Oldum olası ısınamadım bu bilişim kelimesine. Bu kelime bende minnoşum, canişim, ibişim gibi çağrışımlar yapıyor. Yeni yüzyılın en büyük devrimine ibişim demekten hoşlanmıyorum. Ama gene de gittim ibrişim 2000 etkinliklerine. Daha doğrusu Milliyet’ten Gaye Hanım arayıp “Bilişim fuarında yazı işleri toplantısı var, gelmezseniz Yalçın Bey kömür paranızı kesecek" deyince yılın en büyük bilgisayar etkinliğine kömür parasını kaybetmemek uğuruna gitmek zorunda kaldım. Aklıma kötü şeyler gelmedi de değil. İki üç hafta önce şaka yollu olsa da Milliyet’in bilgi işlem servisine takılmış, birkaç satır sonra yalakalık etmiş olsam da, kavgada söylenmeyecek laflar etmiştim. İster misin “Genel yayın yönetmenim Yalçın Bey başkanlığındaki bilgi işlem ekibi bilişim fuarında beni bir odaya sokup ağzımı burnumu kırsınlar" dedim kendi kendime. Çünkü ne zaman işkilli bir durum olsa beni o zaman çağırırlar bu toplantılara... Toplantı süper kupa öncesinde Monako’da yapılacaksa hiçbir Allah’ın kulu telefon açıp aramaz “yazı işleri toplantısına gel" diye. Toplantı deprem bölgesindeyse telefonum susmaz. Yüz kere şu toplantıyı Bahamalar’da yapsak ölür müyüz dedim ama dinleyen olmadı. Neyse efendim. Sonunda davete icabet etmek maksadı ile ve genel yayın yönetmenim Yalçın Bey’i kızdırmamak maksadı ile toplantı salonuna saat 09.30’da yola çıktım. 12.00’de yapılacak toplantıya 10’da gitmek için ya yalakalar şampiyonu olmak gerek ya da kömür parasına ihtiyacım var efendim. Fuarın basın kapısından içeri girerken şirketlerde bu aralar moda olan ve insanın boynuna koyun zilleri gibi asılan kartlardan verdiler. Bu kartları genel olarak tesbih niyetine elime dolar sallarım ama bu sefer kendimi önemli hissettim nedense ve boynuma astım zil niyetine. Yeni evli olmama rağmen amacım standlarda görev yapan birbirinden güzel hatunlara “bakın ben ne önemli adamım ki boynuma bunlardan astılar" diye hava basmak. Başka bir niyetim yok zaten, standları sıra ile gezerek verilen bedava eşantiyonları toplarken. Bilişim fuarının iyi bir şey olduğuna kanaat getirdim zaten. Telsim standında Fenerbahçe forması almak isterken bir görevlinin gelip elime iğne batırması hariç, gayet güzel ganimet topladım sayılabilir. Bir adet Turkcell bebeği, iki adet maus ped, bir adet Demirnet tişörtü, yüzlerce bedava internet abonelik diski ve bir adet cüzdan, bir adet ruj ve göz kalemi (Yanlışlıkla kızlar tuvaletine girdiğimde kaçışanların arkasından kalanlar). Bu arada saat 12 oldu tabii. Milliyet standına gittim. Gazetemin standında görevli kızlardan biri beni sarı çizmeli Mehmet ağa zannedip elime bedava bir Milliyet tutuşturdu hemen. “Ben o gazeteyi okumam genel olarak yazarım" dedim. Esprimden anlamadı elbet. Yazarlar gelecek mi soruma da “Az sonra burada olurlar. Siz de gelin imza alın" diye cevap verdi. Saat 13.00 oldu bizim standda hâlâ kimse yok. Dayanamayıp Gaye Hanım’ı aradım. Toplantı standda değil VIP salonunda deyince başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bilişim 2000 rekorunu kırarak VIP salonuna koştuğumda toplantı bitmiş Milliyet yazarları dağılıyordu. Yalçın Bey’e “Ben şu köşeden iki saattir sizi ayakta izliyorum. Çok başarılıydınız" şeklindeki palvaram sökmedi tabii. “Ben sana gazetede sorarım" deyip gitti. Baktım tavuk ve köfte dağıtıyorlar bir köşede, aldım tabağımı çöktüm yazı işlerinin boş masasına. İki tabak tavuk götürünce keyfim yerine geldi. Bir de bedava kola... Bilişim Fuarı benim için verimli geçmişti...