Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mesleğimin en güzel yanlarından biri de, ilk sergilerine, ilk rollerine, ilk kitaplarına ya da ilk albümlerine tanık olduğum bazı sanatçıların, yıllar içinde alanının en parlak yıldızlarından biri olduğunu görmek. Kariyerini adım adım izlemenin keyfini sürmek. Seray Şahiner’in ilk kitabı “Gelin Başı”nı okuduğumda, yıl 2007’ydi, nasıl heyecanlandığımı, yayınevinden Şahiner’in telefon numarasını aldığımı arayıp uzun uzun tebrik ettiğimi bugün gibi hatırlarım. Ben unutsam bile sevgili Seray her gördüğünde hatırlatır bana, o gün o tebrikten payına düşen sevinci. 15 yıl geçti aradan. Seray Şahiner, bugün Türk edebiyatının en görkemli kalemlerinden biri. Kalemine sevgim de saygım da sonsuz. Kalbine de. Gelecek 10 yılını düşündüğümde ise içim içime sığmıyor. Kim bilir nasıl şahane kitaplar okuyacağız ondan.

Haberin Devamı

Aynı heyecanı bugünlerde, bir başka yazarda yaşıyorum: Edebiyatımızdaki gümbür gümbür ayak seslerini olanca netliğiyle duyduğum Arlin Çiçekçi. İlk kitabı geçtiğimiz yıl çıkan “Beşerbazın Marifeti”ydi. Kitabı tarifi çok zor bir edebiyat hazzıyla okudum. Bu kez aramak yerine, ortak tanıdıklarımız vasıtasıyla bir araya geldim kendisiyle. Saatlerce kitabını konuştuk. Daha bir yıl geçti geçmedi, geçtiğimiz günlerde ikinci kitabı İthaki Yayınları’ndan çıktı Arlin Çiçekçi’nin. İlk kitabında duyduğum heyecan hiç azalmadan bir solukta okudum “Servi Nine ve Üç Güzeller”i.

Çok insani, sıcacık bir hikâyesi var kitabın. Suna’nın İstanbul’da oturduğu apartmanın karşısındaki parkın hikâyesini anlatıyor. İçinde bir servi ağacı var, bir bank ve her gün parka gelen simitçi. İnsanların acımasızca ve hunharca yapılaşan İstanbul’da soluklanabildiği küçücük bir park burası. Ne var ki, bir inşaat firması buraya apartman dikmeyi gözüne kestirmiş, belediyeden izni koparmış. Ama burası eşinden altı ay önce ayrılmış, yaralı bereli Suna’yı yaşama bağlayan yegâne yer. Hele o servi ağacı. Ne yapmalı da bu parkı kurtarmalı?

Servi, Yeter, Zemzem ve Bedriye

Suna parka gidip gelişlerinde simitçiden, orada bir yatır olduğunu öğreniyor. Her ne kadar parkta tanıştığı arkadaşı Dina, bunun doğru olmadığını söylüyorsa da, inşaat haberiyle bu şehir efsanesine tutunuyorlar. Plan, bu parka ait bir yatır hikâyesi yazmak, kamuoyu oluşturmak ve parkın yıkılmasını engellemek. Aslında öyle bir yatır olmadığını söylemek mümkün değil. Olduğunu söylemek de. Tek gerçek, kimseyi kandırmak gibi bir niyet taşımadığı Suna’nın. Zaten, hikâyeleri yazmasına yardım eden de parktaki Servi Nine. Bütün hikâyeyi onun anlatımlarından okuyoruz. Büyülü gerçekçilik tarzındaki romanda 17. Yüzyıl’dan 21. Yüzyıl’a uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz Servi Nine’nin mihmandarlığında. Sahi Servi Nine var mı?

Haberin Devamı

Suna her gün, geceleri Servi Nine’nin zihnine nakşettiği anlatılardan üç güzellerin hikâyesini yazıyor. Yeter, Zemzem ve Bedriye’nin hikâyelerini. Dört kadın evliyanın yattığı bir parka kim nasıl dokunabilir? Amaç da bu zaten.

Çok usta bir hikâye anlatıcısı. Arlin Çiçekçi. Servi’nin, Yeter’in, Zemzem ve Bedriye’nin hikâyelerini kanaviçe gibi işliyor. Parmağına batan iğne- kalem yüzünden kasnaktaki bembeyaz kumaşa kan da damlıyor çok zaman. Kadına şiddetten nasibini almış hikâyelerin kanı. Anadolu kültüründen izler, desende yerlerini alıyorlar bütün sıcaklığıyla. Gelenekler, görenekler, türküler. Türkçe hakimiyeti muazzam. Lezzetinden sual olunmaz bir anlatısı var Çiçekçi’nin. Küçük zekâ oyunları kitabın lezzetine lezzet katıyor.

Haberin Devamı

Velhasıl ben has edebiyatın bütün tatlarını damağımda hissettim “Servi Nine ve Üç Güzeller”i okurken. Arlin Çiçekçi adını not edin derim. Kitabı okumanızı da çok isterim.

İyi pazarlar.