Gani Müjde

Gani Müjde

-

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       ASLINDA Brezilya'nın kazanmasını istiyordum ama olmadı.
       Çünkü bundan haberi olmasa da Naomi Hanım'a verdiğim bir söz vardı.
       Hangi takımda daha çok zenci varsa finallerde onu tutacaktım.
       Fransa finale kalınca işin rengi değişti sanmayın.
       Çoğunuzun da şahit olduğu gibi Fransa'da olmayan tek şey Fransız futbolcu aslında.
       Zinneddin Zidan, Yuri Djorkaeff, Karembeu, Boghossian, Thuram gibi oyuncularla Fransa Milli Takımı daha çok birleşmiş milletler futbol takımını andırıyordu.
       * * *
       Fransa'nın şampiyon olma ihtimali beni korkutuyordu da...
       Çünkü şampiyon olacaklarına inanan Fransızlar bir gece öncesinden içmeye başlamışlardı.
       Ben de onlara bakıp bakıp "Yarın gece de kederinizden içeceksiniz enayiler" diyordum. Fransa'nın şampiyon olmasını istemiyordum.
       Yüzyılların "şarap kültürüne" sahip Fransızlar ne yazık ki "sarhoşluk kültüründen" habersizdiler. Bir yılbaşı eğlencesini bile savaşa çevirebildiklerine defalarca şahit olduğum için Fransızların şampiyon olduktan sonra neler yapabileceklerini az çok kestirmeye başlamıştım çünkü.
       * * *
       İşte maça bu duygularla girdim. Daha önce yazdığım gibi özel bir tribünden izliyordum maçı. Sağ yanımda Platini, sol yanımda Havelange ve karşımda "Kim lan bu hıyar" diyerek sürekli bana bakan güvenlikle birlikte maçı seyrettik.
       Brezilya her zamanki Brezilya'ydı. Fenerbahçe gibi oynuyordu. Göze hoş gelen paslar veriyor, şık ver kaçlar yapıyor, akıl almaz noktalardan akıl almaz toplar çıkartıyordu, ama golleri Fransızlar atıyordu.
       Maça çok iyi konsantre olmuş Fransızlar olmasaydı Brezilya, maçı gözümüzü okşayan bir gösteriye çevirecekti ama olmadı.
       Başı Ecevit gibi açık olduğu için kolayca tanıdığım Zidan amca iki golü atıverdi ve işi bitirdi.
       (Bu arada Erman Hoca haklıymış. Penaltı kurtarışları sizi yanıltmasın. Bir Fenerli olarak iki yan toptan iki gol yiyen, son golü de çaprazdan içeri alan Taffarel'in Galatasaray'a gelişini sevinçle kutluyorum.)
       * * *
       Gelelim atmosfere... Stad de France bugüne kadar gördüğüm en muhteşem futbol stadıydı.
       Üstelik final olmasına rağmen herkes oturuyordu ve merdivenler boştu (Bizim bedavıcı mafyasının dikkatini çekerim). Tribünlerde sürekli çakan flaşlar, stadın alüminyum metal alaşımıyla birleşince muhteşem bir futurist görüntü oluşuyor, stat daha çok bir uzay istasyonunu andırıyordu.
       Stada giremeyenler için de stadın dışına dev ekranlar koymuştu Fransızlar.
       Bizde nasıl "yeşil" önemliyse Fransızlar için de "mavi" önemliydi.
       Sürekli olarak "Bleu bleu" diye bağırıp durdular maç boyunca.
       * * *
       Maçtan sonra otele dönmek için başlattığım faaliyetler sonunda ise ancak Denfert - Rochereau istasyonuna kadar gelebildim. İstasyon bedava ekmek dağıtılan Diyarbakır'daki kamyonun etrafı kadar kalabalıktı. Üstelik bu kalabalık yerlere çöküyor. 200 metrelik bir Meksika dalgası yaparak gelecek metroyu bekliyordu.
       Güç bela bir metroya teğelledim kendimi.
       100 kişilik vagonda yaklaşık 500 kişi vardık. Champ - Elysee'ye koşturan yüzlerini kırmızı, beyaz ve mavi renklerle boyamış Fransız dilberlerle insanın karısı ile bile yapmaya çekindiği pozisyonlarda istemeden de olsa kenetlenerek varacağım istasyona geldim.
       * * *
       Champ - Elysee'ye metro ve otobüs dahil gidecek hiçbir araç olmadığı için kutlamaları kaldığım semtin meydanında kabul etmeye karar verdim.
       Meydan sakin sayılırdı. Sürekli içen ve manasız kafiyelerle "Bleu bleu" diye bağıran Fransızlar meydana giren araçları önce ters çeviriyor, sonra düzeltiyor, aynı işlemi her gelen arabaya tekrarlıyorlardı.
       Bu arada kenarda birikenlerin suratına bazı hayırseverler şampanya, bira ve tıraş köpüğü sıkıyorlardı.
       Bir süre sonra onlara ben de katıldım. İki araba devirdim, yangına giden bir itfaiye aracının hortumunu kopardım.
       Bu arada bindiği otobüsle kalabalığın ortasına düşen ve kalabalığa cinsel organını gösteren Brezilyalı taraftarın bu hareketi Türkiye'de yapmadığı için dua etmesi gerektiğini düşündüm.
       Saat 03.00'e geliyordu. Yeterince araba devirdiğimi düşünerek otele geldim.
       Saat 03.30 olmuştu ama hala balkonda kutlamaları seyrederken başına kurşun isabet edip ölen kimse yoktu.
       "Erkek diil mi lan bu Fransızlar?"



Yazara E-Posta: G.Mujde@milliyet.com.tr