(Sezer aceleyle içeri girer koltuğuna oturur...)
SEZER - Kusura bakmayın; Kızılay’a emekli maaşımı almaya inmiştim. Otobüs biraz geç hareket etti toplantıya geciktim...
NEHROZOĞLU - Hoşgeldiniz efendim.
(Ecevit’in ayağa kalkmadığını görür.)
SEZER - Bakıyorum ayağa kalkmayanlar var.
ECEVİT - Benim yanlarım ağrıyor herif, pardon sayın cumhurbaşkanım.
HÜSAM - (Kinayeli bir ifade ile) Kaldıramazsan kaldırırlar gülüüüm...
NEHROZOĞLU - İsterseniz toplantıya geçelim. Gündemimiz çok kalabalık; Ermeni meselesi var, Baliç meselesi var...
SEZER - Ben önce anayasanın bana verdiği yetkiye dayanarak Afyon dolaylarından derlenmiş bir konuşma yapmak istiyorum. Tasarruf olsun diye bana gönderilen bir mektubun arkasına karalamıştım bişeyler.
ECEVİT - Anlamadım ama, burada daha mühim meselelerimiz var. Levent Kırca’nın düğününe yetişicem ben hemşerim...
SEZER - Le havle vela kuvvete illa billa...
HÜSAM - Bakın! Cumhurbaşkanı laik değil işte... Le havle vela kuvvete dedi...
SEZER - Ne dedim ben efendim? Kuvvetler ayrılığından bahsettim. Devlet Denetleme Kurulu’nun çalışmalarından niye korkuyorsunuz?
HÜSAM - Denetleme Kurulu’nu denetleme nerede görülmüş efendi? Ayrıca benim başbakanım hiçbişeyden korkmaz. Gece ıssız bir yolda makyaj yapmış Aysel Gürel’le karşılaşsa bile paniğe kapılmaz...
SEZER - Sana sormadım, sayın başbakana sordum! Lütfen yasalara saygılı olalım. Şu anayasaya bir bakarsanız benim yetkilerimin ne olduğunu görürsünüz. (Anayasayı fırlatır...)
HÜSAM - (Sıkı bir plonjonla sıçrayıp anayasayı havada yakalayarak ) Bakın terbiye sınırlarını aştı gene efendim. Sayın başbakana anayasayı fırlatarak kitapsız demek istedi.
(Hüsam kitabı fırlatır Sezer eğilir, kitap arkadaki duvara çarpar.)
KOMUTAN - Devletin zirvesinde kavga olmaz beyler. Lütfen sakin olalım.
TANTAN - Açılın ben polisim, kavgaya karışan herkesi tutukluyorum! Aktörleri ve oyuncuları hepiniz tutkulusunuz!..
MESUT YILMAZ - (Ceketinden çekerek) Otur oturduğun yerde Sadettin!..
ÇAKMAKOĞLU - Sayın başbakan, Devlet Bahçeli Türkmenistan’dan arıyor. ‘Kavgaya adam lazımsa geleyim’ diyor.
ECEVİT - Anlamadım?..
ÇAKMAKOĞLU - ‘Kavgaya geliyim mi?’ diyor...
ECEVİT - Gerek yok. Rahşan yola çıkmış geliyormuş zaten...
SEZER - Ben yolsuzlukların üzerine gitmek zorundayım efendim.
ECEVİT - Bi yere gidemezsiniz; daha toplantı bitmedi...
HÜSAM - Sizi oraya biz seçtik sayın Sezer.
SEZER - Seçtiniz diye her dediğinizi yapmak zorunda mıyım? Ben özgürüüüm ben özgürüüm. Hazır kart...
ECEVİT - Anlamadım?..
HÜSAM - ‘Hazır kart’ diyo...
ECEVİT - Ben kart değilim. Bana kart diyemezsiniz; ayrıca muhalefet gibi davranıyorsunuz.
SEZER - Naapiyim. Bu ülkede muhalefet olmayınca birinin bu görevi üstlenmesi lazımdı tabi...
ECEVİT - Hüsam ne diyim ben şimdi? Adam fena oturttu lafı...
HÜSAM - Terkedelim efendim.
ECEVİT - Tamam Rahşan’ı terkediyorum...
HÜSAM - Hayır efendim toplantıyı terkedelim...
MESUT YILMAZ - Ya kriz çıkarsa?..
HÜSAM - Çıkmaz çıkmaz. Kim duyacak?.. Niye erken çıktığımızı soran olursa ‘Başbakanın işi var’ deriz...
ECEVİT - Benim çişim yok...
(Toplantıyı terkederler)
Başbakan Yardımcısı Hüsam, geçen akşam morali bozuk bir şekilde evimize ziyarete geldi. "Hüsam kusura bakma ama kavganın tonu her iki taraf için doğru değildi. Hem zaten senin dilin pek uzamış; gel şuna bir bakalım" dedim. Dilini uzattı, şöyle bir çekiverdim.
Her kazadan sonra bu memlekette popülistlik yapıcam derken sanki hiç trafik yasası yokmuş gibi beyanlarda bulunursanız sonu böyle olur işte. İşin kökenine ineceğine her ovaya bir radar yerleştiren polis, hızlı gidene de yavaş gidene de cezayı basmaya başlar.
Şimdi özellikle şunu tekrar tekrar belirtmek istiyorum. Türkiyede ölümle sonuçlanan kazaların sorumlusu hız değil, yol yetersizliğidir. Türkiye çok büyük bir ülke ve otobanları yok. Yani bir şehirden bir şehire var olan yasaya göre 90 kilometre hızla gitmeniz gerekiyor. Aşarsanız suç...
Lakin bu yolculuğun büyük bir bölümünün saatte 15 kilometrelik kaplumbağa hızı ile giden kamyonların arkasında yapıldığını düşünürseniz bir şehirden bir başka şehire ortalama gidiş sürati 40 ile 50 kilometre arasında değişir.
Bu da şehirlerarası yolculuklarda hem süreyi uzatarak şöförün kaza yapma ihtimalini arttırır hem karayollarını çekilmez ve kullanılmaz hale getirir.
Şehirlerarası karayollarındaki 90 kilometre sınırının yukarıya çekilmesi gerekmektedir.
Çünkü artık araçların çoğunun motor ve fren özellikleri gelişmiştir. Dolayısıyla şehirlerarası yollarda 120 kilometre sürat yol boş olduğu sürece durulamayacak kadar aşırı bir sürat değildir. Tam tersine yolun bir an önce alınması ve şöförün zindeliğini koruması açısından gerekli bir sürattir.
Tamam şehir içine, okul önlerine 40 kilometre sınırı koyun; hatta radarları ovalardan alıp şehir içlerine sokun ve hızlı gidene basın cezayı ama hız kontrolü yapmak düz ovada 120 ile giden bir aracı cezalandırmak olmamalı.
Trafik polislerine soruyorum, ‘Ankara istiyor abi’ diyorlar.
Kim bu Ankara? Bu yasayı uygulayın emri verenler hiç mi araba kullanmıyorlar?
Saat gecenin 11’inde Çanakkale - İzmir karayolunda hiçbir yerleşim biriminin olmadığı, saatte iki aracın geçtiği bir bölgede (Ayvacık Ezine arası) 120 ile giderken radara yakalandım. Aynı saatlerde bir arkadaşım İstanbul’da 80 kilometre hızla giderek trafiği yavaşlattığı için ceza yemiş. Yanlış duymadınız; yavaş gittiği için...
İşte makbuzu! Deli Dumrul radarları her yerde var artık.
Yavaşa da kes cezayı, hızlıya da...
Dostlar alışverişte görsün... Her gün onlarca insan ölsün...