NOOLUYOR starlarımıza allahaşkına?
Hanfendi pardon beyefendi sanatçı Serdar Ortaç askerlikten yırtmak için sahtecilik suçundan içeri düşüp "Karabiberim nasıl ederim?" diye volta atıp dururken, gamsız ve insafsız şarkıcımız Doğuş, hırsızlık ve gaspçılık dahil birçok suçtan dolayı gözaltına alındı.
Doğuş her ne kadar bundan aylar önce de 18 yaşından gün almamış bir kızla gece gündüz beraber olmak suçundan içeride yatmıştı ve yargıcın serbest bırakamadığı Doğuş'u bir evlilik memuru serbest bırakmıştı ama bu kez durum vahimdi.
Daha Doğuş'un parmak izi kurumadan bu kez de kültür, sanat, turizm ve bizden adam çıkmaz abi kompleksi elçimiz Tarkan asker kaçağı durumuna düştü ve vatandaşlıktan çıkartılması için soruşturma başlatıldı.
Ve son olarak Sibel Can...
Televolelerden tanıdığımız ve kendisine şantaj yapan adamı dost bir çeteye kaçırttırarak pipili fotoğrafını çektirmeye azmettirmekten DGM'lik olan Sibel Can'dan sonra oturup kara kara düşünmeye başladım.
&nbs
Osmaniye ortaokulundan sosyal bilgiler öğretmeni ve aynı zamanda da TRT drama müdürü olan Necmettin Varlı ile oturmuş basın kartlarından konuşurken hocam memleketi Rize'de başından geçen bir hikayeyi anlattı.
Necmettin hocam basın kartıyla otobüste seyahatin bedava olduğunu düşünerek Rize'de bir belediye otobüsüne binmiş...
Şoföre fiyakalı bir şekilde basın kartını göstermiş.
Şoför ilgisiz bir süre karta bakmış.
"Paran yoksa mühim değil hemşerim. Geç otur," deyivermiş.Gırgır dergisinde çalışırken bir tek rahmetli İsmet Çelik abinin sarı basın kartı vardı... (Bu arada İsmet Çelik'in eski yazılarından oluşan bir kitabı çıktı... "Size Amca Diyebilir miyim Baba"... Gani Müjde'nin, Atilla Atalay'ın, Muzaffer Abayhan'ın ve daha birçok mizahçının ustası kim diye merak ederseniz alın okuyun).
İsmet abinin basın kartına hepimiz gıptayla bakardık.
Çocuklardık, tıfıl mizahçılardık o zaman.
HAYIR bu milli mesele olmaktan çıktı kişisel bir mesele haline dönüştü sevgili okurlar.
PKK'nın kuruluş tarihiyle doğum günümün aynı tarihe denk gelmesi nedeni ile yıllardır ağız tadıyla bir kutlama yapamıyorum.
Aynı gece ya şehirde bombalar patlıyor, ya korsan gösteriler yapılıyor...
Şaşırıp da eğlencenin dozunu kaçırınca, haliyle arabamı durdurup soruyorlar tabii ki adama...
"Sen böyle neyi kutluyon la?.."
"Bakın meemur bugün doğ..."
"Sus la!.. At şunları içeri Vakkas. Anarşik bir örgutun doğum gününü kutlamaktan üç sene içerde yatsınlar da akılları başlarına gelsin..."
Selahattin abiyi Demirdöküm reklamında görünce nasıl sevindim, nasıl sevindim bilemezsiniz.Reklam sektörü bodyguard'lar, emekli albaylar ve türkücülerden sonra gazetecilere ve mizahçılara da açılıyordu artık.
Bir gün benim de kapım çalınabilir, "Gani bey biz icra dairesinden geliyoruz," denilebilirdi. Ne diyordum ben ya... İcra dairesi nereden çıktı...
Hah benim de kapım çalınabilir ve "Gani bey bir reklamımızda oynama şerefini bize bağışlar mısınız?" denilebilirdi.
Üstelik bir taşla iki kuş vurmak mümkündü. Ne de olsa dünyaca ünlü top model Naomi hanım benim sevgilimdi. Naomi hanımla, Ferhan Şensoy - Derya Baykal, Persil Yeşiladam - Ev kadını Züleyha gibi uyumlu bir reklam çifti oluşturabilirdik.
Hatta ben kendi reklamımı kendim hazırlayabilirdim.
İşte kulaklara küpe veya gerdanlara kolye olarak da kullanılabilecek birkaç reklam örneği.
İTALYAN mallarına karşı boykot çığ gibi büyüyor.
Halkım eline geçirdiği tüm İtalyan mallarını İtalyan büyükelçilikleri önünde yakıyor.
İtalyan malı yeşil salatalar, İtalyan malı göbek marullar bir bir eziliyor.
Ve sıra yavaş yavaş bana geliyor.
İçimdeki ses "haydi Gani sen de İtalyan malı neyin var, neyin yok yak gitsin" diyor.
Naomi yengenize telefon açıp, "Bundan sonra İtalyan markaların defilelerine çıktığını görmiyim ayaklarını kırarım, yani yetişebildiğim yerlerinden kırarım" demenin rahatlığı var içimde ama hala bir şeyler yapmam gerektiğini söylüyor içimdeki ses.
* * *
İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. İtalyanlar Almanların da itelemesiyle Yugoslavya'yı işgal etmişlerdir. Bağıra çağıra konuşan bir sürü İtalyan askeri doluşmuştur Kosova'ya. İtalyanlar Avrupa'nın ortasındaki bu Müslüman kalabalığı anlayamazlar ilk baştan. Çarşaflı kadınlara "bööööö" diyerek takılırlar sokaklarda gezerken. Gezerken dediysem ağır makineli tüfeklerle devriye gezmektedirler sokaklarda. Sırtlarında tanksavarlar, ağır makineliler, roketatarlar, bellerinde el bombaları, tabancalar filan vardır.Bu gezmeler sırasında İtalyan askerlerden birinin canı incir çeker. Bir evin bahçesine dalarlar. Ağır makineli tüfeklerini, tanksavar bazukalarını, el bombalarını, roketatarlarını ağacın dibine bırakıp incir ağacına çıkar ve incir yemeye başlarlar. Evin sahibi yaşlı Türk kadını incirlerine birilerinin dadandığını görür ama hava da alacakaranlıktır. Kimin bahçeye girdiğini anlayamaz. "Kişt, kişt" diyerek iki tane taş sallar kalabalığa doğru... Kadının attığı taşlardan ödleri patlayan İtalyan askerleri ağır makineli tüfeklerini, roketatarlarını, bazukalarını, el bombalarını orada bırakarak bağıra çağıra kaçarlar evin bahçesinden.
Ev benim babaannemin evidir. Ve bu ödlek İtalyanlara
13 Haziran
Yazdığım aşk şiirlerini okuyan Rus yetkililer son günlerde fazla yorulduğumu ve sıkıldığımı düşünerek benim için kısa bir tatil planlamışlar.
Tam pansiyon Roma tatili. Şehir turu, Piazza Novana'da akşam yemeği, vergiler ve oda kahvaltı dahil 12.000 ruble...
Eski adıyla KGB, yeni adıyla bilmiyorum örgütü bana sahte bir pasaport temin etmiş. Onlara güvenim sonsuz...
Bilet şimdilik sadece gidiş olarak alınmış ama sürekli olarak bana bakıp gülümseyen bir KGB yetkilisi dönüş biletinin Roma'da elime verileceğini söyledi.
Bütün gece bavul hazırladım. Aynı KGB görevlisi Roma'nın çok sıcak olduğunu söyledi. Bol bol mayo, havlu ve plaj terliği aldım yanıma. Savul Roma, savul İtalyan kadınları bu arada sen de savul TC Apo geliyor.
14 Haziran
GİRİŞ - Hala evdesiniz ha... Benim Tüyap'ta saat 14:00'te imza günüm var ama siz evde oturmuş kahvaltı yapıyorsunuz ve keyifle gazete okuyorsunuz. Pes yani... Neyse şimdi hemen aşağıdaki yazımı okuyup bekarsanız kız arkadaşınızla, evliyseniz yenge ve çocuklarla, sapsanız ikinci kişiliğinizle Tüyap'a geliyorsunuz. Ben Parantez Yayınları'ndayım. Eğer gelmezseniz elimdeki kaseti akşam yayınlaması için Kanal 6'ya verdim. Hakkınızda neler söylüyorum bir bilseniz! Bilirsiniz zaten pazar günlerini sevmem ama kitap okumayan okuru hiiiç sevmem.YARGIÇ: Ham çökelek davası sanıkları burda mı?
POPÇU: Burdayız efendim.
YARGIÇ: Önce davalıyı dinleyelim.
BELEDİYE BAŞKANI: Efendim yööremize ait olan bu türküyü çalan popçu arkadaştan davacıyım.
POPÇU: Sen niye davacı oluyorsun ki? Bak ağzınla söylüyorsun. Türkü yörenin türküsü diyorsun. Yöre olsun davacı.
YARGIÇ: Mahkemenin huzurunu bozmayın. Benim de huzurumu bozmayın. Yaz kızım yöre halkından bir bilirkişi oluşturulmasına.
BELEDİYE BAŞKANI: Bu türküyü çalmıştır şarkıcı.