‘Ben Çürdüm daa!...’Mehmet Anlattı bu hikayeyi.
Londra’da yaşayan Karadenizliler, Kürtler’e daha kolay sığınma hakkı verildiğini duyunca göçmen bürolarının kapılarına dayanmışlar.
"Haçan biz de çürdüz daa. Bizim çağıtlari ha burda niçun bekleteyisunuz?"
Aslında Mehmet’te hikaye çok. Türk filmleri festivali için gittiğim Londra’da bana arabasıyla eşlik eden Mehmet Mersin’i Londra’da tanımayan yok zaten.
Arabaya biner binmez ‘Abi ben de meslektenim’ dedi?
"Hayrola yazar mısın?" diye sordum.
"Yok abi ben Standup’çıyım"...
***
Londra Türk filmleri haftasını, Vedide hanım adlı bir sanat misyoneri düzenliyor.
Bir vakıftan kiraladıkları Rio Sineması’nı her yıl on gün boyunca Türk filmlerine ayırmış Vedide hanım...
Türkiye’de ses getiren filmleri Londralılar’la buluşturuyor.
Dikkat ederseniz Türkler demedim. Çünkü benim katıldığım gece, Türkler kadar İngilizler de vardı salonda.
Ve bu festival Londra’nın sanat ve kültür haberlerini aylık olarak veren Time Out dergisinde bile geniş yer alabiliyor.
Bir mezbelelik olan salonu Lotary’den aldıkları para ile yenilemiş pırıl pırıl yapmışlar.
Rio Sineması’nın ismi de ilginç.
Eski sahipleri bu sinemayı açabilmek için, o dönem Londra’da kapanan sinemaları bir bir geziyor, eski malzemeler topluyorlarmış.
Sinemanın tepesine konacak neon harflere de ihtiyaçlara varmış.
Kapanan bir sinemadan sağlam olarak ancak İ,R ve O harflerini bulabilmişler.
Bunları yan yana dizince de ‘RİO’ ismi ortaya çıkmış.
Başka da bir manası yok yani.
***
‘Kahpe Bizans’ın gösterimi için sinemaya gittiğimizde Türkiye’de görmeye alıştığımız bir tabela karşıladı bizi: ‘All Ticket soldout’; yani ‘Tüm biletler satıldı’...
Vedide hanım bu sene ‘Kahpe Bizans’ın her gösteriminin kapalı gişe oynadığını söylüyor zaten.
‘Herşey Güzel Olacak’ ve ‘Eylül Fırtınası’ filmleri de iyi iş yapmış söylediklerine göre.
Filmi 250. kez seyircilerle birlikte izledim. Kendi filmim diye söylemiyorum, ama yine çok keyif aldım. ‘Bir iki espriyi niye çekmedim?’ diye dövündüm; ‘Mehmet Ali’yi keşke biraz daha sakin bir psikopat imparator olarak oynatsaydım’ diye düşündüm, ama yine de çok güldüm.
Ve en gizlediğim esprilerde bile gülmekten kırılan Londralılar’a çok sevindim.
Çünkü filmi Almanya’da da izlemiştim. Bu reaksiyonun yarısı bile yoktu.
İngiliz mizahını oldum olası severim zaten.
Anlaşılan orda yaşayan Türkler’e de bulaşmış bu mizah zekası veya siz nasıl diyor ‘Sense of Humour’...
***
Londra seyahatimin en güzel taraflarından biri de kaldığım oteldi.
Genel olarak bu tür davetlerde şehrin en ucuz otelini seçer festival görevlileri.
Fakat Rio’cular bu kez cömert davranmışlardı.
Buckhingam Sarayı’na komşu, Tony Blair’le sırt sırta kaldım White Horse Guard Oteli’nde.
Kısa tatilim dolayısıyla tadını çıkartamasam da, Times Nehri’ne bakan nefis manzaralı bir oda verdiler.
Mehmet’in söylediğine göre Churchill’de bu otelde kalıyormuş.
Ben bakındım ama göremedim...
BÜ’de ‘Osuruktan Tayyare’ söyleşisi... Uzun süredir okullardan gelen söyleşi tekliflerini kabul edemiyordum.
Çünkü haftanın her günü yazmak zorunda olduğum yazılar, senaryolar, film ve kitap çalışmaları bu tür etkinliklere katılmama pek izin vermiyordu.
Ama yıllar önce gittiğim ODTÜ’deki lezzet ve kahkaha dolu söyleşilerin, geçen mayıs ayında Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndeki mahşeri eğlenceli kalabalığın tadı damağımdayken, bunlardan uzak kalmak ağır da geliyordu bana.
Geçen gün kendime bir kıyak yapıp, Boğaziçi Üniversitesi’nden gelen bir teklife ‘Evet’ dedim.
Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’nin de ODTÜ gibi esprili ve zeki öğrencilerle dolu olduğunu düşünüyordum; ama yanılmışım.
Meraksız ve heyecansız koca bir üniversiteli kalabalığının, iyi niyetle de olsa gelip güç bela salonu dolduran öğrencileri arasında sorulan soru bu mu olmalıydı?
"Mehmet Ali Erbil Kahpe Bizans filminde gerçekten osurdu mu?.."
Bu sorudan sonra bir süre daha zamanıma kıymamaya, üniversite dahi olsa söyleşilere gitmemeye ve bir daha gitmeyeceğim mekanlar arasına Boğaziçi Üniversitesi’ni de eklemeye karar verdim.
Aklıma Takılan Sorular: Bir gazetemizde okudum.
Madonna’nın Zifaf odası ne demek allahaşkına?
Sanki ilk kez mi yani?
Günün Müzisyen yalanları Solistimiz hasta.
Bar boş olsa bile çalarız.
Böyle iyi seyirci olsa tabii çalarız.
Tesisat rezalet nasıl çalalım?
Biz zaten meşhur olmaya çalışmıyoruz.
Ticari müziğe hayır!
Akustik kötü naapalım?
(Arif Takviminden - Parantez Yayınları)
Web-camBu da davetsiz misafir.
‘Bu çocuk senden!’ diye gelip kapıya dayandı geçen gün.
Karım, ‘Kimdi o kadın?!’ dedi.
‘Tanımıyorum’ dedim. Gözüm bir yerlerden ısırıyor amma...