.

Haberin Devamı

Önemli olan vizyon

Kaçırılmış bir fırsatın ardından yeni fırsatların daha iyi bir şekilde değerlendirilmesini dilemek gerekiyor. Nitekim, Balkanlar’ın AB üyeliği için, temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti ve yasal düzenlemelerin son derece önemli olduğunun altını çizen Michel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adli yıl açılışında Türkiye’de yeni bir anayasa çalışmasının sinyalini veren konuşmasına da kulak vermesi gerekirdi. Bu yeni anayasa çalışması, belki de Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler konusundaki eksikliklerini çözme yolunda önemli bir fırsat olabilir. Bu fırsatın iyi bir şekilde değerlendirilmesinden, sadece Türkiye değil, aynı zamanda AB de yararlanabilir...

Önemli olan, stratejik vizyon meselesi. Bu alanda Fransa, Hollanda, Almanya, Belçika, İtalya gibi ülkelerde Türkiye lehine önemli gelişmeler yok değil. Ancak AB kurumları, şimdiden Avrupa Parlamentosu seçim yarışına girmiş gibi görünüyor... Oysa bu dönemde AB-Türkiye ilişkilerini, kısık ateşte, kendi buharında sessizce pişirmek gerekiyor. Arada tuzunu ve baharatını da eksik etmeden. Bu sayede Türkiye’deki yerel seçimler ve AP seçimleri geride kaldıktan sonra yeni Avrupa Komisyonu ve AB kurumlarıyla birlikte AB-Türkiye ilişkileri kazan-kazan modeline dayalı bir formül üzerinde kalıcı bir birliktelik için inşa edilebilir... Ancak bunun için stratejik vizyon, yaratıcılık ve uzun vadeli düşünme gerekli...

AB Türkiye fırsatını değerlendirecek mi

AB Türkiye fırsatını değerlendirecek mi

Laudrut’ın halefi için ciddi rekabet

AB’nin Türkiye temsilcisi Büyükelçi Nikolaus Meyer-Laudrut’un görev süresi sona ermek üzere. 2020 yılından bu yana Türkiye’de görev yapan Laudrut ya Almanya Dışişleri Bakanlığı’na dönecek ya da AB kurumlarında kendine bir yer edinecek. Gerek AB gerekse Almanya açısından, Türkiye’deki görevi sırasında AB-Türkiye ilişkilerinde derin bir kriz yaşanmadı. O bile kar sayılabilir. Durma noktasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılması konusunda da imkanları dahilinde çaba sarf etmedi değil.

Laudrut ayrılacak ve şimdiden AB kulislerinde iki kayda değer aday AB’nin Türkiye temsilciliği için önemli bir “iç yarışın” içerisindeler. Birinci isim Hollandalı Angelina Eichhorst. Diğeri ise İngiliz kökenli Simon Mordue. Eichhorst halen AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Avrupa, Türkiye ve Orta Asya’dan sorumlu Genel Müdürü. Mordue ise AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in kabinesinde baş dış politika danışmanı. AB Dış İlişkiler Konseyi’nin gündeminden sorumlu.

Eichhorst, Cathy Ashton’nun Yüksek Temsilci olduğu dönemden beri Türkiye dosyası dahil AB’nin dış politikası konusunda dirsek çürüttü. Mordue da uzun yıllar Avrupa Komisyonu’nun Genişleme Genel Müdürlüğü’nde Türkiye masası direktörlüğü yaptı. Her ikisi de Türkiye’yi çok iyi tanıyor. Eichhorst geçmişte AB’nin Beyrut temsilciliği görevini üstlendi. Bununla birlikte AB’nin Suriye temsilciliğinde de görev aldı. Avrupa Komisyonu’na girmeden önce de Birleşmiş Milletler’in New York ofisinde çalıştı.

AB kurumlarının işleyişi ve AB-Türkiye ilişkilerinde taşıdığı vizyon açısından bakarsak iki değişik aday var. Eichhorst AB-Türkiye ilişkilerine felsefi bir yaklaşım sergiliyor. Mordue biraz daha pragmatik bir politika güdüyor. Gönlümden geçen adayı dile getirmiyorum. Ancak her iki aday da güçlü simalar. Biri AB Konseyi’ne daha yakın. Diğeri sistemle yani AB kurumlarının bütünüyle uzlaşmış ve benimsenmiş bir aday.

İyi olan kazansın.