Atletizmde Avrupa’da yıllar önce zirveye çıkan, bugün mastırlar kategorisinde yarışmayı sürdüren Aycan Kurtcan, mücadeleciliğiyle kanseri de yenmeyi başardı. Kurtcan, yaşam yolculuğunu Milliyet Ege’yle paylaştı...
Bazı insanlar var, karalar bağlamış sürünün içinden rengârenk parlar. Umut ve ilham olur. Kendi sınırlarını zorlayan, azmin ve inancın en iyi örnekleridir onlar. Aycan Kurtcan, yıllarca milli atlet olarak bizi gururla temsil etmiş, başarılı bir avukat; kanseri yenmiş, hayatından hiçbir şeyden geri kalmadığı gibi yeni başarılara adını yazdırmış. Tanıyın istedim bu renkli kadını. Sevinç Pastanesi Sohbetleri’nde ilham veren konuklarla buluşmaya devam ediyoruz...
Gökkuşağı gibi bir kadınsınız. İnsana umut ve ilham veriyorsunuz. Okuyucularımız, sizin hayat hikâyenizi sizin pencerenizden tanısınlar istiyorum. Uçan Kız Aycan Kurtcan’ın bulutlara uzanma hikâyesini bize anlatın lütfen...
Çocukken elinden mikrofon düşürmediğini söyleyen şarkıcılar gibi ben de bir türlü sınıfta sıraya oturmuyordum. Bu kadar hareketli ve ziyadesiyle kafasına buyruk bir kız çocuğu olarak sporla buluşarak, enerjimi doğru yere kanalize etmeyi öğrendiğim için çok şanslıyım. 9 yaşındayken komşumuzun elimden tutup beni jimnastik salonuna götürmesi ile başlayan spor hayatım, 13 yaşındayken eski bir şampiyon güreşçinin beni atletizm antrenörüyle tanıştırması ile atletizm pistinde tam 11 yıl devam etti. Bu süreçte branşım olan yüksek atlamada yıldızlar, gençler ve büyükler kategorilerinde Türkiye rekorlarını kırdım ve geliştirdim. Atletizm Türk Milli Takımı’nda ülkemi temsil ettim.
Çok genç yaşta çok büyük başarılara imza attığım için spor medyası bana ‘Uçan Kız’ adını verdi. Her ne kadar sporda başarmanın keyfinde bulutlarda dolaşsam da, kariyer hedefim 6 yaşından beri avukat olmaktı. Yani hem hareketliydim hem çok konuşuyordum ve meraklıydım. Bu hedefimi de gerçekleştirdim.
Türkiye rekortmeni hukuk fakültesi öğrencisi olarak, Türk sporcuları içinde sıra dışı bir eğitim kariyerim oldu. Atletizm sayesinde hep sınıfın dışında uluslararası yarışlarda, kamplarda oldum. Ve 1992 yılında avukatlık stajına başlayarak piste veda ettim. Aslında veda ettiğimi sanmışım...
Spora veda etmediğinizi görüyor ve tebrik ediyorum. Bizde maalesef özellikle kadın sporcular bir yaştan sonra sporu bırakıyorlar, sizdeki bu motivasyon nedir?
Evet, halen lisanslı atletim, mastırlarda yarışıyorum. O kadar şanslıyım ki, böyle özel bir dünyaya dahil olabildiğim için... Ben 52 yaşındayım ve 50-54 yaş grubunda yarışıyorum. Pistte olmak bana her zaman huzur, keyif, mutluluk ve elbette heyecan verir. Ancak mastır atletizminde bütün bunlardan farklı olarak eğlence de var. 35 yaş üstünde 70-80-90 hatta 100+ yaşında atletler ile pistte olmak, onların direncini izlemek, gülen yüzlerini görmek ve binlerce mastır atlet ile ortak bir tutkuda buluşmak muhteşem. Tatlı rekabetin olduğu bir ortamda yarışmanın zevkini de keşfetmiş oldum. Sadece kazananları değil, azim ve cesaret ile yaşına başına bakmadan piste çıkanları izlemek, alkışlamak, birlikte gülmek, sevinmek için pistte olmanın heyecanı paha biçilmez.
Dünyanın her yerinden insanlarla harika arkadaşlıklar ve dostlukların kurulduğu organizasyonun içinde olmanın heyecanının bir yaşam motivasyonu olduğuna inanarak devam ediyorum. Ve iyi ki de ediyorum... Sayesinde hayatımın şampiyonu oldum.
Doktora madalya!
Evet, kanseri devirdiniz... Ve kanserle mücadele ederken doktorların yapamazsın demelerine inat yarıştınız. Bu zorlu süreçten bahseder misiniz?
Okuyucularımıza ilham olmanızı çok istiyorum.
2017 Aralık’ta çok tesadüf bir şekilde, farklı bir şikâyet ile doktora gittim. Yapılan tetkikler sonucu kolon kanseri olduğumu öğrendim. Elbette kanser olduğunuzu öğrenmek büyük bir sürpriz, yani aslında kötü sürpriz... Üzüntü, kaygı, birçok şeyi bir arada yaşıyor insan... Ancak sporcu olmanın en büyük avantajı, büyük bir azim ve cesaretle güçlü olarak devam etmek... Sonuca odaklanmak... Bir ameliyat oldum, ancak yeterli olmadı. Doktoruma “Yarışlarım var, ikinci ameliyatı sonra olabilir miyim?” diye sordum. Bütün sorumluluğu bana bıraktı, “Sen bu travma ile yarışabileceksen...” dedi.
Çok zor bir karardı, ancak motivasyona ihtiyacım vardı. Ve iyi ki de gitmişim yarışa, sonraki tedavi ve iyileşme dönemim için çok olumlu katkısı oldu. Sonuç olarak; o travma ile gittiğim Avrupa Masterler Salon Şampiyonası’nda altın madalyaya uzandım, İstiklal Marşımızı çaldırdım, hem de en iyi derecemi yaparak. Doktorum ve ekibi, ameliyat günü madalyamı gördüklerinde şoktaydı. Ameliyattan sonra ise beni daha zor bir dönem bekliyordu, kemoterapi...
O kadar kimyasalın bedenime girmesi sağlık içindi, ancak sağlıksız birçok sonuç da yaratacaktı. Ben bu süreci kendime kamp olarak belirledim. Ve kemoterapi bitince bütün bu kimyasalları bedenimden en kısa sürede atmak için ne yapmam gerektiğine odaklandım. Terle atabiliyordum, yani spor yine benim kurtarıcım olacaktı. Ve 8 kür kemoterapi tamamlandığında “Bir patates çuvalı gibiyim” diyordum, ancak kuş olup uçmaya kararlıydım. Çünkü, tam 5 ay sonra Dünya Şampiyonası’nda atlamayı hedef koymuştum ki, bunu her söylediğimde doktorumun gözlerindeki üzüntüyü görüyordum. Çünkü, ilaçların yan etkileri nedeni ile bir daha atlayabileceğime inanmıyordu. Ancak sporun bana kazandırdığı azim, sabır, güç ve cesaretle hedefim için önce emekledim, sonra yürüdüm ve koşmaya başladığımda da uçabileceğimi anladım. O patates çuvalı olan ben, kemoterapi bittikten tam 5 ay sonra kuş olup uçtum. Dünya Salon Şampiyonası’nda Türkiye, Balkan rekorlarını kırarak 4. oldum. Ve 3. ile aynı dereceyi atlamama rağmen averaj ile bronz madalyayı kaçırsam da çok çok mutluyum, çünkü sağlıklıyım... Doktoruma da bir madalyamı hediye ettim. Çünkü, atlayıp geçmiştim kanseri de, kemoterapiyi de...
Sizin için en anlamlı madalya ve yarışlar...
Her uluslararası yarışın benim için ayrı bir anlamı ve değeri var. Yine de 2018’de İspanya’nın başkenti Madrid’de Avrupa Salon Şampiyonluğu’nu kazanmak çok çok anlamlıydı. Çünkü, kolon kanseri olduğumu öğrenmiştim ve böyle büyük bir başarıyı hayal bile etmemiştim. Derecemin şampiyona rekoru olduğunu bile madalya töreninde verilen diplomada görünce öğrendim.
Bundan sonraki planlarınızda neler var?
Macera devam ediyor. Bayrağımı alıp yine gideceğim. İlk olarak Polonya Torun’da Ulusal Şampiyona’da yarışacağım. Sonra Mart ayında, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da Balkan Salon Şampiyonası var. Portekiz Braga’da, Avrupa Salon Şampiyonası’nda da pistte olacağım. Ve keyifle yarışarak sağlıkla kış sezonunu tamamlayıp yaz sezonu için hedeflerimi belirleyeceğim.