Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını üstlenen İspanya, Granada kentinde iki önemli zirveye ev sahipliği yaptı. İlk toplantı, kısa adı “AST” olan Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesiydi. AST biraz sönüktü. Zira Türkiye toplantıya davetliydi, ancak Fransa ve Almanya, Ankara’nın Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda düzenlenmesi planlanan 5’li oturumda yer almasını istemedi. Azerbaycan ısrar etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise diretti. Sonuçta Türkiye, AST toplantısına katılmama kararı aldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de Türkiye’nin davet edilmemesi üzerine zirveye katılmama kararı aldı. Böylece AST toplantısı sadece AB ülkelerinin Balkan ülkelerine “2030 yılına kadar Birlik’i üye olmak üzere gereken hazırlığı yapın” mesajıyla sınırlı kaldı. Macron’un tavrını, Fransa-Türkiye ilişkilerini daha sonra yazacağım. Ama AB’ye stratejik otonomi ve egemenlik kazandırma peşindeki Fransa ile Almanya, önemli bir fırsatı tepmiş oldu.
İkinci gün ise Granada, Gayri Resmi AB Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirvenin ana gündem maddesini “AB’nin stratejik egemenlik arayışları için 27’lerin atması gereken adımlar” diye özetleyebiliriz. Aslında zirve sayesinde AB’nin hangi konularda görüş ayrılıkları yaşadığı ortaya çıktı. Balkan ülkelerinin AB üyeliğine Fransa, Hollanda ve Almanya gibi ülkeler aslında pek de sıcak bakmıyor. Ancak Balkanları Rusya’ya veya Çin’e kaptırmamak, bölge ülkelerinin reform motivasyonunu kırmamak için sessiz kalıyorlar. Çevre politikaları ve yeşil mutabakat konusunda sanayileşmiş ülkeler hayli rahatsız. Bunun sözcülüğüne de Belçika Başbakanı Alexandre de Croo soyunmuş durumda. De Croo, yeşil mutabakata yönelik hedefleri gözden geçirmek gerektiğini savundu.
AB liderleri, önümüzdeki 4 yılda Ukrayna’ya sosyoekonomik kalkınması için 50 milyar €, askeri yardım açısından da 20 milyar € ödemeyi taahhüt etti. AB, Ukrayna’ya askeri mühimmat yardımında bulunma taahhüdünü yeniledi, ancak ABD’nin bu alandaki imkan ve yeteneklerine sahip olmadığını da kabul etti.
AB liderlerinin önümüzdeki 5 yılda uygulamayı hedefledikleri politikalar ve önceliklerin yanı sıra üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları da ortaya çıktı. AB’nin, 2030 yılına kadar Türkiye’yi kendi resminin hiçbir yerinde görmemesi üzücü. Oysa Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklerdeki eksiklikler işaret edilip, bu konuda atılacak adımlarla Ankara’nın AB’nin stratejik halkasının bir parçası olacağı, Birlik’in stratejik özerkliğine önemli katma değer yaratacağı ifade edilseydi, 25 Ekim veya 7 Kasım’da yayınlayacak Türkiye raporuna öncü olur, AB liderlerinin Türkiye konusundaki stratejik vizyonlarının çerçevesi de ortaya çıkardı. AB’ye üye ülkelerin liderlerinin kişisel politikalarına dayalı bir AB-Türkiye stratejisinden maalesef pek bir netice çıkmaz gibi.
AB’nin ‘Stratejik otonomisi’ ve İsrail-Filistin meselesi
Hamas’ın Gazze şeridinden İsrail’e karşı başlattığı roketli saldırılar karşısında tüm dünya hazırlıksız yakalandı. Bu olayları son dönemin en büyük saldırısı olarak niteleyen uzmanlar, Hamas’ın silahlı kanadının İsrail topraklarına eş zamanlı yüzlerce roket fırlatıp, militanların İsrail’e girerek askerleri rehin almasının, saldırının boyutları açısından dikkat çekici olduğunu belirtti. İsrail istihbarat birimleriyle ABD’nin bu konuda habersiz yakalanmış olması hakikaten hayret verici.
Hamas’ın Gazze’den düzenlediği saldırının yankıları çok büyük. AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi, sivillerin rehin alınmasını ‘uluslararası hukuka aykırı’ bir eylem olarak niteledi haklı olarak. AB’nin İsrail’le dayanışma içerisinde olduğunu belirtip, terör eylemlerini kınadı.
‘Ancak’, küresel bir aktör olmaya hevesli AB’nin, Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Karadeniz ve Güney Doğu Asya’nın ardından yakın coğrafyasındaki Ortadoğu’da da daha çok aciz olduğu bir kez daha görüldü. Nitekim İrlanda, Malta, İtalya, Belçika, Fransa, Almanya, İsveç, Finlandiya gibi AB üyesi ülkelerle birlikte kurumsal olarak AB de Filistin’den yana taraf tutuyor, ancak Hamas veya El Fetih üzerinde pek etkisi yok. Buna karşılık AB içerisinde Hollanda, Çekya ve Danimarka gibi İsrail’den yana olan üye ülkeler de var.
Bölgede yaşanan gerilimin çok uzun sürmesi şimdilik beklenmiyor. Sorunun çözüm aktörleri yine, ABD, Türkiye ve Körfez’deki Mısır, Ürdün, BAE ve gerekirse Katar gibi ülkeler olacak. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm tarafları itidale davet etmesi çok önemli. An itibariyle bölgede her iki tarafla görüşebilecek ender ülkeler arasında yer alan Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında, Ermenistan-Azerbaycan çatışmalarında veya Libya’da olduğu gibi bir an önce ateşkesin tesisi için önemli görev üstlenebilir. AB’nin Türkiyesiz stratejik otonomi ve egemenlik girişimleri ne kadar başarılı olur bilinmez, ama Türkiye ile en azından yan yana durarak bölge meselelerine çözüm bulmak, hayatların kurtarılmasında etkili olabilir.
Şimdiden söyleyeyim. AB, İsrail-Filistin arasındaki bu gerilimde çözümün parçası değil, her zamanki gibi, sadece bulunacak çözümün finansörü olacak gibi görünüyor.
Tunca Bengin
İsrail teröründe neredesiniz?
23 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
‘Benim teröristim iyi’ çıkmazı
23 Aralık 2024
Hakkı Öcal
Suriye’de barışı önlemenin yolu: YPG’yi korumak
23 Aralık 2024
Eren Aka
Belediyelerin borç tartışması bitmiyor!
23 Aralık 2024
R.Hakan Kırkoğlu
2025 size ne getirecek? Yengeç | Jüpiter ile şans ve bolluk sizinle olacak
23 Aralık 2024