Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Demokrasi Paketi, Başbakan Erdoğan’ın bir saat süren bir konuşmasıyla açıklandı.
Olumlu, desteklenmesi gereken, ama eksiklikleri olan bir paket.
Birincisi, son dönemde, “Türkiye otoriterleşiyor mu?” sorusu temelinde ciddi algı ve imaj zedelenmesi yaşadığımız Batı ve uluslararası topluma, AK Parti hükümeti “ana yörüngemiz demokratikleşme” mesajını vermiş oldu.
İkincisi, Çözüm Süreci’nin devam etmesini sağlayacak önemli adımlar, yetersiz olsa da atıldı.
Üçüncüsü, Kamuda başörtüsü özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği temelinde atılan önemli ve olumlu bir adım oldu.
Dördüncüsü, Alevi vatandaşlarımızın hak ve özgürlük taleplerinin karşılanmaması paketin en büyük eksiğiydi. Dün konuştuğum tüm Alevi örgüt temsilcileri büyük hayal kırıklığı yaşıyorlardı. Hayal kırıklıklarını paylaşıyorum.
Beşincisi ve “oyun değiştirici” nitelikte, Demokratikleşme Paketi’yle, Türkiye siyasi haritasında güçler dengesini ve partilerin geleceğini değiştirecek ve çok tartışacağımız çok önemli bir adım atıldı: Seçim sisteminde yapılacak değişiklik.
Seçim sistemimiz değişecek.
2015’te ya da daha önce yapılacak genel seçimlere yeni seçim sistemiyle gideceğiz. Bu değişiklik, altını çizelim, siyasi güç dengesini değiştirecek ve AK Parti, CHP, MHP ile BDP üzerinde farklı etkiler yaratacak nitelikte.
Başbakan, seçim sistemini tartışmaya açtı; ama, bu tartışmanın sınırlarını da üç seçenekli bir öneriyle çizdi. Gerçekçi bakarsak, aslında, iki seçenek arası bir tercihle sınırlı tartışma yapacağımızı görebiliriz.
Yeni seçim sistemini, 1) Mevcut sistemin ve %10 seçim barajının korunması; 2) %5 barajlı, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi; 3) Barajı olmayan Dar Bölge Seçim Sistemi arasındaki tercih belirleyecek.
Bence şu net: Demokratikleşme Paketi’yle birlikte artık %10 barajı bitmiştir. Artık hiçbir parti, istese bile, var olan %10 barajlı sistemi açık olarak tercih edemez. Bu tercihin ne toplumda karşılığı olabilir, ne de kamuoyunda olumlu algısı.
Zaten, paket içinde olumlu bir nokta olarak yer alan “seçime katılan siyasi partilere devlet yardımını %7’den %3’e indirmek” de, %10 barajlı sistemin bittiğini dolaylı olarak söylüyor.
Dolayısıyla, aslında, iki seçenek arasında: Ya %5 barajlı, 5’li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi’ni ya da Barajsız Dar Bölge Seçim Sistemi’ni tercih edeceğiz. Bu tercihi tartışacağız.
Teorik olarak, iki sistem de tüm partilere yarayabilir. Partiler toplumsal desteklerini artırmaya çalışırlar, bu bağlamda başarılı oldukları ölçüde de seçimlerde başarılı olurlar. Her iki sistemde de toplumla-partiler ve seçmenle-milletvekilleri arasındaki bağlar bugünden daha fazla güçlenecektir.
Fakat, sosyolojik ve tarihsel olarak gelişmiş bugünkü Türkiye seçim haritasına bakarsak, bu iki tercihten AK Parti ve BDP’nin yararlanma şansının, CHP ve MHP’den daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
BDP, her iki seçenekte de artık seçimlere bağımsız milletvekilleriyle değil, partili milletvekilleri adaylarıyla giren, devlet yardımı alan, oy oranını artırmaya çalışan bir “siyasi parti” olarak Türkiye siyasetinde yerini alacaktır. Bu, gerek Çözüm Süreci, gerekse de Kürt sorunun çözümü temelinde çok önemli bir gelişmedir.
Her iki seçenekte de, AK Parti-MHP siyasi çekişmesinin daha da artacağını söyleyebiliriz. MHP, bu seçeneklerden olumsuz etkilenebilir. Kitle partisi olan AK Parti içinse bu seçenekler olumlu sonuçlar doğurabilir.
CHP’yse ikircikli bir durumla karşı karşıya. CHP, büyük kitle partilerinin yararına gözüken her iki seçenekten de olumlu etkilenebilir; tam da aksi yönde, “iktidara gelemeyen ana muhalefet partisi olma konumu” yeni seçim sistemiyle daha da derinleşebilir.
Sonuçla, Çözüm Süreci’nin devam edeceği, ama esas gündem maddesinin yeni seçim sistemi tartışması olacağı bir döneme giriyoruz.