Avrupa Birliği’nin (AB) terör örgütleri listesinde yer alan Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırıdan bu yana yaklaşık 4 hafta geride kaldı. Savaş devam ediyor. Ancak bu savaş, Avrupa’da yaşanan bazı ilginç, hatta tehlikeli diye adlandırılabilecek gelişmeleri de gölgelemiyor değil. Bilindiği üzere AB’ye üye ülkelerde geleneksel olarak aşırı sağ, yabancı düşmanı partiler, yasal veya yasadışı yollarla Avrupa ülkelerine girmiş olarak göçmenlerden ‘kurtulmak’ için, ırkçılık sınırını zorlayan, popülist söyleme dayalı korkunç vaatlerde ve açıklamalarda bulunuyorlar. Bunun örnekleri Fransa’da Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Marine Le Pen’in söyleminde veya kısa adı AfD olan Almanya için Alternatif veya Hollanda’daki Özgürlükler Partisi (PVV) mensuplarının açıklamalarında sıkça yer alıyor.
2008’de değişti
Yakın zamana kadar etkili olmayan bu söylem 2008’den, yani küresel mali krizin yaşandığı tarihten bu yana etkisini göstermeye başladı.
Avrupa Birliği ve NATO’ya ev sahipliği yapan Belçika’nın başkenti Brüksel korkunç bir terör saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Belçika ile İsveç arasında oynanan maçı fırsat bilip başkentte bulunan İsveç vatandaşlarını hedef alan Abdelsalem Lassoued, 12 saat boyunca terör estirdi. Okuyucularımız Salı ve Çarşamba günleri yayınlanan Milliyet gazetesinde saldırının ayrıntıları hakkında geniş bilgi sahibi oldu. Etkisinin azaldığı düşünülen terör örgütü DAEŞ’in her şeye rağmen bir gündemi, izole de olsa bazı imkan ve yeteneklerinin bulunduğu ortaya çıktı. Daha da vahim olan şu: Belçika kolluk kuvvetleri ve adli makamları, 45 yaşındaki Tunus uyruklu terörist hakkında çok sayıda bilgiye sahipti. Vahamete vahamet ekleyen konu ise, Belçika’nın Adalet ve Göçten Sorumlu Bakanlarının açıklamalarının aksine, Tunus devleti, ülkede cinayet suçundan 26 yıl hapse mahkum olan Lassoued’in Belçika’dan iadesini talep etmiş, ancak konuyu değerlendirmek üzere görevlendirilen hakim,
Geçtiğimiz Cumartesi gününden bu yana dünya maalesef başka bir çağda kalmış, başka bir yüzyıla ait görüntüler ile yeniden karşı karşıya kaldı. ABD ve Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer alan Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği terör saldırısı ve meydana gelen katliamın ardından İsrail kuvvetlerinin buna askeri cevabı, diplomatik balede yapılan açıklamalar, tarafların gerilimi artırmaya devam ederek, birbirlerine karşı üstünlük sağladıklarını gösterme çabaları neticesinde şahit olduğumuz görüntüler artık dayanılması zor.
Biraz soluklanalım ki bu durumun yaşanmasına neden olan siyasiler ve 1995 yılından bu yana Ortadoğu’da yapılan hatalar üzerine odaklanıp, kahrolup, çaresizlik ve umutsuzluğa bürünmeyelim. Barış güvercininin kanatlanmasını savunmak için henüz çok erken gibi görünse bile, o güvercini düşünelim ki, kalbimizde, aklımızda, ruhumuzda kimseye karşı kin, nefret, düşmanlık tohumları filizlenmesin. Siyasilerin, terör
ABD ve Avrupalı Müttefikler, Hamas’ın İsrail’e gerçekleştirdiği terör saldırısının ardından Tel Aviv’in Gazze’ye başlattığı askeri harekatın bölgeye sıçramasını engellemeye çalışıyor.
İki gün süren NATO Savunma Bakanları toplantısının ardından basın mensuplarıyla bir araya gelen Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, sivillere yönelik her türlü eylemin yanı sıra sivil yerleşimleri hedef alan tüm saldırıların kınandığını söyledi. Gelinen noktada Türkiye ve müttefiklerin temel hedefinin rehinelerin serbest bırakılması olduğunu belirten Güler, aynı şekilde Gazze’deki çatışmanın diğer cephelere sıçramasının önlenmesi ve çatışmanın gecikmeden sona erdirilmesi olduğunu vurguladı. Bölgede kalıcı barışın tesis edilmesinin önemine vurgu yapan Bakan Güler “Bir an evvel barış görüşmelerine başlanması, uluslararası toplumca da desteklenen iki devletli çözüm çerçevesinde mesafe katedilmesi gerekir. Kalıcı barışın yegane yolu budur” dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da
Brüksel’de bir araya gelen NATO’ya üye ülkelerin Savunma Bakanları toplantısının ikinci gününde, Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği saldırı değerlendirildi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant video konferans yoluyla bakanlara Hamas’ın İsrailli sivillere ve bazı NATO müttefiklerinin vatandaşlarına karşı gerçekleştirdiği saldırılar hakkında bilgi verdi. Genel Sekreter Jens Stoltenberg, NATO’nun ‘terör saldırılarını mümkün olan en güçlü şekilde kınadığını’ söyledi ve “İsrail yalnız değildir” dedi. Tüm müttefiklerin İsrail’le dayanışma içinde olduklarını ifade eden Stoltenberg, “Müttefikler İsrail’in bu haksız terör eylemlerine karşı orantılı bir şekilde kendini savunma hakkına sahip olduğunu açıkça belirttiler” dedi. Hamas’a tüm rehineleri derhal serbest bırakması ve sivillerin mümkün olan en iyi şekilde korunması çağrısında bulunan müttefikler, hiçbir ülke ya da örgütün bu durumdan faydalanmaya ya da durumu
Avrupa Birliği’nin (AB) terör örgütleri listesinde yer alan Hamas’ın İsrail’e yönelik şiddetli saldırıları sonrasında, Avrupa ülkelerinin Filistin’e sağladığı mali yardımlar konusunda tartışma çıktı. Almanya’da yayınlanan “Welt Am Sonntag” gazetesi, Hamas’ın İsrail’e karşı düzenlediği ve 1000’e yakın kişinin ölmesi, 2500’i aşkın kişinin de yaralanmasına neden olan terör saldırısında Almanya’nın da dolaylı payı olduğunu iddia etti.
Gazete, Almanya’nın, Filistin’de terör örgütlerine yakınlığıyla bilinen okullarda ders kitaplarını finanse ettiğini hatırlatarak, Hamas’ın bu mali imkanlardan yararlanarak saldırılar için kaynak oluşturduğunu, daha fazla militanın örgüt saflarına katılmasına neden olduğunu savundu. Bununla birlikte Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, önceki gün, Berlin’in Filistin yönetimine sağladığı mali yardımları gözden geçireceğini açıkladı. Avrupa Komisyonu ise, AB’nin Filistin’e bu yıl vermeyi taahhüt ettiği 691 milyon euro’luk
Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını üstlenen İspanya, Granada kentinde iki önemli zirveye ev sahipliği yaptı. İlk toplantı, kısa adı “AST” olan Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesiydi. AST biraz sönüktü. Zira Türkiye toplantıya davetliydi, ancak Fransa ve Almanya, Ankara’nın Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda düzenlenmesi planlanan 5’li oturumda yer almasını istemedi. Azerbaycan ısrar etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise diretti. Sonuçta Türkiye, AST toplantısına katılmama kararı aldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de Türkiye’nin davet edilmemesi üzerine zirveye katılmama kararı aldı. Böylece AST toplantısı sadece AB ülkelerinin Balkan ülkelerine “2030 yılına kadar Birlik’i üye olmak üzere gereken hazırlığı yapın” mesajıyla sınırlı kaldı. Macron’un tavrını, Fransa-Türkiye ilişkilerini daha sonra yazacağım. Ama AB’ye stratejik otonomi ve egemenlik kazandırma peşindeki Fransa ile Almanya, önemli bir fırsatı tepmiş oldu.
İkinci gün ise
Hafta içinde Avusturya’nın başkenti Viyana, ilginç bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Kısa adı AGİT olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na ev sahipliği de yapan Avusturya’nın Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Merkez 5 olarak da bilinen diğer C5 ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla bir araya gelerek Avrupa ülkelerine Rusya ile köprüleri atmama çağrısında bulundu.
C5, aslında Kovid döneminde aşı ve tıbbi malzeme ihtiyacını karşılamak üzere kuruldu. Gayri resmi siyasi işbirliğini öngören Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinden oluşuyor. Ufak, ancak kendi çapında önemsiz denmeyecek 5 ülkeyi bir araya getiriyor. Zira Avusturya, Çekya, Macaristan, Slovakya ve Slovenya’dan oluşan C5 ülkelerinin toplam nüfusu 37 milyon, toplam GSYH’ları da 1 trilyon Euro.
Başlarda Kovid aşısı, ekonomik destek ve pandeminin ekonomik ve sosyal etkileriyle mücadele konularında işbirliği yapan C5, zamanla dış politika ve bölgesel konularda da bir araya gelmeye başladı. Nitekim AGİT’in merkezi olan Viyana’dan Avrupa ülkelerine