Huber Köşkü'nün dört davetsiz misafiri vardır o gece. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel arabulucu olarak yanına Bülent, Devlet ve Mesut'u da alarak Tarabya'ya gelmiştir.
HHH
SÜLEYMAN: Binaenaleyh devlette küskünlük olmaz değerli Cumhurbaşkanım. Şimdi Bülent, Devlet ve Mesut'la bi öpüşüp kucaklaşın bakalım. Burdan da sizi Tarabya'daki Roma dondurmacısına götüreyim.
SEZER: Roma dondurmacısının Anayasa'da yeri yok... Ben yemem...
SÜLEYMAN: Eeeh uzattınız ama... Hadi öpüşüp imzalaşın hayde...
SEZER: Bana ne ya bana ne, imzalamıyorum işte...
ECEVİT: Fakat sayın Cumhurbaşkanım, bu teammüllere aykırı. Biz bi'şey gönderince imzalamak zorundasınız. Sayın Bahçeli Bey, Süleyman Demirel'i denemek için araya yeni aldığı buharlı ütülerinin borç senedini koyardı da Süleyman Bey gık demeden imzalardı.
SÜLEYMAN: Vaay demek öyle ha.. Bunu senden hiç beklemezdim Devlet. Şimdi Nazmiy'anıma söyleyeyim bizim evdeki bütün ütülenecek eşyayı sana göndersin de gör gününü. Nasıl olsa ütüyü bana ödettirmişsin.
BAHÇELİ: Şakaydı Süleyman Abi... Bakalım imzalayacak mısın diye şey ettik...
SEZER: Ben öyle önüme konan her şeye imza atmam. Alınganım ben.
ECEVİT: Kırmızı ışıkta durmanıza bi'şey dediğimiz yok ama bu kararnameyi kırmızı ışıkta durdurmanız abesle iştigaldir sayın Sezer...
SEZER: Boşuna ısrar etmeyin Bülent Bey. Bu kararname anayasaya aykırı.
ECEVİT: Anayasayı bir kez delsek n'olur yani?
SEZER: Bu sizin sözünüz değildi Özal'ın sözüydü...
ECEVİT: Ben şair olduğum için özlü ve güzel sözleri severim. Bir tane daha var sen seni bil sen seni...
SÜLEYMAN: Bence bu imza işini çok ta uzatmayın. Bu konuda askerler de rahatsız zaten. Benim kaba etinden bıçaklanan aslan yeğenim hâlâ taburcu olamadı Sivas'tan. Kendisiyle bu konuyu konuştum, elbette "ordu olarak rahatsızız" dedi.
SEZER: O bedelli asker, neyine rahatsız oluyormuş.
YILMAZ: Cumhurbaşkanlığı da bedelli bir makamdır sayın Cumhurbaşkanım. Sizi o makama biz getirdik, bedelini de isteriz...
SEZER: Hüüüüü, bak bana ne dedi. Söyleyin Mesut'a böyle şeyler söylemesin. Valla bi alınırım oğlu Hasan'ın sünnetine bile gelmem.
YILMAZ: Hasan'ı sünnet ettirdik. Çükünü de pilava kattık sayın Cumhurbaşkanım.
SEZER: Anayasa'da bunun da yeri yok. Anayasaya aykırı davranışlar içine girmek bir başbakan yardımcısına yakışıyor mu?
ECEVİT: Sezer abi lütfen. Sen artık Anayasa Mahkemesi Başkanı değilsin. Kararname hoşuna gitmezse, Anayasa Mahkemesi'ne gönder. Ak günler kara günler orda belli olsun abicim.
SEZER: Tamam tamam getirin ama son kez imzalıyorum tamam mı?
BAHÇELİ: Hah imzaladı işte... Arada ütünün son taksidini de imzalattık Bülent Bey. Hi hi hi... Hadi şimdi Tarabya'da dondurma yiyelim.
ECEVİT: Benim maaşım dondurma ısmarlamaya yetmez ama Süleyman Bey ısmarlayacak nasıl olsa... Yiyelim tabii..
YILMAZ: Süleyman Bey ortada yok ki? Gitmiş...
Erdal askere gitmek için kendini hazır hissetmiyormuş...
Valla bu lafı ben söylemiyorum, Sabah gazetesinde okudum..
Emel Hanım Hülya Avşar'ı izlerken kendisine soru soran gazetecilere "Erdal şu anda askere gitmek için kendini hazır hissetmiyor" demiş.
Valla ben de hazır hissetmiyordum ama karga tulumba askere götürdüler beni.
Ayrıca yıllardır vergi ödemeye hazır hissetmiyorum kendimi ama her sene çatır çatır vergi alıyorlar benden.
Kırmızıda durmaya hiç hazır hissetmiyorum kendimi ama durmayınca ceza yazıyorlar.
Askere gitmenin hazırlığı mı olur?
Benim umrumda değil Erdal Bey'in askerliği, hatta askerlik keşke tümden kalksa diyorum ama "Hiç hazır değilken" askere gidip teröre karşı savaşırken kolunu bacağını mayınlara kaptıran gençlere, parmağında ölen nişanlısının, ölen kocasının yüzüğüyle dolaşan genç kızlara ayıp olmuyor mu? Onlar çok mu hazır hissediyorlardı kendilerini?
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr