1999 geldi çattı bile.
Bir süre daha tarih yazarken şaşırıp 5 Ocak 1998 filan yazıcaz ama sonra 1999 bütün haşmeti ile oturacak yazdıklarımızın sağ üst köşesine...
Memleket meseleleri üzerine memleketin bir yazarı olarak kafa yorduğumu herkes bilir. "Atatürk Barajı'na banyo köpüğü atılsın, böylece Güneydoğu'daki halkım köpüklü banyo yapma fırsatını elde etsin. Böylece terör de sona erebilir" şeklindeki önerim banyo köpüğü üreten firmalar dışında pek taraftar bulmasa da bu konudaki yerim belediye otobüslerinde harp malullerine ayrılan yerler kadar önemli ve kesindir.
Bu nedenle 1999 yılında yapılması gerekenleri şimdiden söylüyorum. Sonra başımıza kötü bişey geldiğinde "Gani Müjde söylemişti" lafını duymak istemiyorum.
* * *
* TARKAN askere alınsın. Doğu, Tarkan ve Serdar Ortaç aynı bölüğe verilsin. Valla Tarkan'ı kıskandığımdan değil. Yaylalar yaylalar şarkısı ehil eller tarafından söylensin istiyorum hepsi bu...
Sizlere boşuna pazar günlerini sevmem demiyorum herhalde...
Başıma ne geldiyse pazar günleri gelmiştir çünkü.
Carrefour alışveriş merkezinin otoparkında kaybetmem ve bulmak için herkesin gitmesini beklemem, sürekli saati -üstelik dakikasıyla birlikte- söyleyen bir radyo "DJ"i ile tanışmam, İbrahim Sadri'nin şiir okuduğunu, Reha Muhtar'ın haber sunduğunu ilk fark etmem hep pazar günlerine rastlar.
Tarkovski ve Bergman sinemasında semiyolojinin yeri ve önemi tartışılırken "Babalar boşverin Tarağı marağı, Hülya Avşar'ın kızının adı neydi ya?" sorusunu sormasam bugün entellektüel camiadaki yerim daha itibarlı olacaktı elbet.Dedim ya pazar günlerini hiiç sevmem.
Bakın işte gene bir pazar günü sizlere veda etmek zorunda kalıyorum.
GazetePazar'ın yönetmeni Emre Bey'den haftada bir yazdığım yazı karşılığında Porsche istemem anormal bir şey miydi yani?Koskoca gazete, alsalar noolurdu sanki?
Hayır insan vermiyorum diyebilir ama bunu el işaretleri ile desteklemesi gerçekten ağrıma gitti.
İNANIN şimdiden uykularım kaçıyor.
Gecenin bir vakti "Amanın yoksa 2000 yılına mı girdik?" diye kan ter içinde uyanıyorum.
Her zil çalışında "Millenium mu geldi acaba?" diye hop oturup hop kalkıyorum.
En ciddi toplantılarda bile konsantrasyon bozukluğu çekiyorum.
Allah uzun ömürler versin yeni patronum Yalçın Doğan Bey Milliyet'in yeni çizgisini anlatıyor ben "2000 yılına Naomi Hanım'la Moskova'da mı girsek yoksa Nil Nehri'ndeki gemi turlarına mı katılsak" diye kara kara düşünüyorum.
Gene yeni patronlarımızdan (Allah uzun ömürler versin) Umur Talu da "Helal olsun yiğidime. Bak nasıl da kendini paralıyor gazetemiz için" deyip sakalını sıvazlıyor.
* * *
Bugün Ramazan'ın ilk günü.Oruç tutanlarınkini Allah kabul etsin. Tutmayanlara da benimle birlikte cehennemde başarılar ve yanmaz giysiler diliyorum. Aslında ortaokulda okul müdürlerinin kararı ile zorla orucu bozulan bir öğrencinin nereden nereye geldiğinin acı örneklerinden biriyimdir ama bugün daha çok gösteri sanatlarımızın ramazanla olan münasebetini irdelemek istiyorum.Çocukluğumda en büyük keyfim radyodan bayram eğlence programlarını dinlemekti. Fehmi Ege Orkestrası'nın açılışını yaptığı bu bayram özel eğlence programlarında, programa çıkan ve ölmek üzere olan amcalar uzun uzun Şehzadebaşı'ndaki Ramazan eğlencelerini anlatırlardı. Sonra Cemile Cevher Çiçek bir türkü söyler, devlet sanatçısı olamayan Nurhan Damcıoğlu bir kanto patlatır, Nejat Uygur bir skeç oynar, kapanışı da Şecaattin Tanyerli tangoları ile yapardı. Ben en çok ölmek üzere olan o amcaları dinlerdim.
5 ve 7 yaşları arasında gece hayatına pek meraklı olmasam da Şehzadebaşı'nı öyle bir anlatırlardı ki orayı görmeye can atardım.
Bir pazar günü mahalleden arkadaşlarla Şehzadebaşı'nın yolunu tuttuk.
Direklerarası'ndan, tiyatrolardan, operalardan eser yoktu ama sağlı sollu sinemalar vardı. Biz Turan
GAZETECİLERİN telefonlarını dinleyen ve yayımlayan Meral Akşener'in elinde benim konuşmalarımla ilgili de bir bant varmış.
Ben, Akşener'den önce davranıyor, elindeki bantı ifşa ediyor, telefonlarımı dinlerken sinirleri bozulan ve şu anda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi altına alınan dinlemeci arkadaşlara geçmiş olsun diyorum...
Bu arada kendime, kendime olan saygım nedeni ile bey diye hitap etmemin umarım sizin için bir sakıncası yoktur.
* * *
Gani Bey - Alo ken ay spik Naomi Hanım? Ay em your enişte... He he he...
Hizmetçi - Are you Stupid...
Gani Bey - Demek evde yok. Size de Stupid...
Bugün Ramazan'ın ilk günü.Oruç tutanlarınkini Allah kabul etsin. Tutmayanlara da benimle birlikte cehennemde başarılar ve yanmaz giysiler diliyorum. Aslında ortaokulda okul müdürlerinin kararı ile zorla orucu bozulan bir öğrencinin nereden nereye geldiğinin acı örneklerinden biriyimdir ama bugün daha çok gösteri sanatlarımızın ramazanla olan münasebetini irdelemek istiyorum.Çocukluğumda en büyük keyfim radyodan bayram eğlence programlarını dinlemekti. Fehmi Ege Orkestrası'nın açılışını yaptığı bu bayram özel eğlence programlarında, programa çıkan ve ölmek üzere olan amcalar uzun uzun Şehzadebaşı'ndaki Ramazan eğlencelerini anlatırlardı. Sonra Cemile Cevher Çiçek bir türkü söyler, devlet sanatçısı olamayan Nurhan Damcıoğlu bir kanto patlatır, Nejat Uygur bir skeç oynar, kapanışı da Şecaattin Tanyerli tangoları ile yapardı. Ben en çok ölmek üzere olan o amcaları dinlerdim.
5 ve 7 yaşları arasında gece hayatına pek meraklı olmasam da Şehzadebaşı'nı öyle bir anlatırlardı ki orayı görmeye can atardım.
Bir pazar günü mahalleden arkadaşlarla Şehzadebaşı'nın yolunu tuttuk.
Direklerarası'ndan, tiyatrolardan, operalardan eser yoktu ama sağlı sollu sinemalar vardı. Biz Turan
VALLAHİ alanlara sözüm yok, ben seçilmedim diye kıskançlık yaptığım sanılmasın.
Yazı hayatımın daha baharında sayılırım.
Önümde devlet sanatçısı olmak için uzun yıllar vardır inşallah diye düşünüyorum.
Devlet sanatçısı olmak, yazılarımı devletin nizam ve intizamlarına uygun yazmak, yat borusunda yatmak, kalk borusunda kalkmak, havaalanlarının VİP salonunda beleş meyve suyu içmek, 100 milyon lira maaş bu ülkenin her yazı sanatçısı kadar elbette benim de hakkım, ama daha zamanım var.
Ben şimdilik hak edip de alamayanların sözcüsü olmak durumundayım.
Örneğin Gonca Uyanık Hanımefendi...
* * *
Aşkolsun Süleyman Bey!
Hani ödülüm? Hani devlet sanatçılığı payem?
Benim de hakkım değil mi?
Yıllardır bu memleket için sizin yapmakta zorlandığınız bi'şeyi yaptım ve saçımı süpürge ettim.Belki devlet olarak mizahımı biraz sivri dilli bulmuş olabilirsiniz ama Tan gazetesinde yazdığım "Drakula Keloğlan'ın karısını nasıl becerdi?" adlı bilimkurgu tefrika romanımı sanırım herkes gibi siz de okumuşsunuzdur.
Üstelik ben yazarak milletin yüzünü güldüren nadir yazarlardan biriyim. "Reha Muhtar ve Hakan Aygün'ün bindiği uçak düştü. Kurtulan yok" başlıklı yazımdan sonra sevinçten havaya ateş açanlar bile olmuştu.Tamam yazarlık dalında Devlet Sanatçısı olmayı haketmemiş olabilirim ama 9 yaşında çay bahçelerinde ve düğün salonlarında şarkı söyleyerek başladığım sanat hayatıma 16 yıldır kaset tüketicisi olarak devam eden beni nasıl listenin dışında bırakırsınız?
Türkiye'de göbeği ile darbuka, koltuğunun altı ile zurna çalabilen kaç müzisyen var şunun şurasında.Türk sinemasında yıllarca odada tek başına otururken orkestra eşliğinde şarkı söyleyen sanatçılar listede ama dünya kupası finalinde ayağa kalkıp tek başına İstiklal Marşı söyleyen ben liste dışındayım.
Olacak şey mi?