Efendim Cumartesi günü kooperatif evlerine giriş hikayemi yazmıştım. Bugün devam edicem ama isterseniz önce kısa bir özet geçeyim. ÖZET: Gani Müjde adını bile tam öğrenemediği kooperatiflere para yatıracak kadar salaktır... *** Kahvede soranlara gururla söylüyorum tabi... - Naber oğlum. - Hiç be abi. Bi tane villa aldık onun senetlerini ödüyoruz işte... Bu arada askerliğim geldi benim. 8 ay 15 gün sözde kısa dönem askerlik yapıcaz ama bir sürü senet sepet imzalamışız Ali Haydar amcaya. Acar bir arkadaş olsak yolunu bulup rapor alıcaz ama mahallede tanıdığım en zengin, en ensesi kalın adam eczaneci Rıfat amca. Çaresiz askere gidildi. Bir yandan yaylalar yaylalar yapıyor, bir yandan da ev senetlerini tıkır tıkır ödüyoruz. Herkes çarşıya sevdiceğine gönderilmek üzere kenarı “her şey vatan için" yazılı fotoğraflar çektirmeye iniyor ben ise senet sepet yatırmaya. Yatır yatır bitmiyor da namussuz. İkiz villanın tek tarafını ödemek kolay değil elbet. Çalışmadan o kadar senedi ödemek o kadar ağrıma gitti ki askerlik biter bitmez önce anamın elini öptüm, sonra dooğru kooperatifin yolunu tuttum? Kötü röfleli kötü kadın karşıladı beni. (Tanımıyor tabii) - Evimi görebilir miyim? - Hangi ev? - Bilmiyorum. Ben size kağıt olmasına rağmen tıkır tıkır ses çıkaran paralardan ödeyen bir üyenizim. - Haa senin ev. Bitti canım. Ama henüz kuralar çekilmedi. Ama Ali Haydar bey seni sevmiş. Onu kuraya sokmıyıcam dedi. Sana ya şu havuzun kenarındaki evi verecek ya da market karşısındaki. İstersen spor salonunun ordakini de sana veririz. Kötü röfleli, kötü sarışın kadın (sanıyorum adı Zerrin’di) öyle bir anlatıyor ki insanın bir banka soyup kalan senetleri ödeyemediği için utanç duyası geliyor. Evi görmeden ama hissederek mahalleye geliyoruz. Bu arada Gırgır’dan ayrılıp Limon diye bir dergi kurmuşuz. (Bugünkü Leman’ın atası). Güzelim maaş da gitmiş elimizden, ne olacağımızı kimse bilmiyor ve işin kötüsü hazıra dağ dayanmıyor. Özal hala Semranımın kamyon tekerleği büyüklüğündeki bileziklerini gösterip gösterip “Bozdurun diyor ama bizde bozdurcak bir tek bilezik var. Onu bozdurmak da delikanlılığa sığmaz arkadaş." Bir gün Şükrü ile oturmuş Nokta dergisi okurken resmini gördüm bizim müteahhidin. Bir keyiflendim ki sormayın. İçimden “Adam ne önemli adammış ki koskoca nokta dergisi bile üç sayfa ayırmış adama" diyorum. Başlığı okudum düştü dergi elimden... “Üçyüz kişilik kooperatife üçbin kişi kaydeden müteahhit kendini savundu." Savulun bre... “Ulan savunulacak tarafı mı var bunun" deyip fırladım dergiden. Aksaray’a gittim baktım kooperatif ofisinin yerinde meltem rüzgarları. Nokta’dan haberi yapan muhabiri buldum güç bela ulaştım taşınılan yeni mekana. Ümraniye’de bir fırıncıda buldum bizim Ali Haydar efendiyi. Üst katı head ofis yapmış, ofisi bulabilen ve kapıda biriken 250 kişiyi “Bu gazeteciler yalancı diye oyalarken" içeri daldım... Askerden de yeni gelmişim gücüm kuvvetim yerinde; yakaladığım gibi masanın üzerine yatırdım koca adamı. Bir iki kem kümden sonra cebindeki paranın bir kısmını biraz da hazine bonosu tutuşturdu elime. “Senin paranın geri kalanını iki üç güne kalmaz öderim güzel abim" deyip sıvıştı elimden. Üç gün sonra tutuklandığını öğrendim. Bir daha da yüzünü göremedim şebeke elemanlarının. Kooperatife el konulup kayıtlar kuyutlar incelendiğinde zaten gördük ki bizim arsa gecekondu işgali altında. Yani önce arsanın üzerinde cami, fırın, bakkal dükkanı açmış insancıkları kovacağız ikiz villalar ise ikizlere takke... “Ben koperatiften çıkıyorum arkadaş" deyince yeni koopetarif mensupları (Ki onların da bir nevi light Ali Haydar Efendi olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim) çıkmaz ayın son perşembesine ödeme için gün verip savdılar başlarından. Sonra enflasyon geldi. Taşına taşına izini kaybettirdiler. Ben kurtarabildiğim bir miktar parayla evlenip boşandım, bir de küçük wolksvagen aldım. (Kaptırdığım paranın boyutunu siz düşünün işte.) Şimdi oturup eski günlere yanıyorum, bir de site mi kaldı diyen kahkahalarla gülen iyi röfleli sarışın kadına... O mu zeki ben mi zekiyim tartışmasına gerek bile yok...
Telefonzede Gani Bey’in tost - iti
Türk Telekom’un evime telefon bağlayamayışının 4 ay 18. günü törenlerle kutlanacak...
Ulaştırma Bakanı aranacak “Ne güzel ulaştıramıyorsunuz beyefendi" diye tebrik edilecek.
İstanbul’un her tarafını zehirli baz istasyonları ile doldururken, yerleşim alanına bir santral yapmayı akıl edemeyen İstanbul Telefon başmüdürlüğüne zehirli çiçek bırakılacak.
Koraç kupasında üst tura atlayan Türk Telekom basketbol takımından telefon direği olarak yararlanılması önerilecek.